Büyük ABD, büyük Çin, büyük Almanya, büyük Fransa

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

A. Levent ALKAN / Araştırmacı-Yazar

Şu bir tartışmasız gerçek ki, büyük ülkelerin derleri de büyük oluyor. ABD, karizma merkeziyken, 2007 sonrasında kriz merkezi oldu. 1989'dan bu yana dünyanın büyüyen gücü Çin ise, batmayacak büyükler sınıfında yerini sağlamlaştırdı. Almanya ve Çin, ihracat konusunda amansız bir yarışın içindeler. Çin'in doğu tarzı üretiminin, çağdaş batı tarzı üretime devinimiyle, zaman zaman toplamda öne geçebiliyor. Almanya kurtarıcı rölü ve krizlerin kaynağı ticari bankacılığın faaliyetlerinin kuralsızlaştırılması, riskli konut kredileri gibi tehlikelerden uzakta yer alıyor. Çin 2.65 trilyon dolar düzeyindeki resmi rezervine, 2011'in ilk çeyreğinde Portekiz bonolarından 5milyar dolar kadar alımla genişletecek. Bu arada İrlanda'nın notu düşürülmüş ve İspanya'nın eteklerindeki yüksek riskli ipoteğe dayalı (mortgage) finansal sorunlarının her an dökülebileceği yerleşmişti. Ardından da İtalya ve Portekiz ile PIIGS ansiklopedik serisi tamamlanmış olabilecektir. Ve Fransa. Fransa'nın da notunuın düşebilecekler kategorisinde yer almasına, kriz esnasında üstlendiği borçlar neden olarak gösteriliyor. Dünyanın büyükleri arasında, yönlendirici gücüyle öne çıkan Çin'dir. 

Çin'i cin gibi yapan süreç

1905 öncesinin dünyasında, "beyaz adam" Rusya vardı. 1905-1945 dönemi, "sarı adam" Japonya hakimdi. 1949-1989 dönemindeki Mao iktidarı, Çin'de güçlü bir merkeziyetçi yapı oturttu. 1989 yılına kadar Hindistan ile başabaş giden Çin, kısmi kapitalizm uygulamalarını başlatarak ayrıştı. Bundan sonra hızla bölgede devleşti. Ciddi rakibi yoktu. Japonya kendi derdinde, Hindistan gelenekten sıyrılamayan yönetimiyle Çin için uygun ortam yarattılar.

Çin'i farklı yapan

Çin ucuz insan gücüyle, büyük kapasitelerde üretim yapabilen bir ülke olarak küresel ekonomide öne çıkıyor. 60 dolara bile işçi çalıştırırken kısa erimde maliyet avantajıyla karşısına çıkabilecek ülke bulunmuyor. Çin, ancak kendi kendini yok edebilecektir. Buda ne demek şimdi? Bu şu demek, krize karşı doğru politikalar üretmezse, üzerine oturduğu dal yavaş yavaş çürüyecek ve Çin'i aşağı düşürecek. Bu çerçevede de kaşımıza insan gücü politikaları çıkıyor.

Çin'in beşeri sermaye politikaları

Mincer, antolojik (geleneksel) vasıflı insan gücünü; eğitim süresi, iş deneyimi, ırk, cinsiyet ve bireyin coğrafi bölgesinin bireşimi (sentezi) şeklinde tanımlar. John Whalley ve Xiliang Zhao (Aralık 2010, NBER) kapsamlı yazınsal araştırmasında, Çin'in büyümesine etkiyen altyapıları incelemiş. Shults'a göre 1978-2008 arasındaki otuz yılı analiz etmiş. Mincer,  John Whalley ve Xiliang Zhao, Shults incelendiğinde; şu dört farklı sonuç ortaya çıkıyor.

Shults'un anlayışında büyümenin etmenleri (%)

Büyümeye katkısı 1978-2008  1978-1999  1999-2008

Fiziksel sermaye 44.96 36.35 67.62

Beşeri sermaye 38.12 37 39.41

Toplam faktör üretkenliği 16.92 26.65 -7.03

I. Çin'in 1978-2008 dönemi büyümesi, toplam faktör üretkenliğinin (TFÜ) %16.92, beşeri sermayenin %38.12 ve fiziksel sermayenin %44.96 katkısıyla şekilleniyor. 

II. Yeni ekonomik büyüme görüşlerin baş aktörü beşeri sermayedir. Çünkü beşeri sermaye; büyümenin üretkenlik, buluşlar, yaratıcılık üzerinde doğrudan yönlendiricidir.

III. 1978-1999 ve 1999-2008 yılları şeklinde iki farklı periyoda bölünüm irdelendiğinde, son yılların Çin'i nasıl değiştirdiğine ulaşırız. 1978-1999 döneminde fiziksel sermaye %36.35, beşeri sermaye %37 katkı sağlar. 1999-2008 dönemine düşen paylaşım ise; %67.62 fiziksel sermaye, %39.41 beşeri sermaye şeklindedir.

IV.Beşeri sermayenin büyüme üzerindeki etkisi gecikmeli elde ediliyor. Doğrusu da böyledir aslında. Fiziksel sermayenin sağladığını, bir zaman dilimi sonrasında insan kaynağı izler.

Peki, bundan sonra ne olur? Kim nasıl etkilenir?

Vasıflı insan gücünün artan önemi tarihsel bir olgudur. Çin'in yaşadığı devinim; hızlı, güçlü ve köktendir. Asya tarzı geleneksel üretim, batı tarzı çağdaşına devinirken; kültürel, sosyal, eğitsel değişimi de beraberinde getiriyor. Böylece antolojik (geleneksel) tüketim modeli de yerini çağdaşına bırakıyor. Burada karşımıza ihtiyaçları geliştikçe maliyeti artacak olan insan kaynağı karşımıza çıkacaktır.

Çin'in yıllık büyümesi, 2010 ikinci çeyreğinde, %42 civarında "gelir" artışıyla, ortalamanın üzerinde; %13 civarında "brüt kar marjı" düzeyiyle, ortalamanın altında sonuçlandı. Buradaki etki, hammadde fiyatlarında yaşanan olağanüstü artış karşısında; talebin deflasyonist baskı altında kalışıyla elde ediliyor. Talebin frenlendiği bir küresel ekonomide, fiyat artırabilmek imkansızlaştıkça makas daralıyor.

En kritik soru, en esaslı sorun; ilerde canlanacak iç talep ile beşeri sermaye ilişkisidir. İnsan gücünün maliyet artışının, gelişecek iç taleple paralel bir büyüme kaydetmesinin kaçınılmazlığı karşısında; Çin, acaba ne yapacak?

1. Bölgeler arasındaki gelir farklılıkları artacak. Çin ciddi gelir dağılımı sorunuyla karşılaşacaktır. Biraz kötümser olursak, bu durum iç savaşı bile tetikleyebilecek bir özelliktir.

2. Karlılığı kriz boyunca azalacaktır. Olur ya, bir gün bu kriz biterse; o zaman da dünyada fiyatları yukarı doğru iteleyecektir.

Öyle ya da böyle Çin'in önemi o kadar arttı ki, parasını hızla revalue etse bile, başta ABD olmak üzere, dünya ekonomisinde dengeler alt üst olabilecektir.