"Kısa vadede döviz likiditesi sıkışıklığı olmayacak"

Ökmen, bu yılın ilk beş ayındaki kur çıkışının bilançoları nasıl etkilediğini anlattı. 220 milyar lira civarında bir kur zararı olduğunu tespit ediyor. Kısa vade döviz açık pozisyonunda firmaların artıda olduğunu, kısa vadede döviz likiditesi sıkışıklığı olmayacağı görüşünde.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İbrahim EKİNCİ

JCR Eurasia Rating’in portföyünde, 250 civarı büyük kurumsal firma, iştirakleri ile birlikte 750-800 firma, skoring olarak da 10 bin civarı KOBİ ağırlıklı kurumsal firma, finansal kuruluşların da hemen hemen tamamı bulunuyor.

Dolayısıyla son ekonomik gelişmelerin, kur çıkışının şirketleri nasıl etkilediğini konuşmak için en doğru adreslerden biri. JCR Eurasia Rating Başkanı Orhan Ökmen’e işte bunu, ‘kur hasarı’nı sordum. Çok önemli şeyler söyledi. Benim dikkatimi çeken en önemli tespitleri şunlar oldu: Reel sektörün 2018 ilk 5 ayında özkaynaklarının üçte birini kaybettiğini, bu hasarın GSYH’nin yaklaşık yüzde 8’i kadar olduğunu, yarattığı vergi kaybının da yaklaşık 50 milyar lira civarında olduğunu belirtti. Ökmen'e göre döviz borçlusu firmaların kısa vadeli açık pozisyonları artıda olduğu için döviz likiditesi yönünden gelecek 12 aylık sürede önemli bir sıkışıklık riski oldukça düşük. Bu tespitlere işaret ettikten sonra, gelelim sorularımıza ve cevaplarına...

Açık pozisyon tutarı 3.2 kat artış gösterdi

> Rel sektör firmalarının döviz kredi ve yükümlülüklerinin büyüklüğü nedir?

Son açıklanan verilere göre finansal kesim dışındaki firmaların döviz varlıkları 115 milyar dolar, yükümlülükleri 337 milyar dolar. Dolayısıyla kur riskine maruz net açık döviz pozisyonu 222 milyar dolardır. Döviz yükümlülüklerinin yaklaşık yarısı yurt dışı kredi ve ithalat borçlarından oluşuyor. Diğer yarısı yurt içi bankalardan döviz kredileridir. Yatırımcı ve fon sağlayıcıları için endişe kaynağı olan; firmalar açık pozisyonun, Türkiye’nin uluslararası döviz rezervlerinin yaklaşık 2 katından fazla olması ve yine ihracatının bir yıllık tutarına yakın olmasıdır.

2008’den bu yana reel sektörün yabancı para yükümlülükleri 2.3 katı kadar artmışken, YP cinsi varlık / yükümlülük oranı yüzde 50’lerden yüzde 30’lu seviyelere düştüğü için açık pozisyon tutarları 3.2 kat artış gösterdi. Dolayısıyla reel sektörün açık pozisyon tutarlarındaki artış hızı, YP yükümlülük tutarının artış hızından daha büyük. TCMB verilerine göre 15 milyon dolar üzerinde YP kredi bakiyesi olan firma sayısı yaklaşık 2.300, 15 milyon doların altında YP kredi bakiyesi olan firma sayısı yaklaşık 44 bindir. Bu 2.300 firma toplam YP kredilerin yüzde 85’ine, 44 bin firma ise toplam kredilerin yüzde 15’ine sahiptir.

Açık pozisyonun vadesel dağılımında çok az bir farkla reel sektör kısa vadede uzun (artı) pozisyonda, uzun vadede ise tamamen açık pozisyonda görünüyor. Kesin verilere sahip olmamakla birlikte, genel kaldıraç oranlarının yüzde 80 olduğu önkabulüne dayalı olarak, döviz yükümlülüğü olan 47 bin firmanın toplam varlık büyüklüğü 4 trilyon TL, özkaynak büyüklüğü de 800 milyar TL olduğunu hesaplamaktayız. Reel kesim firmalarının döviz kredi ve yükümlülüklerinin eğilimi son 10 yılda hep artış yönünde oldu. Ekonomik büyümeyi destekleme amacıyla sağlanan bu kaynakların giderek yükselmesi ise kırılganlığı besliyor.

'Özkaynak kaybı yüzde 28 vergi kaybı 50 milyar'

>Şirket bilançolarında hasar ne boyutlardadır?

2018 yılının ilk 5 ayında TL dolar karşısında yüzde 30 civarında değer kaybetti. Bu değer kaybı karşısında; reel sektör, YP açık pozisyonundan dolayı ilk 5 ayda yaklaşık 220 milyar TL civarında bir kur zararı ile karşılaştı. TL’nin değer kaybının bilançolarda yarattığı 5 aylık kur hasarının, cari fiyatlarla yıllık olarak ölçülen GSYH’nin yaklaşık yüzde 8’ine tekabul ettiği görülüyor. Aynı şekilde reel sektör kur hasarı yoluyla 2018 yılını ilk 5 ayında özkaynaklarının üçte birini (yüzde 28’lik kısmını) kaybetti. Reel sektör kur kaybının maliye politikaları açısından yarattığı vergi kaybı ise yaklaşık 50 milyar TL civarındadır.

> Döviz kredi ve yükümlülüklerinden dolayı şirketlerin döviz likidite pozisyonları nasıl etkilendi?

Döviz borç ve yükümlülüğü olan firmaların kısa vadeli açık pozisyonları artı olduğu için, döviz likiditesi yönünden gelecek 12 aylık süre içerisinde önemli bir sıkışıklık veya ödeyememe riski oldukça düşüktür. Ancak döviz borçlusu olan firmaların gelecek için hazırlıklı olma ihtiyatıyla yarattığı cari döviz talebi TL’nin değer kaybetmesinin bir başka nedeni oluyor. Genişleyen cari açık yüksek oranlı bir rollover oranı gerektiriyor. Ancak, bize göre, geçmiş yıllarda görülen yüksek oranlı rollover oranları 2018 ve sonrasında devam etmeyecek. 2015 öncesinde oldukça yüksek olan rollover oranları bankalar için yüzde 200 kurumlar için yüzde 175’ler seviyesindeydi. Şimdi yüzde 100 - 105 civarında, daha da inecektir.

Yılın geri kalanında, daha sıkı dış finansman koşulları ithalatı azaltacak. TL’nin değer kayıplarının gecikmeli etkileri ithalat üzerinden ihracat artışını da yavaşlatacak. Yani Türkiye’nin dış ticaret hacmi düşebilecektir.

Finansman seviyeleri açık bir şekilde rollover oranlarına ve rezerv tamponlarına karşı oldukça hassas. Yılın geri kalanında bu oranın yüzde 95'e düşmesi ihtimali 2018'deki rezerv kaybını daha da artıracak. İşte Türkiye'nin finansman durumunun rollover oranlarına ve düşük rezerv tamponlarına olan duyarlılığı, TL’nin zayıflamasının açıklanmasına yardımcı oluyor.

'TL'nin değer kaybı nakit akışını bozuyor'

> Kredi borçları yeniden yapılandırılan firmaların durumu nedir?

Öncelikle, yeniden yapılandırma talebi olan firmaların tamamına yakın kısmının aynı zamanda da yurt içine veya yurtdışına karşı döviz borçlusu olduklarını ve ülkenin dış ticaretinde önemli yeri olduklarını gözlemliyoruz. Bunun sebebi döviz likidite ihtiyacından ziyade TL’nin değer kaybının bilançolar üzerinde yarattığı kur zararlarının daha çok TL cinsi nakit akımlarını bozmuş olması.

Yeniden yapılandırmaya konu olan ve isimleri kamuoyuna yansıyan firmaların tamamına yakın kısmının borç ödeme acziyeti içerisine düştükleri veya donuk kredi haline geldikleri söylenemez. Yapılan şey, daha çok kredi ödeme koşullarının, ekonomik konjonktürün firma fon akışlarında yarattığı finansal güçlüklere, dengesizliklere ve değişikliklere uyumlu hale getirilmesi. Ancak bankaların bu kredi yapılandırma konusunda gösterdikleri uyumlu yaklaşımın bazı firmalar tarafından da suiistimal edilmek istendiğini de görüyoruz. Her şeye rağmen yeniden yapılandırma talepleri bankacılık sektörünün istikrarı için önemli bir risktir. Güncel konjonktürün en temel özelliği, özel sektörün döviz borçlarının çevrimlerinde karşılaştığı sorunların bankacılık sistemine yansıması önemli bir risk unsuru olarak öne çıkmış olmasıdır.

Bu konularda ilginizi çekebilir