500 Büyük Sanayi Kuruluşu'nun gerçek performansı nedir?
DURSUN AKBULUT / Ekonomist
Bilindiği üzere her yıl İSO tarafından 500 Büyük Kuruluşu’nun faaliyetlerine ilişkin rapor yayınlanmaktadır. Yayınlanan bu verilerle ilgili olarak çeşitli şekillerde yorumlar yapılmaktadır. Genel olarak yapılan yorumlarda kurların düşüş gösterdiği yıllarda sanayi şirketlerinin faaliyet kârının olmadığı, elde edilen net kârın önemli bir bölümünün faaliyet dışı gelirlerden, diğer bir değişle kur farkı gelirlerinden sağlandığı, diğer taraftan kurların yükseldiği dönemlerde ise şirketlerin faaliyetlerinden elde edilen gelirlerin finansman giderleri tarafından silinip süpürüldüğü şeklinde yorumlar yapılamaktadır. Gerçekten sanayi şirketlerinin durumu bahsedilen şekilde midir, bunu yakından inceleyelim. Tablo 1, 2011-2013 yıllarına ait yıl sonu kurları ile 500 Büyük Sanayi Kuruluşunun faaliyet dışı gelirlerindeki gelişimi göstermektedir.
Tabloda görüleceği gibi döviz kurunun yükseldiği yıllarda faaliyet dışı gelirler azalmakta, buna mukabil döviz kurunun düştüğü yıllarda faaliyet dışı gelirler artmaktadır. Diğer taraftan İSO'nun bu yıl yayınlamış olduğu 500 Büyük Sanayi Kuruluşu'nun 2012-2013 yılı karşılaştırmalı Kümülatif Gelir Tablosu'nu (Tablo 2) incelediğimizde döviz kurunun yükseldiği 2013 yılında brüt kâr marjı ve faaliyet gelirleri artmış, buna mukabil finansman giderlerinde, özellikle kur farkı giderlerinde önemli de artış meydana gelmiştir.
Bu verilere göre brüt satış kârında yüzde 24, faaliyet kârında ise yüzde 44 oranında artış meydana gelmiştir. Buna rağmen finansman giderlerinde yüzde 122'lik artış olduğu için dönem net kârında yüzde 8.5 oranında bir azalış meydana gelmiştir.
Yukarıdaki tabloda belirtildiği şekilde maalesef 2011 yılı verileri mevcut değildir, ancak ilk bakışta yukarıdaki iki tabloya göre kurların düşüş gösterdiği yıllarda sanayi kuruluşlarının faaliyet kârının azaldığı, net kârlarının önemli bir bölümünün faaliyet dışı gelirlerden elde edildiği veya kurların yükseldiği dönemlerde şirketlerin faaliyet gelirlerinin iyi olduğu ancak bu gelirlerin finansman giderleri ile silinip süpürüldüğü söylenebilir. Nitekim yapılan çeşitli açıklamalarda bu yönde görüşler beyan edilmiştir.
Ancak rakamlar yakinen incelendiğinde Kâr Sınıfl arında kurlardaki değişime bağlı olarak geçişme olduğu görülecektir. Nitekim 2013 yılında, yani kurların artış gösterdiği yılda brüt satış kârında yüzde 24'lük, faaliyet kârında ise yüzde 44'lük bir artış meydana gelmiştir. Brüt satış kârındaki artışın nedeni düşük kurla stoklara giren hammaddenin maliyetinin düşük kalması ve stok finansmanında oluşan kur farkı giderlerinin satılan malın maliyetine yansımamasıdır. Dolayısı ile finansman giderlerinin önemli bir kısmı brüt satış kârının içerisindedir. Bilindiği üzere ülkemizde ithalat hacminin önemli bir bölümü hammadde ve yarı mamul kalemlerinden oluşmaktadır. Nitekim 2013 yılı toplam ithalat tutarı olan 251 milyar USD'nin 184 Milyar USD'lik kısmı, yani yüzde 73’ü Ara (Hammade) Malları kaleminden oluşmaktadır. Bu kalemler stoklara girdiğinde düşük kurla girmekte dolayısı satılan malın maliyeti düşük kalmakta, stoklar satışa dönüştüğünde ise stok finansmanı süresince oluşan kur farkı maliyeti satış fiyatına kısmen de olsa yansıtılmaktadır. Hele hele satışlar ihracat veya iç piyasada dövize endeksli satışlardan oluşuyor ise kur farkı otomatik olarak satış fiyatına yansımaktadır. Dolayısı ile stok finansmanında oluşan finansman giderlerinin bir kısmı brüt satış kârının içerisindedir. Diğer taraftan vadeli olarak yapılan ihracat veya yurtiçi dövize endeksli satışlarda oluşan kur farkı gelirleri muhasebesel olarak satış gelirleri içerisine dahil edilmektedir. Buna mukabil alacak finansmanında kullanılan döviz kredilerinin kur farkı giderleri finansman giderleri içerisinde gösterilmektedir.
Netice itibari ile finansman giderlerinin bir kısmı faaliyet kârına geçiştiğinden faaliyet kârının önemli bir bölümünün finansman giderleri ile süpürüldüğü kanısı çok doğru değildir. Çünkü gelir tablosunda görülen faaliyet kârı olması gerekenin üzerindedir, yani giderin bir kısmı gelirin içerisindedir.
Aynı şekilde kurların düştüğü dönemlerde de ara ve hammadde stoklara girdiğinde yüksek kurla girmekte, ancak mamule dönüşüp satıldığında özellikle dövize endeksli ve ihracat satışlarında satış fiyatı kurdaki düşüşe bağlı olarak azalmakta bunun neticesinde brüt kâr marjı ve faaliyet geliri azalmaktadır. Ancak stok finansmanında kullanılan döviz kredilerinin kurların düşmesi ile oluşan kur farkı geliri satış fiyatına yansımamaktadır. Burada da netice itibari ile faaliyet kârının bir kısmı finansman gelirlerine geçişmekte, dolayısıyla faaliyet kârı olması gerekenden daha az gözükmektedir.
Diğer taraftan finansman giderlerinin içindeki kur farkı giderlerinin önemli bir bölümü de sabit kıymet finansmanında kullanılan YP kredilerinin kur farkı giderlerinden oluşmaktadır. Bu krediler de genel olarak uzun vadeli krediler olduğundan bu kredilere ait kur farkı giderleri de kaydi bir gider oluşturmaktadır. Bu da kısmen net kâr da düşüşe neden olsa bile kaydi giderin oluşturduğu vergi kalkanı nedeniyle şirketlerin nakit akışını olumlu yönde desteklemektedir.
Kurların yüksek değişkenlik gösterdiği dönemlerde borç özkaynak oranı da önemli ölçüde iniş ve çıkışlar göstermektedir. Finansal kesim dışındaki firmaların 2013 yılı sonu itibari ile döviz pozisyonu 166 miyar USD'dir. Bu pozisyonun kısa vadeli olan kısmı 18 milyar USD'dir (Burada döviz harcanarak alınan ve her an yurt dışına satılabilen stoklar da göz önüne alınırsa bu pozisyon daha da azalmış olur.) Pozisyonun 148 milyar USD'lik kısmı ise bir yıldan uzun vadeli pozisyondur. Dolayısıyla kurdaki artış uzun vadeli pozisyonla ilgili olarak kaydi zarar yaratmakta, bu da net kârı azaltıp özkaynaklardaki artışı engellemekte, ancak esas itibari ile kaydi olarak borç yükünü artırdığından borç özkaynak oranını artırmaktadır. Ancak kurların düştüğü dönemlerde ise tersine bir etki yaratıp borç özkaynak oranını azaltarak güçlendirmektedir. Nitekim Tablo 3'te yıllara göre 500 Büyük Sanayi Kuruluşu'nun Borç Özkaynak Oranının gelişimini görmekteyiz.
Bu duruma göre sanayi kuruluşlarının performanslarının doğru bir şekilde değerlendirilmesi ancak kurların istikrarlı hale gelmesi ile mümkün olabilir. Sadece kurların aşırı şekilde yükseldiği veya düştüğü dönemlere bakarak yorum yapmak çok doğru bir yaklaşım değildir.
Ayrıca buradan önemli sonuçlar da çıkmaktadır. Sanayi ve ticaret hayatımız oldukça fazla dolarize olmuştur bunun neticesinde kurlardaki aşırı değişiklikler şirketlerin mali verilerini yorumlamayı güçleştirmekte ayrıca enfl asyon üzerinde önemli etkiye sahip olmaktadır.
Bundan kurtulmanın yolu ya faaliyet değerlendirmesini yani Bilanço ve Kâr/Zararı USD cinsinden çıkarmak ya da daha iyi bir yol olan; hızlı bir şekilde dolarizasyondan kurtulmaktır. Dolarizasyondan kurtulmanın ilk adımın da ise kamunun öncülük ederek, özelleştirmeleri USD yerine TL cinsinden yapması ve vadeli ödemelerde enfl asyona endeksli ödeme opsiyonu vermesi gerekir. Bu yapıldığı takdirde özelleştirmeye dahil olan yatırımcılar TL cinsinden borçlanmaya dolayısıyla da bu borçlanmaya kaynak için toplum TL cinsinden tasarrufa yönlendirilmiş olur.