26 Nisan 1986 Çernobil'den Akkuyu Nükleer Santrali'ne
SERBEST KÜRSÜ / Dr. Serdar İSKENDER
Dünyanın en büyük nükleer santral kazasının üzerinden tam 29 yıl geçti. Kazanın üzerinden 29 yıl geçmesine rağmen, Çernobil Nükleer Santrali'nde yaşanan kaza halen gündemdeki yerini korumaya devam ediyor. Çernobil, nükleer enerji konusu ne zaman açılsa, nükleer enerji karşıtları tarafından ilk gündeme getirilen olay olma özelliğini de koruyor.
Nükleer karşıtları Ukrayna, Rusya ve ülkemizin Doğu Karadeniz Bölgesi'nde ki kanser oranlarındaki artışları Çernobil'e bağlarken, nükleer taraftarları da Çernobil'in büyük bir nükleer kaza olduğunu kabul etmekle beraber, nükleer karşıtlarının aksine kanser vakalarının artışında, Çernobil'in büyük bir etkisi olmadığını ispat etmeye çalıştılar. Önümüzdeki dönemde, bu tartışmalar devam edecek gibi gözüküyor. Bu tartışma ve kavga ortamı içerisinde kazanın asıl nedeni gözden kaçabiliyor. Kazanın üzerinden geçen 29 yıl içerisinde, gerek nükleer enerji karşıtları, gerekse nükleer enerji taraftarları, kazanın nasıl olduğunu çok fazla sorgulamadılar.
Çernobil Nükleer Santral kazasından sonra yapılan araştırmalar, kazanın reaktör tasarımındaki hatalarla, güvenlik sistemlerinin devreden çıkarılması, işletme kurallarının dikkate alınmaması ve reaktörün kararsız duruma getirilmesi gibi bir dizi insan hatası sonucu ortaya çıktığını göstermiştir. Tarihteki en büyük nükleer santral kazası olan Çernobil Nükleer Santrali'nde yaşanan kazanın normal çalışma şartlarında değil de, iki kez yapılıp başarısız olan bir deney sırasında ortaya çıkışı gözden kaçmaktadır. Çernobil Nükleer Santrali'nde koruyucu kabın bulunmayışı radyasyonun çevreye yayılmasını da kolaylaştırmıştır. Ayrıca, kazanın oluşmasına neden olan deneyin, santralde sürekli çalışan uzman ekip tarafından değil de, Moskova'dan gönderilen teknik bir ekip tarafından yapıldığına dair bilgilerde bulunmaktadır.
11 Mart 2011'de Japonya'da yaşanan deprem ve tsunami felaketinin ardından Fukuşima Nükleer Santrali'nde ortaya çıkan radyasyon sızıntısı iddiaları ve patlamalar, nükleer enerjinin güvenliği ile ilgili tartışmaları yeniden gündeme taşımıştır. Japonya'da ki deprem ve tsunami sonrasında gündeme gelen, Fukuşima Nükleer Santrali 1960 yılında projelendirilmiş, 1971 yılında çalıştırılmaya başlanmıştır. Bu santral, 40 yıldır elektrik üretiminde kullanılan birinci nesil olarak değerlendirilebilecek bir nükleer santraldir. Günümüzde gelişen nükleer teknolojiyle birlikte, nükleer santrallerde üçüncü ve dördüncü nesil santraller kullanılmaya başlanmıştır.
Fukuşima Nükleer Santrali'nde, Çernobil'de olduğu gibi reaktör korunun erimesi ya da patlaması gibi bir durum ortaya çıkmadı. Fukuşima Nükleer Santrali'nde, aşırı ısınma nedeniyle ortaya çıkan hidrojeni emebilen pasif koruyucu sistemlerin bulunmaması patlamaya neden oldu.
Bir nükleer enerji santrali normal çalışma şartlarında, çevreye hemen hemen hiçbir zararlı madde salmazken, meydana gelebilecek bir kazada, çevresine çok büyük zarar verme potansiyeline de sahiptir. Bir nükleer enerji santral kazasının etkisi, termik (doğal gaz ve kömür) enerji santrallerinde meydana gelebilecek bir kazanın etkisiyle karşılaştırılamayacak kadar büyük olabilir. Bu nedenle, nükleer enerji santrallerinde, güvenlik ve güvenilirlik en çok dikkat edilen iki konudur.
Uluslararası Atom Enerjisi (IAEA) tarafından yayınlanan Nisan 2015 verilerine göre dünyada 30 ülkede toplam 437 adet nükleer santral çalışmakta olup, bu nükleer santrallerin kurulu gücü 380 GW (GigaWatt)'a ulaşmıştır. Halen, 65 adet nükleer santralinde inşası devam etmektedir. İnşası devam eden nükleer santrallerin de toplam kurulu gücü 68 GW'dır. Dünya genelinde, 165 adet nükleer enerji santralinin de yapılması planlanmakta olup, yapılması planlanan nükleer santrallerinin kurulu gücü 186 GW olarak düşünülmektedir. Nükleer güç dünya elektrik talebinin yaklaşık yüzde 11'ini karşılamaktadır. Ülkemizin toplam elektrik kurulu gücünün 70 GW olduğu düşünüldüğünde, dünyada çalışmakta olan nükleer enerji santrallerinin kurulu gücü ülkemizin toplam kurulu gücünün altı katından daha büyüktür.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'nun (TAEK) 1956 yılında kurulmasıyla ülkemizin gündemine giren nükleer enerji konusunda aradan geçen 59 yıla rağmen, Akkuyu Nükleer Santrali limanının temeli yeni atılabilmiştir. Ülkemiz için nükleer enerji, elektrik enerjisinin karşılanmasında tek alternatif değildir. Ancak, kullanılması ve enerji portföyünün içerisinde yer alması gereken önemli bir alternatif olduğu da dikkate alınmalıdır. Yeni nesil nükler enerji santralleri, elektrik üretiminde hızla değerlendirilmelidir.