Büyümede %4'lük hedefe ulaşılması zor görünüyor
Açıklanan ilk çeyrek büyüme rakamı, yüzde 4'lük yıllık hedefe ulaşılabilmesi için önümüzdeki dönemde ekonomide çarkların daha da hızlanması gerektiğine işaret ediyor.
Talip Aktaş
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) ayın başında açıkladığı büyüme rakamları, ekonomide daralma öngören tedbirlerin de yarattığı algıyla, "beklentilerden yüksek" geldi. Bu durum ise, kimi çevrelerde hükümetin bu yıl için hedeflediği yüzde 4'lük büyümenin rahatlıkla gerçekleştirilebileceği yolundaki görüşleri pekiştirdi.
Peki gerçekte Türkiye ekonomisinin yüzde 3.2 ile çıktığı büyüme yolculuğunda, yüzde 4'lük yıl sonu hedefine ulaşması ne kadar olanaklı? Veriler, bu yılki hedefin tutturulmasının çok da kolay olmadığına işaret ediyor. Dahası, özellikle dış konjonktürde beklentilerin üstünde bir iyileşme olmaması halinde, yüzde 3'lük büyümenin yakalanması bile mümkün olmayabilir. Zira, ikinci ve özellikle de üçüncü çeyrek verileri, bu yıl için yüksek baz etkisi oluşturan geçen yılın yüksek oranlı rakamlarıyla kıyaslanacak.
Genel trend ne diyor?
Tabloyu daha net ortaya koyabilme açısından öncelikle, Türkiye ekonomisinin çeyrek dönemler itibariyle sergilediği büyüme performansının trendine bakmakta yarar varÖ Genel trend çok uzun yıllardır değişmiyor. Buna göre, Türkiye ekonomisinde en yüksek üretim ve dolayısıyla en yüksek miktarda yurtiçi hasıla üçüncü çeyrekte, en düşük üretim ve hasıla ise birinci çeyrekte gerçekleştiriliyor. Son çeyrekteki değerler ise üçüncü çeyreğin altında, ikinci çeyreğin üstünde kalıyor. Diğer bir ifadeyle, Türkiye ekonomisinin çeyrek dönemler itibarıyla izlediği geleneksel çizgi, ilk çeyrekten başlayarak yükselişe geçtikten ve üçüncü çeyrekte zirve yaptıktan sonra üçüncü çeyrekte tekrar aşağı yönlü bir grafik çiziyor izliyor.
Büyük risk: Baz etkisi
GSYH büyümesi, küresel krizin etkilerinin en yoğun yaşandığı 2009 yılında yıla eksi yüzde 14.7 gibi bir oranla başlamış, ikinci ve üçüncü çeyreği de eksi değerlerle geçtikten sonra son çeyrekteki yüzde 5.9'luk toparlanmayla yılı yüzde 4.8 daralmayla kapatmıştı. 2010 yılında bir önceki yılın eksi rakamlarının üstüne, baz etkisiyle bu kez rekor oranda büyüme oranları gelmiş, ilk çeyrek büyümesi yüzde 12.6, ikinci çeyrek büyümesi ise yüzde 10.4 olarak hesaplanmıştı.
Bu yılın ilk çeyreğinde kaydedilen yüzde 3.2'lik büyüme, kriz yılı olan 2001 yılından bu yana kaydedilen en düşük oran oldu. İkinci çeyrekte aynı oranda büyümenin yakalanabilmesi için, sabit fiyatlarla 28.9 milyar TL büyüklüğünde bir gayrisafi hasıla yaratılması gerekiyor. Bu ise, bu yılın ilk çeyreğine göre reel olarak yüzde 6.7'lik bir büyüme anlamına geliyor.
Üçüncü çeyrekte de yine yüzde 3.2 oranındaki büyümenin sağlanabilmesi için, ulaşılması gereken gayrisafi hasılanın büyüklüğü ise 32 milyar TL'yi buluyor. Diğer ifadeyle, 2011 yılının üçüncü çeyreğinde elde edilen 31.1 milyar TL'lik gelirin, bu yılın aynı döneminde aşılamaması halinde, büyüme oranı eksiye düşecek. Bu durumda, son çeyrekte yüzde 4'e yakın bir büyümenin sağlanmasıyla ancak yılın tamamında yüzde 3.2'lik büyüme rakamına ulaşılmış olacak.
Çeyrek dönemler itibarıyla GSYH'nın oluşumunda dikkati çeken bir diğer unsur ise, üçüncü çeyrek dönemlerinin yılın geneline yaptığı ektiÖ Nitekim, milli gelir hesaplarına ilişkin veriler, ekonomide belirgin bir canlılığın olmadığı dönemlerde, üçüncü çeyrek rakamlarının genellikle büyümeyi aşağı çeken yönde etki ettiklerini ortaya koyuyor.
Yüzde 4 hedefi için ne gerekiyor?
İlk çeyrek rakamı çıkarıldığında, yüzde 3.2'lik yıllık büyüme için yılın kalan üç çeyreğin her birinde 30 milyar TL'nin üzerinde bir hasıla yaratılması zorunlu görünüyor. Hükümetin yüzde 4'lük hedefine ulaşılabilmesi için ise, yılın tamamında toplam 119.5 milyar TL büyüklüğünde bir gayrisafi yurtiçi hasılanın elde edilmesi gerekiyor. İlk çeyrekteki 27.1 milyar TL çıkarıldığında, yılın kalan döneminde toplam 88.6 milyar TL'lik gelirin yaratılması zorunluluğu var. Bu ise, izleyen üç çeyrekte ortalama olarak yüzde 4.2'lik büyümeye denk gelen yaklaşık 31 milyar TL rakamının yakalanması anlamına geliyor.
Umut tarım ve turizmde
GSYH içinde imalat sanayii yüzde 25'ler, toptan ve perakende ticaret 13'ler, ulaştırma-haberleşme sektörü yüzde 15'ler, inşaat sektörü ise yüzde 6'lar civarında paya sahip ve genel trend itibarıyla bu sektörlerin payları yaz dönemlerinde düşüş gösteriyor. Buna karşılık, yaz dönemini kapsayan ikinci ve özellikle de üçüncü çeyreklerde açık ara tarım başta olmak üzere, turizm kaynaklı gelirin ve bütün olarak hizmetler sektörünün payında artış yaşanıyor. Dolayısıyla, yıllık büyüme hedefinin gerçekleşmesinde, izleyen dönemlerde özellikle tarım ve hizmetler sektörünün belirli alt sektörlerinin performansı belirleyici olacak.
İlk çeyrekte üretimin talebin gerisinde kaldığı ve talebin bir bölümünün stoklardan karşılandığı dikkate alındığında imalat sanayiinde önemli bir daralmanın olduğu, bu dönemde büyümenin temel itici gücünün kamu harcamaları olduğu görülüyor. Kamunun nihai tüketim harcamaları geleneksel olarak üçüncü çeyreklerde önceki dönemlerin altında kalıyor. Stok değişimi ise artı değer alıyor. Dolayısıyla, önümüzdeki dönemlerde bu iki kalemin izleyeceği seyir de önemli bir hassasiyet kaynağı olarak öne çıkıyor.
IMF ve Dünya Bankası isabetli tahminde mi bulundu?
Türkiye ekonomisinde 2011 yılının son çeyreğinden itibaren etkili olan frenleyici politikalar, bu yılın genelinde bir önceki yıla göre daha düşük bir büyüme hedeflediğinden, üçüncü çeyrekte büyümesi, eksi değer riski taşıması dolayısıyla büyük önem taşıyor. Bu dönemde büyümenin eksi olması halinde ise, yılın genelinde yüzde 3'lük büyümeyi sağlamak büyük bir başarı olacak.
Bilindiği gibi IMF, geçen yılın sonlarında Türkiye ekonomisi için 2012 yılında yüzde 0.4 büyüme tahmin etmiş, geçtiğimiz mart ayında ise bu tahminini yüzde 2.3'e revize etmişti. IMF'nin bu denli büyük revizyonuna karşın, Dünya Bankası Geçen yılın sonunda yaptığı tahmini kısa süre önce açıkladığı raporunda da değiştirmedi. Bu yıl için yüzde 2.9 büyüme tahminini son raporunda da koruyan Dünya Bankası, küresel koşullardaki olumsuzluğun, küresel finansal koşullara bağımlı Türkiye ekonomisinde büyümeye negatif etkide bulunacağı görüşünü dile getirdi.
Yumuşak iniş mi, kazık fren mi?
2011 yılında zayıf dış talebe karşın ortaya çıkan güçlü iç talebin cari işlemler açığında ve enflasyonda büyük oranlı artışlara neden olması, Türkiye ekonomisinde "yumuşak iniş" tercihini gündeme getirdi. Ancak, 2011 yılının son çeyreği ve bu yılın ilk çeyreğine ilişkin veriler, inişin özellikle hanehalkının tüketiminde yumuşak olmadığını aksine "sert fren" yapıldığını gösteriyor. 2011'in ilk çeyreğinde yüzde 11.9 düzeyinde bulunan hanehalklarının tüketiminin, dördüncü çeyrekte yüzde 3.4' geriledikten sonra, bu yılın ilk çeyreğinde sıfıra indiği görülüyor. Bu kalemin GSYH içindeki payı yüzde 70'in üzerinde olduğu dikkate alındığında, kalan çeyreklerde de benzer bir trendin yaşanmasının büyümenin önünde önemli bir engel olarak durması kaçınılmaz görünüyor.
Diğer yandan, ilk çeyreği kurtaran en önemli kalemin, kamunun nihai harcamalarındaki yüzde 5.5'lik artış olduğu ve bu oranın önceki çeyrekte eksi yüzde 4.3 düzeyinde bulunması, izleyen dönemlerde bu boyutta bir harcamanın güçlüğüne işaret ediyor.
Tüm bu faktörlerin, izleyen dönemlerde yüksek enflasyon riskine rağmen yüzde 4'lük büyüme için kısmi parasal genişlemeye gerekçe oluşturabilir.