Bölgesel yönetim merkezleri için kanuni güvence geliyor
Ulaş CEYLANLI
‘Yatırım Ortamının İyileştirilmesine Yönelik Kanun Tasarısı’ Meclis’te görüşülmeye başlandı. Tasarının kısa sürede yasalaşmasını bekliyoruz. Tasarıda, 2012 yılından beri Türkiye’de yasal zemini ve ilk örnekleri olan ‘bölgesel yönetim merkezleri’ ile ilgili de önemli düzenlemeler var. Bu yazımızda, bu düzenlemeleri özetlemek istedik:
Bölgesel yönetim merkezlerinin Türkiye’deki hukuki altyapısı
Bölgesel yönetim merkezleri, birçok ülkede faaliyet gösteren ‘çok uluslu’ şirketlerin, belirli bir bölgede yer alan iştiraklerini/iş birimlerini yönetmek için kurduğu merkezler olarak tanımlanabilir.
Bölgesel yönetim merkezlerinin vergi maliyeti olmadan Türkiye’de kurulabilmesine yönelik düzenleme, 2012 yılında Ekonomi Bakanlığı tarafından yayınlanan ‘İrtibat Büroları Yönetmeliği’ ile yapılmıştı. Bilindiği üzere, irtibat büroları, yabancı sermayeli şirketlerin, ticari faaliyette bulunmamak kaydıyla Türkiye’de izin verilen birtakım faaliyetleri yapabilmelerine imkan sağlayan hukuki platformlardır. Ticari faaliyette bulunmadıkları için, irtibat bürolarının kurumlar vergisi mükellefiyeti yoktur. Ayrıca, çalışanlara yaptıkları ücret ödemeleri de yurtdışındaki ana merkezden gelen fonlarla karşılandığı için bu ödemeler gelir vergisi kesintisine tabi değildir.
2012 yılında ‘İrtibat Büroları Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle, yabancı sermayeli şirketlere, Türkiye’de irtibat bürosu çatısı altında ‘bölgesel yönetim merkezi’ kurma imkanı getirilmişti. Böylece, 2012 yılından itibaren, bu merkezlerin Türkiye’de vergi maliyeti olmadan faaliyette bulunması mümkün hale geldi.
2012 sonrası gelişmeler
2012 yılındaki bu düzenleme yabancı sermayeli şirketler tarafından büyük bir ilgilyle karşılandı. Türkiye’nin Ortadoğu, Kafk asya ve Doğu Avrupa ülkelerine olan yakınlığı, gelişmiş uluslararası uçuş ağı ve İstanbul’un coğrafi ve sosyo-kültürel özellikleri nedeniyle sunduğu imkanlar, yabancı sermayeli şirketlerin gözünde Türkiye’yi diğer alternatifl ere göre öne çıkardı.
Bununla birlikte, vergi kanunlarımızda bölgesel yönetim merkezlerini doğrudan ele alan istisna maddelerinin olmaması, Türkiye’ye ilgi duyan yabancı sermayeli şirketlerin bu konuda hızlı adım atmasına engel oldu.
Aslına bakarsanız, bu konuda vergi mevzuatı kaynaklı olarak yaşanan tereddüt, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın yayınladığı özelgelerle önemli ölçüde giderilmişti. 2012 yılındaki değişiklik sonrasında bölgesel yönetim merkezlerini Türkiye’de irtibat bürosu çıtası altında yapılandırmak isteyen bir kısım yabancı sermayeli şirket, bu konunun vergi mevzuatı açısından da değerlendirilmesini talep ederek Gelir İdaresi Başkanlığı’ndan özelge talebinde bulunmuştu. Verilen özelgelerde, Ekonomi Bakanlığı tarafından verilen izin kapsamında faaliyet göstermek ve ticari faaliyette bulunmamak koşuluyla, bölgesel yönetim merkezi olarak kurulan irtibat bürolarının kurumlar vergisine tabi olmadığı ve ödenen ücretlerin de gelir vergisinden istisna olduğu iletilmişti.
Yine de, 2012 yılından beri mevcut olan rejimi görünür kılarak daha işler hale getirecek ve bu konuda istekli yabancı sermayeli şirketlere özelge almadan da vergisel güvence sağlayacak bir kanuni düzenleme tüm kesimlerin beklentisiydi. İşte bu yeni kanun, bu amacı gerçekleştirmeyi hedefliyor.
Tasarıda bölgesel yönetim merkezleri ile ilgili düzenlemeler
Tasarıda yer alan düzenleme ile Ekonomi Bakanlığı tarafından irtibat bürosu izni almış bölgesel yönetim merkezlerinin kurumlar vergisine tabi olmadığı açıkça ifade ediliyor. Ayrıca, gelir vergisi kanununa eklenen bir madde ile, bu merkezlerden döviz olarak ödenen ücretlerin gelir vergisi kesintisine tabi olmadığı da açıkça belirtiliyor. Tasarı, yukarıda açıklanan muafiyet ve istisnalarla ilgili iki temel şart öngörüyor: Ekonomi Bakanlığı izni ile irtibat bürosu çatısı altında kurulacak bölgesel yönetim merkezinin tüm masrafl arı yurtdışındaki ana merkez tarafından karşılanacak ve bu masrafl ar daha sonra Türkiye’deki herhangi bir kuruma yansıtılmayacak.
Bazı kavramlar için ikincil düzenleme ihtiyacı
Yabancı sermayeli şirketlerin ülkemizi bölgesel yönetim merkezi olarak tercih etmesinin ülkemize ekonomik ve ticari alanda çok önemli katkılar sağlayacağı şüphesizdir. Bu nedenle, özelgelerde iletilen olumlu yakşalımın vergi kanunlarına da yansıtılmasını ve bu sayede yabancı sermayeli şirketler için ilave güvence sağlanmasını çok faydalı ve yerinde buluyoruz.
Bununla birlikte, çıkarılacak ikincil düzenlemelerle bazı kavramların ve kriterlerin tanımlanması gerektiği düşüncesindeyiz. İrtibat büroları yönetmeliğinde yer alan ‘ticari faaliyette bulunmama’ şartının nasıl yorumlanması gerektiği, bölgesel yönetim merkezi olabilmek için ‘en az kaç iştirakin/ iş biriminin’ bu merkezin kontrolünde olması gerektiği, ‘yönetim ve koordinasyon rolü’ ve ‘bölgesel rol’ kavramlarının şartları ve sınırları gibi bazı temel alanlarda, yatırımcılar için yol gösterici ikincil düzenlemelerin yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu şekilde, sınırları çizilmiş, kuralları belirli ve kanunlarla güvence altına alınmış rejimin çok daha ilgi çekeceğini ve bu konuda karar aşamasında olan yabancı şirketlerin kararlarını olumlu yönde etkileyeceğini düşünüyoruz.