Büyüme, sağlıksız ve kırılgan

Ankara Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu MHP Genel Başkan Yardımcısı Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Canan SAKARYA

ANKARA - MHP Genel Başkan Yardımcısı Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan, yıllık bazda ihracatın ithalatı karşılama oranının mayıs ayında yüzde 57 olarak gerçekleştiğini, bu oranın 1994'te yüzde 53, 98 krizi öncesinde yüzde 55, 2000 krizi öncesinde yüzde 50'ler, 2006 yılı finansal çalkantı döneminde ise yüzde 60'lar civarında olduğuna dikkat çekerek " Bu bir işaret. Tecrübeler bunu bize gösteriyor" dedi.

Yılın ilk çeyreğinde açıklanan yüzde 11 düzeyindeki büyümenin sağlıksız ve kırılgan bir büyüme olduğuna dikkat çeken Ayhan, AKP döneminde, büyümenin iç tüketime dayalı olduğunu ve bu modelin sürekli cari açık yaratmaya mahkum olduğunu söyledi. Ayhan, Ankara Temsilcimiz B.Ferit Parlak ile arkadaşımız Canan Sakarya'nın Mecliste yaşanan yemin ve boykot krizine ilişkin sorularını yanıtlayarak ekonomide son duruma değerlendirdi.

Meclis yemin ve boykot krizi ile açıldı. Sorunun çözümünde MHP aktif bir rol üstlenmeyi düşünmüyor mu?

Meclis çok tartışmalı bir gündemle tartışmalı yargı kararlarının gölgesinde açıldı. Bu Türkiye Cumhuriyeti'ne yakışır bir durum değil. YSK kararları seçim öncesi olduğu gibi hala tartışılmaya devam ediyor. Seçim öncesi adaylıkları veto edilenlerin aday olabilmeleri için iktidar dahil herkes görüş beyan etti ve YSK geri adım atmak zorunda kaldı. Hukuktan çok kamuoyunun baskısının geçerli olabileceği gibi bir kanaat oluştu, bu doğru bir durum değil. Yargı, AKP iktidarının vesayeti altında.

Adalete, devlete olan güven duygusu zedelenmiş durumda. Keyfi yargılamalarını engellemek için yasal düzenlemelere ihtiyaç var. Bu olayda iktidarında teklifini ortaya koyması gerekir. Çünkü iktidarın benimsemeyeceği bir teklifin Parlamentodan geçmesi mümkün değil. Dolayısıyla iktidarında bu duruma nasıl bir çözüm bulunacağını ifade etmesi lazım. Aslında sorun bu aşamaya gelmeden çözülmeliydi. Nitekim daha önceki dönemde bir başka milletvekili için tahliye kararı verildi. İktidar çözümün bir parçası olmak zorunda.

Tahliye kararlarının reddini nasıl karşılıyorsunuz?

Biz bunu milli iradeye saygı, demokrasi, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı açısından esef verici bir durum olarak görüyoruz. Yargı krizi, demokrasi krizine ve siyasi krize dönüştü. İktidarın mevcut durum karşısında sessiz kalması düşündürücü. Sayın Başbakanın sorunun çözümü yönünde bir irade beyan etmediğini de görüyoruz. Mahkemelerin keyfi yorum ve uygulamalarını engellemek için yasal düzenlemeler öncelikli olmalı. CHP geldi yemin etmedi, bağımsızlar Diyarbakır'da toplandılar. MHP Sayın Engin Alan dışında tam kadro yemine katıldı. MHP, TBMM'nin çare yeri olduğunu düşündüğü için bunu yaptı. MHP başka hadiselerde de Meclis'in çalışmasını istemiş ve Meclis çalışmalarına katılmakta. Biz siyasi krizin bir parçası değiliz. Bu nedenle de Sayın Cumhurbaşkanı'nın davetine katılmadık.  Gerçekten de cumhurbaşkanı objektif olarak sorun çözme yeteneğini kaybetti.

Kılıçdaroğlu'nun MHP'ye yönelik olarak 'Biz arkadaşlarımızı satmayız' şeklinde bir açıklaması oldu, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Kılıçdaroğlu 'çözüme kadar yemin yok' dedi. Sorun çözülmezse MHP ne yapacak, Meclis çalışmalarına katılacak mı?

Sayın Kılıçdaroğlu'nun bunu hangi halet-i ruhiye içinde söylediğini bilemiyorum, bu söylemi şık olmadı.  CHP'de meselelerin hâlâ 60'lı 70'li yılların kalıplarıyla parametreleriyle değerlendirilmeye çalışıldığını görüyorum basında da bunu zaman zaman görüyorum. Bu onların o günkü durumuyla bugün geldikleri durum arasında çok fazla değişmediklerini 'yeni' ifadelerine rağmen hala aynı kaldıklarını açık bir şekilde gösteriyor.

Burada gerek AKP'lilerin gerekse bazı grupların kamuoyunda MHP'yi CHP ile birlikte göstermeleri gibi bir çaba vardı. Aslında Sayın Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP'nin bu çıkışı yukarıda ifade ettiğimiz kamuoyuna pompalanmaya çalışılan yanlış yönlendirme olayını milletin algılamasını kolaylaştırdı. MHP tek başına var, bütün zorluklara karşı var, millet iradesini Meclise yansıtıyor. 

Ekonomiye gelirsek Türkiye yılın ilk çeyreğinde yüzde 11 ile dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi oldu. Büyüme rakamlarını nasıl okumalıyız? 

Ekonomi ile ilgili yayın organlarına baktığımız zaman DÜNYA Gazetesi'nde yani işi ciddiye alanlarda yüzde 11'lik büyümenin yorumlanmasında daha mantıklı davranıldığını görüyorum. Ülkenin büyümesi iyi ama bu kırılgan ve sağlıksız bir yapı, ikinci çeyrekte bu kadar büyümeyeceğimizi herkes söylüyor. Türkiye ekonomisi 2009'da yüzde 5'e yakın küçülüyor. 2010 yılında yüzde 9'a yakın büyüdü. 2011'in ilk çeyreğinde büyüme yüzde 11. Türkiye ekonomisi 87 yılda ortalama yüzde 4.5 büyümüş. Ekonomide potansiyelin üzerinde bir büyüme olduğu zaman problem yaratıyor. Bunlardan biri cari işlemler açığı. Yüzde 11'lik bu büyüme iç tüketime ve onu tetikleyen krediye dayanıyor. Bu gelişmeyle ithal ara malına dayanan üretim yapısı birleştiği zaman cari açık hızla yükseliyor.

Kredilerin yıllık artış oranı yüzde 36 şu anda cari işlemler açığının yurt içi hasılaya oranı da yüzde 9'lar civarında. İkinci çeyrek rakamları üç ay sonra açıklanacak ancak elimizde bunu değerlendirmek için bazı datalar var. Nisan ayı sanayi üretim rakamları, nisan, mayıs haziran ayları kapasite kullanım oranları var.

İlk çeyrekte kapasite kullanım oranı yıllık bazda yüzde 5.7 puan artmış, ikinci çeyrekteki artış 2.5 puan gerilemiş, İlk çeyrekte sanayi üretimi yüzde 14.2 artıyor nisan ayında ise yıllık artış yüzde 8.3'e gerilemiş. Kapasite kullanım verileri ve sanayi üretim endeksini değerlendirdiğinizde yurtiçi hasılanın ikinci çeyrekte yüzde 5-6 civarında büyüyeceğini görüyoruz. Gelişmelere baktığımızda ikinci çeyrek büyümesinin birinci çeyreğin gerisinde olduğu anlaşılıyor.

İkinci çeyrekte ekonomideki büyüme yavaşlıyor kredi kullanımı ve dış ticarette beklenen yavaşlama yok. Büyüme rakamları ileride açıklanacak ama şu anda dış ticaret rakamlarına ve kredi kullanımına baktığımızda alınan tedbirlere rağmen bir yavaşlama yok. İlk üç ayda aylık dış ticaret açığı 8 milyar dolar civarında bu ikinci çeyrekte aylık 10 milyar dolayına yükseldi yani giderek artıyor. İhracatın ithalatı karşılama oranı da çok tehlikeli bir boyuta geldi son açıklanan rakamlarla baktığımızda yüzde 52.

Bütün tedbirlere rağmen kredi artışı yüzde 36 gerçekleşiyor bunun anlamı şu hane halkı ve firmaların borcu artıyor, cari işlemler açığı artıyor. Bunların gayri safi yurtiçi hasıla artış hızından daha fazla arttığını görüyoruz asıl problem de burada.  Cari işlemler açığı yılın ilk 4 aylık döneminde iki kattan fazla artarak 14 milyar dolardan 30 milyar dolara çıkmış. Bunun sonucunda, 2011 yılı nisan ayı itibariyle cari işlemler açığı 63 milyar dolara yükselmiş. Yıl sonunda cari işlemler açığının en iyimser tahminle 80 milyar doları aşması bekleniyor. Bu açık neredeyse milli gelirin yüzde 9-10'una ulaşıyor. Bu tehlikeli bir durum.

Bu durumu bir kriz işareti olarak mı değerlendiriyorsunuz?

Cari açığın en büyük nedeni yıllık bazda 92 milyar dolara ulaşan dış ticaret açığı. Yıllık bazda bakıldığında ihracatın ithalatı karşılama oranı mayıs ayı itibariyle yüzde 57. ihracatın ithalatı karşılama oranı giderek tehlikeli seviyelere gidiyor. Bu 1994'te yüzde 53'tü, 98 krizi öncesinde yüzde 55'lerdeydi, 2000 krizi öncesinde yüzde 50'leri, 2006 yılı finansal çalkantı döneminde ise yüzde 60'ları gördü. Bu bir işaret. Tecrübeler bunu bize gösteriyor. Son veriler durumun iyiye gitmediğini gösteriyor.

Ne gibi önlemler alınabilir?

Bu sorunu çözmek için kısa vadede döviz rezervlerinin artırılması ve kredi artışını sınırlayacak parasal ve mali tedbirlere ihtiyaç var. Uzun vadede ise üretimin ithalata bağımlı yapısını azaltacak politikalara ihtiyaç var. AKP iktidar olduğu 9 yıllık dönemde ne yazık ki ülkemizin bu yapısal sorunlarına ilişkin ciddi bir önlem almadı.

Merkez Bankası Para Kurulu'nun aldığı son kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Merkez Bankası Para Politikası toplantısında politika faiz oranı ve zorunlu karşılık oranlarında bir değişikliğe gitmedi. Bankanın ilk açıklamalarından politika faiz oranını değiştirmemesinin nedeni olarak, dış talebin zayıf seyrini göstermişti, kapasite kullanım oranlarının kriz öncesi seviyeye ulaşmadığı ifade ediliyordu. İkinci husus dünya ekonomisinde sorunların devam etmesi bir diğeri de iktisadi faaliyetlerin son dönemde ivme kaybetmesi olarak belirtilmişti.

Birinci hususa baktığımızda ihracat mayıs ayında yıllık 123 milyar dolar seviyesinde ve hâlâ kriz öncesi gördüğü en yüksek seviye olan 136 milyar doların gerisinde. İhracatın zayıf olması nedeniyle kapasite kullanım oranı şu anda yüzde 75'ler civarında.

İkinci hususa baktığımızda Yunanistan'daki gelişmeler, bu sorunların AB ekonomisinin geleceğine ilişkin yarattığı endişeler. Dünya ekonomisindeki bu belirsizlikler bizi iki kanaldan etkiliyor, birincisi ihracatımız zayıflayabilir. İkincisi yabancı sermaye girişi yavaşlayabilir. Bu durum büyümeye negatif bir etki yapar. Üçüncü konu mevsimsellikten arındırılmış sanayi üretim endeksi 3 aydır düşmekte.

Bütün bu nedenlerle, Merkez Bankası aşırı ısınmış bir ekonomiyi görmemekte ve faizleri artırmamakta. Ancak, bankanın açıklamasında da yer aldığı gibi son dönemde artan döviz kurları enflasyon üzerinde baskı yaratabilecek. Merkez Bankası faizi şu anda negatif faiz yüzde 6.25 ama enflasyon beklentisi yüzde 7 civarında. Düşük faiz iç talebi canlandırıyor. Merkez Bankası'nın kredi büyümesine zorunlu karşılıklarla tepki veren bir politika çerçevesi oluşturmuştu. Merkez Bankası zorunlu karşılıklarda bir değişikliğe gitmedi. Merkez Bankası, BDDK'nın aldığı kararların kredileri yavaşlatacak bir gelişme olacağını bekliyor. Bu nedenle zorunlu karşılıklarda bir değişikliğe gitmiyor.

Bütçe performansında iyileşme devam ediyor. Bu cephede işler iyi görünmüyor mu?

Son açıklanan rakamlara baktığımızda bütçenin açık vermediğini fazla verdiğini görüyoruz ama gören gözlerin çok iyi irdelemesi lazım. İlk 5 ayda bütçe açığı sıfırlanmış durumda bu başarı gibi gözüküyor. Bütçe açığının azalmasında ithalde alınan KDV gelirleri ile tüketim gelirleri rol oynuyor. Daha çok cari açık beraberinde daha çok vergi geliri getirdi ama bu gelirlerin geçici olduğu açık. Faiz dışı harcamalar yılın ilk 5 ayında geçen yıla göre yüzde 12 arttı. Beş aylık fiyat artışı yüzde 5 olmuş bir başka deyişle hükümetin faiz dışı harcamaları reel olarak artmış. Bütçedeki olumlu görünüm geçici ve AKP'nin sağlıksız büyüme modelinin sonucu.Ülke ithalatı patlama noktasına gelmese, dış ticaret ve cari işlemler açığı verilmese ülkenin bütçesi açık verecek.

İthalde alınan KDV ocak-mayıs döneminde 18.9 milyar lira, dahilde alınan KDV 11.7 milyar lira. Aradaki fark 7.2 milyar lira. İthalde alınan KDV diğeri kadar olsa bütçe bu dönemde 7 milyar lira açık verecek . Hazine nakit dengesini de ayrıca bakmak lazım. Bu vergiyi alarak yaptığınız ithalatın içerde sizin sanayinizi üretiminiz nasıl tahrip etiğini açık bir şekilde gösteriyor.

Merkez Bankası'nın zorunlu karşılık önlemleri başarılı olamadı

Merkez Bankası ve BDDK birtakım tedbirler aldı, bunlar sonuç getirir mi?

Merkez Bankası, kredi büyümesini yavaşlatmak için zorunlu karşılık oranlarını artırdı, BDDK ise ihtiyaç kredilerindeki artışı durdurmak için genel karşılık oranlarında ve sermaye yeterlilik rasyolarında değişikliğe gitti. Merkez Bankası geçen yılın kasım ayından itibaren aldığı zorunlu karşılık önlemlerinin pek de başarılı olduğu söylenemez. Dış ticaretin gidişinden büyümedeki etkiden bunu görüyorsunuz. Kredi artışı halen yüksek seviyesini korurken Merkez Bankası kararları bankaların karlarının azalmasına neden oluyor ve bankaların Merkez Bankası fonlarına bağımlılığını artırarak bankaların mali bünyelerini bozuyor.

Yüksek cari açığa ve hızlı kredi artışına karşılık Merkez Bankası ve hükümet hala aşırı ısınma olmadığını iddia ediyor ve iç talebi soğutacak tedbirlerden de kaçınıyor. Faiz artışı daha fazla sıcak para çekeceğinden ve bundan korktuğundan dolayı o yönde gitmeyi arzu etmiyorlar. Bu kaygıda haklı olmakla birlikte şu anda Merkez Bankası'nın faizleri piyasa faizlerinin gerisinde kalmış ve yabancıların DİBS yatırımı devam etmekte. Demek ki bu amaca da pek ulaşılamamış. Halbuki hükümet sıcak parayı caydıracak başka önlemler düşünmeliydi.

Cari açığı sıcak para ile kapatıyoruz, sıcak para giderse ne yapacağız?

Evet, yüksek cari açık, sıcak para dediğimiz, çıktığında ekonomiyi çok zorlayacak kısa vadeli sermaye ile finanse edilmekte. 4 aylık dönemde oluşan 30 milyar dolarlık cari açığın 15 milyar doları portföy yatırımları ile finanse edilmiş. 24 Haziran itibariyle yurtiçi yerleşiklerin elinde 55 milyar dolar hisse senedi, 42 milyar dolar DİBS var. Yani 100 milyar dolar civarında sıcak para stoku var. Kısa vadeli dış borcumuz 50 milyar doları bankalara ait olmak üzere 80 milyar dolar civarında. Bir başka deyişle önümüzdeki dönemde 80 milyar dolara yakın bir parayı yeniden çevirmemiz gerekiyor bir o kadar da cari işlemlerden kaynaklanan finansman ihtiyacımız olacak.

Buna karşılık Merkez Bankası döviz rezervleri 95 milyar dolar civarında. Bu miktar, bir kriz durumunda finansman ihtiyacını karşılamaktan uzak.  Merkez Bankası Türk Lirası'nın değer kaybından enflasyonist baskı yaratır endişesiyle ve 100 milyar dolara ulaşan reel sektörün yabancı para açık pozisyonu nedeniyle korkmakta. Türk Lirası son dönemdeki değer kaybına rağmen reel efektif döviz kuru endeksine göre 2003 yıl sonu değerine göre hala yüzde 15 daha değerli görünmekte. İktidar mensupları ihracatı konuşuyor seçimde de konuştular ama hiç ithalatı konuşmuyorlar.

Ayrıntılardaki Emin Haluk Ayhan

Ferit B.Parlak

[email protected]

MHP Genel Başkan Yardımcısı Emin Haluk Ayhan birçok konuda deneyimi olan milletvekillerimizden.

Hem ekonomist. Ege Üniversitesi'nde iktisat okumuş, Dokuz Eylül Üniversitesi'nde yüksek lisans yapmış.

Hem sigortacı. New York College of Insurance'ta Hayat ve Sağlık Sigortası eğitimi görmüş.

Hem planlamacı. Devlet Planlama Teşkilatı'nda uzman olarak çalışmış.

Hem İK'cı. Colorado Ekonomi Enstitüsü'nde İnsan Kaynakları ve Risk Yönetimi eğitiminden geçmiş.

Hem dış ticaretçi. Dış Ticaret Müsteşar Yardımcılığı ve İGEME Genel Sekreterliği görevlerinde bulunmuş.

Hem tarımcı. Tarımsal Destekleme Kurulu'nda DPT ve Dış Ticaret Müsteşarlığı temsilcilikleri görevini üstlenmiş.

Hem denizci. Türkiye Denizcilik İşletmeleri AŞ Yönetim Kurulu Üyeliği yapmış.

Hem konutçu. TOKİ yapılanmasından önce, konut müsteşarlığı yapmış.

Hem standartçı. Türk Akreditasyon Kurulu üyeliği sırasında standartlar ve akreditasyon konusunda araştırmalar yapmış.

Hem maliyeci. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliği yaptı.

Yarı sağlıkçı! York Üniversitesi'nde Sağlık Ekonomisi eğitimi almış.

Kısacası, ekonomide olup biteni ayrıntısıyla geçmiş dönemlerle karşılaştırabilecek ender siyasetçilerimizden biri. Bu nedenle büyüme rakamlarını Ayhan'la değerlendirdik.

 

Bu konularda ilginizi çekebilir