Alman-Fransız ittifakı euroyu kurtarabilecek mi?
Orhan AKIŞIK
Haberlere bakılırsa Sarkozy basın konferansında, "Euroyu koruyacağız, çünkü euro Avrupa'dır" demiş. Sonuna kadar haklı. Aksi, AB'yi reddetmek olur ki, birliğin en fazla söz sahibi iki ülkesinden biri olan Fransa'dan gelebilecek böyle bir yanıt, ortak para biriminin de sonunu getirir. Siz bakmayın son zamanlarda Merkel'in, Almanya'nın eurodan vazgeçebileceği yolundaki tehditlerine. O da artık selefleri gibi, AB'nin geleceğinin euronun ayakta kalmasına bağlı olduğunu söylemeye başladı. Alman ve Fransızların etrafında bütünleştikleri bu fikir, euroyu kurtarabilecek mi? Bunu şimdiden kestirmek güç. Ancak, bilinen bir şey var ki; o da, euronun olası çöküşünün birlik üyesi ülkelerin ekonomilerini kısa ve uzun vadede etkilemesi dışında, Birleşik Avrupa idealini de bir daha canlanmayacak biçimde tarihin derinliklerine göndereceği gerçeğidir.
Parasal birlikler ve bu arada Avrupa Para Birliği, birlik üyesi ülkeler arasındaki ticaretin yanı sıra para ve sermaye piyasalarının gelişmesine de katkıda bulunuyor. Ortak para birimi sayesinde şirketlerin uluslararası pazarlarda rekabet gücünün arttığı bir gerçek. Bunun dışında, tek para birimi cinsinden hazırlanan mali tabloların finansal bilginin şeffaflığını ve mukayese edilebilirliğini kolaylaştırarak yatırımları teşvik etmesi bir diğer önemli avantaj. Bu özelliklere ilaveten, uluslararası ticaretteki yaygın kullanımıyla euro AB'nin ekonomik ve siyasi ağırlığını arttıran bir işleve de sahiptir.
AB içinde zamanla çok şey değişse de değişmeyen, Almanya ve Fransa'nın birlik içindeki ağırlıklı konumları. Geçmişte Adenauer-DeGaulle, Kohl-Mitterrand, Schroeder-Chirac ikililerinin üstlendikleri öncü rolün şimdi Merkel-Sarkozy ikilisi tarafından devam ettirildiği görülüyor. Economist'in 11-17 Aralık tarihli sayısında "Güç kayması" başlıklı yazıda, Almanya-Fransa ilişkilerinde ağırlığın Almanya'ya geçtiğinden söz ediliyor. Bunun nedeni ise, krizin sona ermesinden bu yana Almanya'nın gerçekleştirdiği hızlı büyüme. Bu yıl yüzde 3.4 olarak gerçekleşmesi beklenen büyüme, bu ülkenin büyük ölçüde yükselen piyasa ekonomilerine yönelik ihracatının artışından kaynaklanıyor. Ekonomideki büyüme yatırımlar ve istihdama da yansıyor. İstihdam artışının ekonomi üzerindeki etkisi ise, satın alma gücündeki artışa paralel olarak iç tüketimin artışı şeklinde kendini gösteriyor. Almanlar, daha önceleri hiç alışık olmadıkları biçimde tüketmeye başladılar. Bunun, ABD'nin uzun süredir şikayet ettiği küresel dengesizliği gidermeye yeteceğini söylemek için şimdilik erken olsa da, büyümenin istikrarına katkıda bulunacağı açık. Zira, dengeli büyüme olarak adlandırabileceğimiz bu tür bir büyümenin, ileride dış talepte meydana gelebilecek daralmadan dolayı ekonomik büyümenin sekteye
uğramasını engellemesi muhtemel. Almanya için önümüzdeki iki yılda öngörülen büyüme hızı AB ortalamasının üzerinde olsa bile, bu başta Uzakdoğu ve Latin Amerika'dakiler olmak üzere yükselen piyasa ekonomileri için öngörülen rakamların oldukça altında. Almanya Merkez Bankası'nın 2011 ve 2012 yıllarına ilişkin tahminleri büyüme hızının sırasıyla yüzde 2 ve 1.5 olacağı şeklinde.
AB'nin zengin, fakir tüm ülkeleri için euro hayati önemi haiz. Ekonomileri zayıf güney ülkeleri ve İrlanda kadar, zengin kuzeyin de birlik çatısı altında olmadan istikrarlı büyümelerini uzun vadede sürdürmeleri zor görünüyor. AB'nin ekonomileri nispeten küçük ülkelerinin birlik içinde yer almak istemelerinin en önemli nedenlerinden biri, sağlanan mali destekler ve yapısal fonların yardımıyla kısa sürede kalkınmalarını gerçekleştirmek. Almanya ve Fransa gibi zengin ülkeler açısından ise, birlik altında yaşamak fikrinin altında ekonomik nedenlerin yanı sıra siyasi nedenler de yer alıyor. Bu iki ülkenin birlik içindeki ülkelere yaptıkları ihracatın artmasında euronun payı büyük. Siyasi açıdan ise, euro AB'nin, dolayısıyla Almanya ve Fransa'nın uluslararası kuruluşlar karşısındaki konumunu güçlendiriyor.
Geçen hafta Almanya Maliye Bakanı Schaeuble, üye devletler arasında mali birliği konuşma zamanının geldiğini söyledi. Mali birlikten kastedilen, vergi ve harcama politikalarının tek bir merkezden yürütülmesi. On altı üye devletten oluşan parasal birlik içinde, para politikası Avrupa Merkez Bankası tarafından yürütülse de, vergi ve harcamaya ilişkin kararlar üye devletlerin kendileri tarafından belirleniyor. Avrupa Birleşik Devletine giden yolda zaten gerekli olan mali birlik, AB içinde etkisini sürdüren borç krizinden dolayı daha da acil hale geldi. Ekonomik ve parasal birliğin sağlanmasından sonra mali birliğin de sağlanması, ortak para birimi euronun varlığını sürdürmesi için gerekli. AB'nin ve euronun geleceği siyasi birliğin oluşturulmasına bağlı. Öyle görünüyor ki, Avrupa Birleşik Devletleri kurulmadan bu tartışmalar sona ermeyecek. Karşılıklı çıkarlar, parasal birliğin ayakta tutulmasını gerektiriyor. Alman-Fransız ittifakı bunu başarmaya yetecek mi? Bunun yanıtı ilerdeki gelişmelerde saklı. Ancak, isteklerin de olanaklarla sınırlı olduğunu bilmekte yarar var.