3'üncü Nesil Üniversiteler şirketlerin iş ortağı oluyor
Son zamanlarda yurt dışında Stanford Üniversitesi, Harvard, Cambridge, Türkiye’de ise Boğaziçi, İTÜ, Bilkent gibi üniversiteler teknoloji üslerine dönüşüyor.
Evrim KÜÇÜK
Üniversiteler dünya genelinde en iyi öğrencileri, akademisyenleri ve kurumsal araştırma projelerini çekme yarışına girdi. Bu rekabette kaybedenlerin yanında kazananlar olacak ve ünlü akademisyen-danışman Hans Wissema'ya göre '3'üncü Nesil Üniversiteler' kazan tarafta yer alacak. Türkiye'de tematik üniversiteler olarak da nitelenen bu nesil üniversiteler eğitimin geleceği olarak görülüyor. Hem eğitim veren, hem araştırma- geliştirme yapan, hem proje üreten bu üniversiteler şirketlerin de iş ortakları haline geliyor.
Son zamanlarda bazı üniversiteler teknoloji üslerine dönüştü. ABD'de Stanford Üniversitesi, Harvard, MIT, Avrupa'da ise Cambridge, Leuven ve Münih Üniversitesi bu tip üniversitelerin en iyi örneğini oluşturdu. 3G Üniversitelerde bilim, üniversite ile yüksek teknoloji şirketlerinin işbirliği, kurumsal araştırma kurumları, 'tekno-starter'lar için eğitim ve destek programları, teknoparklar, sponsor şirketlerin güç birliğini görüyoruz. 3G üniversiteler büyük bir ekonomik değer ve istihdam yaratabiliyor. Örneğin MIT'ten mezun olanlar ve üniversitenin öğrencileri tarafından kurulan şirketler ayrı bir ülke olsaydı, dünyanın 24'üncü büyük ekonomisine denk gelirdi.
"Üçüncü Kuşak Üniversitelere Doğru" kitabında Hollandalı akademisyen yazar Prof. Dr. Hans Wissema, 21. yüzyılda üniversitelerin köklü bir değişime uğradığına, bilim temelli, tek disiplinli kurumlar olmaktan çıkarak, global bilgi merkezi olma yolunda ilerlediklerine dikkat çekiyor. Wissema'ya göre, 3G Üniversiteler yarattıkları bilginin kullanımının ve ticari etkinlik haline getirilmesinin etkin bir biçimde peşinde olurlar ve bunu kendileri için, bilimsel araştırma ve eğitimle eşit önemde üçüncü bir hedef sayarlar.
Wissema ile eğitimde son nokta olarak görülen 3'üncü Nesil Üniversiteler hakkında bir söyleşi yaptık. Tematik üniversitelerin dünyadaki en iyi örnekleri olarak Stanford Üniversitesi, Harvard, MIT ve Cambridge'i gösteren akademisyen Türkiye'de Boğaziçi Üniversitesi, İTÜ ve Bilkent'i 3'üncü Nesil Üniversiteler arasında sayıyor.
En önemli özelliği İngilizce eğitim
Weissma'ya göre eğitimde yeni trend olarak görülen ve 3GU olarak nitelenen üçüncü nesil üniversitelerin en önemli özelliği, küresel dil olarak kabul edilen İngilizce eğitim vermeleri. Tüm dersler ve ders malzemeleri İngilizce. Bu okullar, birçok kültür, din, ırktan öğrenciye hitap ettiği için kozmopolit bir yapıya sahip. Bu üniversite modelinde bir diğer önemli özellikle ise yaratıcılığın daha büyük rol oynaması. 3GU tipi okullar bilginin hayata geçirilmesinde ve pazara sunulmasında da aktif bir rol üstleniyor. Yani birçok açıdan endüstri ile işbirliği yapıyor ve öğrencilerin teknoloji tabanlı şirket kurmalarına yardımcı oluyor.
En temel farklılık interaktif eğitim
Bu üniversitelerin eğitim sistemleri de farklı. En temel farklılık interaktif öğrenim. Eğitim metodolojisi günden güne değişiyor ve gelecek yıllarda eğitimin nasıl olması gerektiği önemli bir politika konusu olarak karşımıza çıkacak.
Diğer yandan artık robotlaşmaya bağlı olarak, artık diplomasız kişiler için iş alanları daralıyor. Japonlar, insan gibi davranabilen robotları piyasa sürdüğünde, vasıfsız kişiler için iş imkanı daha da azalacak. İspanya gibi ülkelerde yüksek işsizlik oranları, özellikle IT gibi alanlarda uzmanların az olmasıyla birleşmiş durumda. Almanya, İskandinav ülkeleri, Hollanda gibi yerlerde de muslukçu, elektrikçi gibi el emeğiyle çalışanlarda açık var. Tüm bunlar göz önüne alındığında eğitim bir ülkenin refah düzeyinde giderek daha önemli rol oynamaya başlayacak.
Uzaktan eğitim ön plana çıkmaya başlıyor
Weissma'ya göre 3GU konseptinde bir diğer trend ise uzaktan öğrenim. Türkiye ve diğer birçok ülkede yeni inşa edilen sınıflar bile yakında demode olacak. Üniversiteler, eğitim programlarının ne kadarının sınıflarda yapılacağına ve hangi derslerin evlerde işlenebileceğine karar vermeli. Bazı sosyal aktivitelerin ise üniversite ortamında yapılması daha doğru olabilir.
Bu noktada bilgiye bilgisayar ortamında erişebilmek çok önemli. Weissma, Watson isimli bir IBM bilgisayarının Jeopardy isimli soru-cevap programında tüm zamanların en iyi iki şampiyonunu nasıl yendiğini anlatarak bilgisayarın eğitimdeki önemine vurgu yapıyor. Watson'ın hafızası 20 TB ile modern bir PC'nin 10 katı. Ancak Weissma, tüm bu bilgilerin cep telefonlarına sağmasının çok zaman almayacağı görüşünde.
Üçüncü bir trend ise interaktif öğretme materyalinin olgunlaşması. Apple'ın e-kütüphanesinde birçok interaktif kitabın bulunduğunu hatırlatan Weissma, ancak interaktif kitapların ciddi bir yatırım gerektirdiğini söyledi. Bu alandaki gelişmelerin eğitim çeşitliliğinin azalması gibi bir dezavantajı olabileceğine dikkat çekti.
Endüstri ile işbirliği derinleşiyor
Endüstri devremi sonrasında eğitim kurumları ve şirketler arasında ciddi bir ayrılık meydana geldi. Şimdi ise üniversitelerin endüstri için çalıştığı ve şirketlerin de eğitim programları ve akademik araştırmalar ile iç içe olduğunu görüyoruz. Üniversiteler ile şirketlerin işbirliği beş yoldan yürütülebilir. Weissma bu yolları şöyle özetliyor:
* Üniversiteler endüstri dünyasından isimlerin yer aldığı danışma kurulları oluşturabilir. Bu kurullarda şirketleri temsil edecek isimlere yer verilebilir.
* Şirketlerde öğrenciler için çalışma alanları yaratılabilir. Bu bir şirketin, gelecekte kendi bünyesinde çalıştırmak üzere en iyi öğrencileri seçmesi için en ideal yöntemlerden biri.
* Bazı teknik, ekonomik ya da idari sorunlarun çözümünde üniversite görevlileri rol alabilir. Bunun için üniversite görevlilerine ödeme yapılabilir.
* Teknoloji tabanlı şirketler üniversitiler ile çok sık ortak proje yürütüyor. Örneğin METU'nun teknoparkında, yabancı şirketler dahil, 300 araştırma ve geliştirme şirketi bulunuyor. Bu şirketlerin hepsi üniversite ile işbirliği içinde. Bu şirketlerin toplamda istihdam ettiği bilim adamı sayısı üniversitede çalışanlardan fazla.
* Sponsorluk da işbirliğinin bir parçası. İşletmeler, halka ilişkiler kapsamında üniversite binalarına ya da programlarına yatırım yapıyor. Bu trend özellikle ABD'de giderek yaygınlaşıyor. Örneğin Harvard Üniversitesi, bağışlarla 30 milyar dolarlık bir fon oluşturdu. Avrupa'da da bağışlar yaygın. Türkiye'de ise zengin aileler, mevcut üniversitelere sponsor olmak yerine kendi üniversitelerini kurmayı tercih ediyor.
Wissema kimdir?
Hans Wissema, Hollanda'da Groningen'de ve İngiltere'de Manchester'da eğitim görmüş ve sırasıyla kimyada BSc ve kimya mühendisliğinde MSc ve dinamik dijital modelleme konusunda PhD dereceleri aldı. Akzo'ya katılıp (şu anki adıyla Akzo Nobel) burada ilk olarak araştırma yönetimi ve teknoloji tahminleriyle ilgili görevleri yürüttüğü Araştırma Koordinasyon Bölümü'nde, ardından da ABD'nin dışındaki ülkelerde Avrupa ve Japon yerel pazarlarında yeni şirketler oluşturma bölümünde Akzo Uluslararası'nda çalıştı. Akzo Uluslararası tasviye edildiğinde, Prof. Wissema, Hollanda'da araştırma ve danışmanlık yönetimi konusunda çalışan ve sonradan ülkeye kurumsal stratejiyi tanıtan büyük danışmanlık şirketlerinden bir tanesi haline gelen Bakkenist, Spits & Co'da kıdemli yönetim danışmanı oldu. Her iki alandaki yoğun araştırma çalışmalarından dolayı kendisine Delft Teknoloji Üniversitesi'nde Teknoloji Yönetimi konusunda profesörlük verildi. İşletme bölümü Rotterdam'daki Erasmus Üniversitesi'ne taşınınca, söz konusu kürsü de birlikte taşındı.
Bakkenist ile dokuz yıl çalıştıktan sonra, 1986'da kendi firmasını kurdu ve şirket Hollanda'da önde gelen danışmanlık şirketlerinden biri oldu. Prof. Wissema, Delft Teknoloji Üniversitesi'nden emekli olduktan sonra çalışmalarını danışmanlık ve yazma işine yoğunlaştırdı.