Takipteki krediler alarm verir mi?
Moody's'in bankalar için 2016 yıl sonu 3,2 olan takipteki kredi oranının bu yıl yüzde 4'ün üzerine çıkacağı uyarısı, ekonomistlerin öngörüleriyle eşleşmiyor. Bu arada Türkiye bu noktada bir çok gelişmekte olan ülkeden pozitif ayrışmış durumda.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, Türk bankalarının 2017 görünümünü değerlendirdiği raporda Türkiye'de takipteki kredilerin oranının bu yılın sonunda yüzde 4’ün üzerine yükseleceği öngörüsünde bulunurken, Türkiye'de geçen yıl sonu itibarıyla bu oran 3,2 düzeyinde yer aldı. Deniz Yatırım Başekonomisti Özlem Derici, "Bizim şu andaki baz senaryomuz yüzde 3,8 düzeyinde, ancak 4'ün üzerine çıkması durumunda da alarm verilecek bir durum değil" değerlendrimesini yaptı. Odea Bank AŞ Ekonomik Araştırma Direktörü Ali Kırali ise bu oranın yüzde 4’ün altında kalacağını öngördüklerini bildirdi.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve IMF'nin 2016 verilerinden derlenen bilgilere göre, takipteki kredi oranında Türkiye birçok ülkeden daha iyi durumda bulunuyor.
Buna göre, kredilerin takibe dönüşüm oranlarında Yunanistan yüzde 37 ile ilk sırada bulunuyor. Listede ikinci sırada Rusya ile yaşadığı gerginliğin ardından ekonomisi daralan Ukrayna yer alıyor. Ukrayna'nın 2015 yılında yüzde 19 seviyesinde bulunan batık kredi oranı, 2016'da yüzde 30,4 düzeyinde seyrediyor.
Ukrayna'yı yüzde 12,2 ile Portekiz, yüzde 11,3 ile Romanya, yüzde 10 ile Macaristan izlerken, takipteki kredilerin oranı Rusya'da yüzde 9,2, Hindistan'da yüzde 7,6, İspanya'da yüzde 6,1, Çekya'da ise yüzde 5,2 olarak hesaplanıyor. Söz konusu oran Polonya'da yüzde 4,4, Fransa'da yüzde 3,9, Brezilya'da yüzde 3,8 olarak kayıtlara geçti.
Gerek küresel ekonomi gerekse yurt içindeki olumsuz gelişmelere rağmen Türkiye'de kredilerin takibe dönüşüm oranı 2016 sonu itibarıyla yüzde 3,2. Türkiye'nin 2002 yılında takipteki kredilerinin toplam kredi içindeki payı yüzde 17,6 düzeyindeydi. Öte yandan, AB'den ayrılma kararı (Brexit) alan İngiltere, kredilerin takibe dönüşüm oranında yüzde 1,4 ile en iyi performansı sergiliyor. Dünyanın en büyük ekonomisi ABD ile Japonya'da takipteki kredilerin toplam krediler içindeki payı yüzde 1,5 seviyesinde gerçekleşirken, yüksek tasarruf oranları ile dikkati çeken Çin'de bu oran yüzde 1,7 düzeyinde seyrediyor.
Ekonominin genel durumu açısından öncü gösterge niteliği taşıyan takipteki krediler (NPL), ekonomide bireylerin ve kurumların ödeme kabiliyetini, bankalarda da aktif kalitesini ve risk düzeyini gösteriyor. Oranın sağlıklı bir şekilde tahmin edilebilmesi ekonomik birimlerin politikalarını, bankaların da bilançolarını etkin bir şekilde yönetmelerine imkan tanıyor.
'Alarm verilmesini gerektiren bir durum yok'
Deniz Yatırım Başekonomisti Özlem Derici, konuya ilişkin değerlendirmesinde, Moody's'in 2017 yılında büyümenin daha kuvvetli olmasını üretim ve talep koşullarında iyileşme beklediklerini ifade ederek, ekonomik aktivitede canlanma görülmesiyle de kredilerin takibe dönüşüm oranında artış hızının yavaşlamasını beklediklerini belirtti.
Moody's'in iddia ettiği gibi takipteki kredi oranlarının yüzde 4'ün üzerine çıkması halinde bile "alarm" verilmesini gerektiren bir durum olmadığını dile getiren Derici, "Önümüzdeki dönem koşullarda çok olumsuz bir değişiklik olmaması durumunda, bizim şu andaki baz senaryomuz yüzde 3,8 düzeyinde. Bu da krize sokacak, iflasları getirecek bir oran değil. Hükümetin Kredi Garanti Fonu aracılığıyla aldığı tedbir de bir miktar rahatlama sağlayacaktır. Biz bu önlemlerin çalışacağını düşünüyoruz." görüşüne yer verdi.
'Yüzde 4 seviyesinin üzerine çıkabilir'
Odea Bank AŞ Ekonomik Araştırma ve Stratejik Planlama Direktörü Ali Kırali de 2017 yılında sektörün tahsili gecikmiş alacak (TGA) oranının yüzde 4’ün altında kalacağını öngördüklerini belirterek, "Ancak NPL oranlarındaki artış projeksiyonlarımız hem büyüme hem de döviz kurunun ne seviyede olacağıyla yakından alakalı. Eğer büyüme öngörülerimizin altında, ortalama kur seviyesi ise öngörülerimizin üstünde gerçekleşirse sektörün TGA oranı da yüzde 4 seviyesine veya daha üstüne de çıkabilir. Bu nedenle Merkez Bankasının 2017 yılında proaktif bir politika uygulayarak TL üzerindeki baskıyı hafifletmesinin son derece önemli olacağını düşünüyoruz." şeklinde konuştu.
Türkiye’nin tahsili gecikmiş alacak oranlarının pek çok gelişmekte olan ülkeden daha iyi seviyede ve gelişmiş ülke ortalamalarına yakın olduğuna işaret eden Kırali, bunun hem bankaların etkin risk yönetimi hem de hükümet ve BDDK’nın düzenleme ve denetlemedeki ihtiyatlı yaklaşımı sayesinde başarıldığını kaydetti.
Kırali, "Ancak makro ekonomik gelişmeler büyüme ve kur üzerinden takipteki gecikmiş alacak oranlarında mutlak bir etkiye sahip ve bu etkinin politika yapıcılar tarafından dikkate alınması gerektiği görüşündeyiz." değerlendirmesinde bulundu.