ASEM, global kriz ve Çin'de reform dalgası

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Cihan UĞUR / Şanghay Fudan Üniversitesi

Çin geçtiğimiz günlerde çok önemli bir organizasyona daha ev sahipliği yaptı. ASEM (Asya Avrupa Ülkeleri Buluşması) toplantısı için 43 ülkenin liderleri Pekin'de ağırlandı. Çoklarımızın dikkatini yeni çeken bu toplantı aslında önemli gündemlerin tartışıldığı geniş katılımlı bir organizasyon. Üye ülkeler: Avusturya, Belçika, Bruney, Bulgaristan, Kamboçya, Çin, Kıbrıs (Rum), Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, Macaristan, Hindistan, Endonezya, İrlanda, İtalya, Japonya, Güney Kore, Laos, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Malezya, Malta, Moğolistan, Burma, Hollanda, Pakistan, Filipinler, Polonya, Portekiz, Romanya, Singapur, Slovakya, Slovenya, İspanya, İsveç, Tayland, Büyük Britanya, Vietnam, ASEAN Sekreterliği ve Avrupa Komisyonu. Ne yazık ki üyeler arasında Türkiyemiz yok.

Toplantının tahmin edileceği üzere en önemli gündemi global ekonomik krizdi. 45 üye 24-25 Kasım'da Pekin'deki 2 günlük toplantı silsilesi boyunca global ekonomik krizin etkilerini azaltmak ve önleyebilmek için müşterek neler yapılabilir üzerine konuştu. Çin tarafının elinde bulundurduğu ciddi miktardaki likidite daha önceden de krizin aşılması adına kullanılabilmesi için gündeme getirilmişti. Çin tarafı ise "ortak çözümlere" sıcak baksa ve ılımlı politikalarını devam ettirse de elindeki nakiti kolay kullandıracağa benzemiyor. ASEM'den birkaç gün önce ünlü Çinli aktivist ve insan hakları savunucusu "Hu Jia"nın Nobel Barış Ödülü'nden sonra dünyada en saygın insan hakları ödülü olan Avrupa Komisyonu Sakharov İnsan Hakları Ödülü'ne layık görülmesi ise Avrupa kanadının Çin tarafına bir mesajı olarak algılandı.

Çin tarafı ödül olayını çok önemsemiyor gözükse de aslında dünyaya karşı "en yumuşak karnı" sayılacak konunun gündeme gelmesinden çok da hoşnut değil. Olimpiyatlar öncesinde Batı'nın beklediği açılımların Çin tarafından gerçekleştirilmemesi neticesinde Çin'de farklı olaylar patlak vermişti. Tibet'te yaşananlar, Çin'in "son derece  zararlı ve yasak" saydığı Falungong Tarikatı meselesinin yeniden gündeme getirilişi, ABD'nin Tayvan'a 6 milyar dolarlık silah satışı, Uygur Bölgesi'ndeki karışıklıklar, Hu Jia'nın ödül alışı ve yabancı medya organlarının internet sitelerinde Çin'deki bir insan hakları avukatının ev hapsinde tutulduğu görüntülerinin yayınlanması... Bütün bunların ard arda gelişi tabii ki tesadüf değil; zira başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler Çin'in ekonomik büyümesine paralel olarak gerekli reformları ve açılımları yapmadığı ve burdan gelen gücü devlet lehine kullanarak dünyada bir tehdit unsuru olduğu görüşünde. Bu yüzden Çin'in bir an evvel gerekli reformları yapması, dünyaya ait global sorunların çözümünde daha aktif rol almak adına belli fedakarlıklarda bulunması için her fırsatı değerlendiriyor.

Çin tarafı ise reform hazırlıklarını sürdürüyor ve yavaş yavaş uygulamaya başlıyor. Başta ekonomik reformlar olmak üzere, toprak reformu, işçi hakları düzenlemeleri, yabancı sermaye düzenlemeleri, basın yayın reformu üzerinde çalışılıyor ve yapılan kısmıyla bu düzenlemeler hemen açıklanıp uygulamaya konuluyor. Problem ise Çin tarafındaki iç muhalefet ya da reformlara Çin Komünist Partisi içinden farklı yaklaşımların gelmesinde. Şu an iktidardaki Başkan Hu ve ekibi daha yenilikçi ve daha reformist olmasına karşılık parti içindeki muhafazakar kanat reformların Çin'i temel ekseninden çıkaracağını savunuyor.

Çin Merkez Bankası Başkanı Zhou Xiao Chuan'ın (co şiao çuan) "krizin ekonomimize etkilerini gizlemeye veya az göstermeye lüzum yok. Ekonomimizin lokomotifi bellidir, çok farklı yönlerden gelebilecek riskleri hesap ederek ekonomimizi güçlendirip krizden en az zararla çıkmak ve dünya ekonomisinde daha çok söz sahibi olmak amacındayız" şeklindeki açıklamaları ve başta Başkan Hu olmak üzere diğer önde gelen hükümet üyelerinin tavır ve açıklamalarından Çin'de beklenen reformların yapılmaya devam edeceğini çıkarmak mümkün.

Çin'in reformlara ne yönde devam edeceği ve elindeki devasa likidite rezervlerini ne yönde aktivize edeceği ise dünyanın yakın gelecekteki şekillenmesine ciddi etki edecektir. Birçok uzman ve stratejist Çin'in yakın gelecekte global ölçekte 'gelişmeleri yönlendirebilecek' bir süper güç olabileceğine ihtimal vermese de çok kutuplu dünyada 'gelişmeleri etkileyebilecek' bir kutup olacağı noktasında hemfikirdir. Reformların şekli Çin'in iç dinamiklerini yeniden şekillendirecek ve bu da yakın gelecekte Çin'in dünyaya etkisinin şeklini ortaya koyacaktır. Büyük lider Deng'ın başlattığı dışa açılım hareketinin 30.yılını geride bırakırken aslında Çin'de çok kritik bir zaman dilimini yaşamaktayız.

Çin'in "30. Yıl Reform Dalgası" meselesini ele almaya devam edeceğiz...