Ömer Koç: Kültürel miras, sonsuz bir zenginlik kaynağı
Ömer Koç, Bizden Haberler dergisindeki röportajında, gelecek nesiller için kültürel mirasın üzerine titrenmesi gerektiğinin altını çizdi
Koç Holding’in kurumsal dergisi Bizden Haberler’in yeni sayısı yayımlandı. Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç, derginin "Vizyon" sayfalarında yer alan röportajında, kültürel mirasın toplumsal kalkınmaya destek olacak sonsuz bir zenginlik kaynağı olduğunu aktardı.
Gelecek nesiller için kültürel mirasın üzerine titrenmesi gerektiğinin altını çizen Koç, Vehbi Koç Ödülü’ne layık görülen Zeynep Ahunbay’ın da bu uğurda hayatını adamış isimsiz bir kahraman olduğunu dile getirdi.
Koç, eğitim, kültür ve sağlık alanında insanlığa hizmet eden öncü kişi ve kurumların her zaman arkasında yer aldıklarını aktararak, "İnsanlığın en eski yerleşim yerlerinden biri olan Anadolu’nun eşsiz kültürel mirası, bugün bu topraklarda yaşayan herkes için büyük bir zenginlik ve şans..." değerlendirmesinde bulundu.
Sahip olunan zenginliğin farkına varılması gerektiğini ve kültürel mirasın korunması için atılan her adımı desteklediklerini vurgulayan Koç, "Bu mirasın korunmasına destek vermek, Koç Topluluğu’nun ve Vehbi Koç Vakfı’nın kültüründe var. Eğitim, kültür ve sağlık alanında insanlığa hizmet eden öncü kişi ve kurumları her zaman destekledik. Önden gidenlerin arkasında olduk" yorumunu yaptı.
Koç, kültürel mirasın korunması kadar kültür ve sanatın da toplumsal kalkınmada önemli bir yeri olduğuna dikkati çekerek, "Çocuklarımızı yaratıcı düşünmenin benzersiz dinamikleriyle donatmalıyız. Yetişkinlerin de sanata erişim ve katılım hakkını yaygınlaştırmalıyız." ifadelerini kullandı.
"Bunlar, bir kez daha kurucumuz Vehbi Koç’un vizyonunu doğruluyor"
Vehbi Koç Ödülü fikrinin ilk kez nasıl ortaya çıktığına yönelik soruyu Koç, "Vehbi Bey hayattayken kendi adını taşıyacak uluslararası bir ödül ihdas etmek için çok çalışmış; önem verdiği her konuda olduğu gibi fikrine güvendiği uzmanlara danışmış, raporlar hazırlatmış. Hayalinde Nobel gibi saygın bir ödül varmış ancak dönemin koşulları bu hayalini gerçekleştirmesine engel olmuş. Hatırladığım kadarıyla Nelson Mandela’nın kendisine verilmek istenen Atatürk Ödülü’nü reddetmesi de bu projenin rafa kaldırılmasında etkili olmuş. Vehbi Koç Ödülü fikrinin yeniden gündeme geldiği yıl 2001’dir. Halam Suna Kıraç, Koç Holding in 75. kuruluş yıl dönümü nedeniyle planlanan faaliyetler kapsamında bu konunun da yeniden ele alınmasını istedi. O yıllarda Koç Holding’de Koç Topluluğu Stratejik İletişim Modeli (KOÇSİM) adını verdiğimiz bir proje tatbik ediyorduk; bu projeyi yürüten ekip ve vakıf yönetimi birlikte çalışarak 2002 yılında Vehbi Bey’in bu hayalini hayata geçirdi." şeklinde yanıtladı.
Bir kişinin ismini taşıyan ödüllerin; o kişinin hayatından, karakterinden, başarılarından bağımsız düşünülemeyeceğini dile getiren Koç, Vehbi Koç’un hayatı boyunca yalnızca iş dünyasında değil, hayır faaliyetleri alanında da çok mühim projeler başlattığını, önemli kurumların hayata geçmesine öncülük ettiğini aktardı.
Koç, bu bakımdan, kendisinin adını taşıyan ödülün, Vehbi Koç Vakfı çatısı altında ve vakfın üç temel faaliyet alanı olan eğitim, kültür ve sağlık konularında öncü ve örnek çalışmalar gösteren kişi ve kurumları ödüllendirecek şekilde ihdas ettirilmesini çok manalı bulduğunu belirtti.
Ömer Koç, "Ödülle ilgili iletişim faaliyetlerimizde kullandığımız Önde Gidenlerin Arkasındayız sloganının da amacımızı doğru bir şekilde ifade ettiğini düşünüyorum." ifadesini kullandı.
İçinde yaşanılan küreselleşme çağında başarı ve öncülüğün, belirgin bir şekilde uluslararası bir nitelik kazanmaya başladığını kaydeden Koç, şunları dile getirdi:
"Bir çalışmanın ulusal ölçekte bir değer olarak tescillenmesi için küresel ölçekte de değer taşıması gerekiyor artık. Araştırmacılarımız, kültür ve bilim insanlarımız, gayretlerini artık bu küresel kriterlere göre yönlendiriyor. Böylece, hepimize gurur veren uluslararası başarılara imza atıyorlar. Bunlar, bir kez daha kurucumuz Vehbi Koç’un vizyonunu doğruluyor. Öngörü konusuna gelince, bu açıdan Seçici Kurullarımızın hakkını teslim etmek lâzım.
Bildiğiniz gibi ödülün verileceği alanın önde gelen uzmanlarından beş kişilik bir Seçici Kurul oluşturuyoruz ve Seçici Kurul’da Vakıf Yönetim Kuruluna üç aday sunuyor. Bu üç adayın hepsi ödüle layık kişi veya kurumlar; bazen içlerinden yalnızca birisini seçmek güç olabiliyor. Aziz Sancar Nobel Ödülü’ne layık görülünce kendisini öneren Seçici Kurul üyelerine tekrar bir teşekkür mektubu yazmış ve gelecekteki seçici kurullar için çıtayı çok yükselttiklerini söylemiştik."
"Toplumsal farkındalık alanında hala almamız gereken önemli bir yol var"
Ömer Koç, "Kültürel ve tarihi zenginliğin hakkını verebiliyor muyuz?" sorusunun cevabının hem evet, hem hayır olduğunu vurgulayarak, "Evet; çünkü Zeynep Ahunbay gibi nice değerli bilim insanının ve sivil toplum ile özel sektör kuruluşlarının, iğneyle kuyu kazar gibi sürdürdüğü çabalar sayesinde, derecikler bir nehre dönüşüyor. Kamu, yasalar ve toplumsal farkındalık alanında da iyileşmelere yol açıyor. Pek çok önemli eser bu çabalar sayesinde yaşamaya devam ediyor. Dolayısıyla farkında olanlarımızın sayısı her geçen gün artıyor." ifadelerini kullandı.
Öte yandan, pek çok sevindirici gelişmenin yanı sıra üzücü olanların da eksik olmadığını belirten Koç, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Toplumsal farkındalık alanında hâlâ almamız gereken önemli bir yol var. Ekonomik gelişmeye, kalkınmaya yönelik arzumuz, maalesef zaman zaman toplumsal gelişimin kültürel boyutuna kör ve sağır kalıyor. İşte o zaman kültürel miras konusunda tam bir mirasyedi gibi umursamaz davranabiliyoruz. Bana göre; bu alanda ilerlemek için kültürel mirasımızı sadece manevi bir değer değil aynı zamanda kalkınma arzumuza destek olacak devasa ve sonsuz bir zenginlik kaynağı olarak görmeye başlamalıyız. Onu da tıpkı diğer zenginliklerimiz, fabrikalarımız, tesislerimiz, evimiz, servetimiz gibi üstüne titreyerek korumalıyız.
Ayrıca şehir planlaması ve koruma konularındaki uygulama kararlarında, bağımsız bilimsel mercilere ve sivil topluma daha fazla söz hakkı tanımalıyız. Her şeyi devletten bekleyemeyiz. Ancak devletin liderlik ve birleştiricilik gücüne de ihtiyacımız var. Kamu, bu toplumsal mutabakat ve davranış değişikliği seferberliğine manevi anlamda liderlik yaparsa, eminim ki özel sektör, sivil toplum ve kamu arasında önemli bir iş birliği gerçekleşmiş olacaktır."
Koç, "Kültürün, her insanda mevcut olan temel bir melekeyle alâkalı: Beğenme, takdir etme ve hayranlık duyma kabiliyeti. Sorgulama, gereğinden fazla merak etme, farkındalık ve hayal gücü gibi, sadece insana özgü olan pek çok diğer özellik de bu kabiliyet sayesinde mümkün oluyor belki de... Gezegeni paylaştığımız diğer pek çok canlıdan farklı olarak, biz insanlar var olabilmek için kendimizi ve çevremizi, anlamaya, anlamlandırmaya ve bu anlamları paylaşmaya ihtiyaç duyuyoruz. İşte bu noktada yaratıcılık ve sanat üretimi devreye giriyor. Bireysel varoluşumuzu manen güvenli, katlanılabilir ve tatmin edici kılmak için yaratıcılık ve sanat en temel ihtiyaçlarımızdan ikisi. Farklı görüşlerin çok seslilik içerisinde ifade bulabilmesinin, en önemli mecrası da sanat zaten." yorumunu yaptı.
"İstanbul’da artık her yıl 3-4 büyük sanat fuarı gerçekleşiyor"
"Kültür ve eğitim alanlarındaki göstergelerin ekonomik göstergelerin gölgesinde kalmaları bir sorun mu sizce? Türkiye’nin toplumsal gelişimi ve geleceği açısından kültür ve eğitimin önemi ve ağırlığı nedir ve ne olmalıdır size göre?" sorusuna ilişkin Koç, şunları kaydetti:
"Gelişmekte olan, bir an önce gelişmek isteyen, bunun için de hızlı koşmak zorunda olan bir toplumuz. Ekonomik göstergelerin hayati bir önemi var elbette ama ekonomik konularda olduğu gibi, gelişmiş ülkelerde eğitimde, sağlıkta, kültürdeki standartlar neyse, Türkiye olarak o konularda da kendimize hedefler koymalıyız. Bugünün dünyasında ekonomik gelişimin ana kaynağı, dinamosu, insandır. Yaratıcı, eğitimli, katma değer yaratabilen yeterli insan kaynağına sahip olmadan ne ekonomik gelişimi sürdürebiliriz ne de rekabetçi olabiliriz. Bu tür bir insan kaynağı ise ancak standartları yüksek bir eğitim ve kültür hayatı ile mümkündür."
Sanat ekonomisi alanında Türkiye de son 20 yılda gerçekten kayda değer bir ilerleme olduğunu belirten Koç, bunda özel sektörün büyük payı olduğunu, kendileri gibi pek çok topluluğun büyük galeriler, sanat merkezleri açtığını ve açılmaya da devam ettiğini ifade etti.
Koç, İstanbul da artık her yıl 3-4 büyük sanat fuarı gerçekleştiğini, 2007-2026 yılları arasında ana sponsorluğunu üstlendikleri İstanbul Bienali’nin her yıl yüz binlerce kişi tarafından ziyaret edilen, heyecanla beklenen önemli bir sanat geleneği haline geldiğini vurgulayarak, "Maalesef, bunların büyük çoğunluğu sadece İstanbul’da yoğunlaşıyor. Sanat ve kültür yatırımlarını tüm ülkeye yaymak önceliğimiz olmalı. Sanatsal üretim ve tüketim belirli kültür politikaları olmadan yaygınlaşmıyor, dolayısıyla pazarı da ancak bir yere kadar büyüyebiliyor. Bu politikaların oluşturulması ve uygulanmasında kamu özel sektör el ele çok daha yoğun çalışmamız gerekiyor." yorumunu yaptı.
Türkiye’de kültürel hayata erişim kültür, sanat, tüketim alışkanlıkları, kültür ve sanat katılım olanaklarının artırılması için önerilerinin sorulması üzerine Koç, şu bilgileri verdi:
"İKSV’nin hazırladığı bir rapor var: Sanatta Katılımcı Yaklaşımlar isimli bir rapor. Önemli veriler ve çözüm önerileri içeriyor. Yine bu rapor bize henüz arzu ettiğimiz noktada olmadığımızı gösteriyor.
Her şeyden önce bu konuda bir zihniyet değişikliğine ve kararlılığa ihtiyacımız var. Çok küçük yaştan itibaren, eğitimde sanatsal faaliyetlere ağırlık tanımamız gerek. Çocuklarımızı yaratıcı düşünmenin dinamikleriyle donatmalıyız. Sadece çocuklarımız değil, yetişkinlerin de sanata erişim ve katılım hakkını yaygınlaştırmalı ve sürekli kılmalıyız.
Sanatseverler olarak sanata erişimin yaygınlaşmasını istiyorsak kamu, sanat ve kültür kurumları, sivil toplum ayrımı yapmadan bir araya gelmeli, uzun vadeli ortak stratejiler, ulusal politikalar üretmeli; sinerjiye, iş birliğine, yatay örgütlenmelere dayalı ortak uzun soluklu uygulamalarla bu politikaları hayata geçirmeliyiz. Çünkü sanatın toplumsal gelişim ve barışa yapabileceği katkıya bugün her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var."
Ömer Koç, özel sektör müzeciliğinin önemli hale geldiğini belirterek, "Biz de Koç Topluluğu olarak müzeciliğin gelişmesini çok önemsiyor, ülkemizde çağdaş müzecilik anlayışının yerleşmesi için çalışıyoruz. 2018 yılı sonbaharında Dolapdere’de Çağdaş Sanat Müzesi’nin açılışını yapacağız. Bu alanda atılan her adım diğerleri için örnek teşkil ediyor. Öte yandan sermaye birikiminin yaygınlaşmasıyla birlikte sanat ve kültür koleksiyonculuğunun gelişmesi için de münbit bir zemin oluşuyor. Sanat ve kültüre olan ilginin yaygınlaşmasıyla bu zemin üzerinde koleksiyoncuların sayısının da artacağına inanıyorum." ifadelerini kullandı.