CPJ: Türkiye'de basın özgürlüğü kriz düzeyinde

Gazetecileri Koruma Komitesi, yayınladığı raporda Türkiye'de basın özgürlüğünün kriz düzeyine ulaştığına dikkat çekerek, "Erdoğan hükümeti basına karşı yakın tarihin dünya çapında en büyük saldırısını yürütüyor"dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

 
NEW YORK - Gazetecileri Koruma Komitesi ( CPJ) Türkiye'de basın özgürlüğü konusunda yayınladığı raporda, Türkiye'de basın özgürlüğünün kriz düzeyine ulaştığı belirtildi ve "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hükümeti basına karşı yakın tarihin dünya çapında en büyük saldırısını yürütüyor" denildi. Raporda, Türkiye'nin basın özgürlüğü sorunu yüzünden AB'ye tam üyeliğinin tehlikeye girdiği, ABD ile yakın ilişkilerinin de olumsuz etkilendiği belirtildi. 
 
Basın özgürlüğü sorunu kriz boyutunda
CPJ'nin raporunda, raporun Türkiye'de yaygın olarak görülen, gazetecilere karşı ceza kovuşturmaları açılması ve gazetecilerin hapsedilmesinin yanı sıra, hükümetin basında otosansürün içselleştirilmesi için başvurduğu çeşitli baskı yöntemlerine dikkat çekmek için kaleme alındığı belirtildi. Raporda, "Yaptığımız inceleme sonunda, başta Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu olmak üzere son derece baskıcı yasalar, aslen devleti korumaya yönelik bir ceza muhakemesi kanunu ve hükümetin basına yönelik en üst düzeyde katı üslubuyla karşılaştık. Türkiye'deki basın özgürlüğü sorunu, kriz düzeyine ulaşmış bulunuyor" denildi. 
 
Basına karşı yakın tarihin en büyük saldırısı
Sert ifadelere yer veren CPJ Türkiye raporunda, şöyle denildi: 
"Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hükümeti basına karşı yakın tarihin dünya çapında en büyük saldırısını yürütüyor. Yetkililer, terör suçları veya devlete karşı suçlarla itham ettikleri gazetecileri hapsediyor, Türklüğü aşağılamak ya da yargılamayı etkilemek gibi suçlarla haklarında dava açıyor ve otosansürün yerleşmesi için çeşitli baskıcı taktikler kullanıyor. Erdoğan açıkça gazetecilerin itibarına saldırıyor, medya organlarını, eleştirel yazılar yazan çalışanlarını uyarmaları ya da işten atmaları için zorluyor ve çok sayıda hakaret davası açıyor. Erdoğan'ın hükümeti ülkenin en büyük medya şirketine karşı bir vergi kaçakçılığı davası yürüttü; şirketin zayıflamasıyla sonuçlanan bu davayla ilgili genel kanaat, siyasi sebeplerle açılmış olduğu." 
 
Türk yetkililer "abartıyorsunuz" dedi
Türkiye'den yetkililerin itirazlarına maruz kaldıklarını ifade eden CPJ Raporu, "Türkiyeli yetkililer gerek CPJ'ye gönderdikleri yazılı yanıtlarda, gerekse yaptıkları açıklamalarda ülkenin basın özgürlüğü sorunuyla ilgili yapılan bağımsız değerlendirmelerin abartıldığını söylüyor. Hapis gazetecilerin sayısına itiraz ediyorlar ve tutuklu gazetecilerin çoğunun gazetecilikle ilgisi olmayan ağır suçlardan dolayı içerde olduklarını öne sürüyorlar" denildi. 
 
61 gazeteci doğrudan gazetecilik faaliyetleri nedeniyle hapiste
Raporda, 1 Ağustos 2012 itibariyle toplamda 76 gazetecinin hapiste olduğunun saptandığı belirtilerek, şöyle denildi: 
"Her bir vakanın tek tek ve ayrıntılı olarak incelenmesinin ardından CPJ, en az 61 gazetecinin doğrudan, yayınlanan yazıları ya da gazetecilik faaliyetleri nedeniyle hapiste olduğu sonucuna vardı. Diğer 15 gazetecinin davalarıyla ilgili eldeki deliller daha muğlak olmakla birlikte, CPJ araştırmaya devam ediyor. CPJ'nin analizi, yetkililerin, yasadışı gruplarla ilgili yapılan haberleri ve hassas konuların araştırılmasını doğrudan terör veya devlete karşı gerçekleştirilen diğer fiillerle eş tuttuğunu ortaya koyuyor. CPJ araştırmasında ayrıca tutuklu yargılama uygulamasının da son derece yaygın olduğunu gördü. CPJ'nin araştırmasına konu olan gazetecilerin dörtte üçünden fazlası, haklarında bir mahkumiyet kararı olmaksızın hapiste tutuluyor ve mahkemenin kararını tutuklu halde bekliyor. CPJ'in hapisteki gazetecilerle ilgili araştırma yaptığı 27 yıl boyunca, tutuklu gazetecilerle ilgili kendi rekorunu kıran ve basın özgürlüğünü kısıtlamak konusunda, kendi kendine rakip olan tek ülke Türkiye oldu. CPJ raporlarına göre Türkiye 1996 yılında 78 gazeteciyi hapse atmıştı. Bugün ise Türkiye'deki hapis gazetecilerin sayısı İran, Eritre ve Çin gibi en baskıcı ülkeleri fersah fersah geçiyor." 
 
Gazetecileri devlet düşmanı ilan etmek
Ağustos 2012'de, hapiste olan gazetecilerin yüzde otuzu hükümete karşı komploya karışmakla ya da yasadışı siyasi gruplara üye olmakla suçlanıldığı belirtilen raporda, şu saptamalara yer verildi: 
"Bazıları, savcıların hükümeti askeri darbeyle devirmeyi amaçlayan kapsamlı bir komplo olarak tanımladığı, varlığı henüz mahkemelerce ispatlanmamış Ergenekon çetesiyle bağlantılı olmakla suçlanıyor. Hükümetin teorisine göre, gazeteciler ortamı darbeye elverişli hale getirmek için toplumsal kaos yaratacak haberler yayınlıyordu. İkisi de saygın gazeteciler olan Ahmet Şık ve Nedim Şener, Ergenekon çetesine yardım etmekle suçlanarak bir yıldan uzun bir süre tutuklu yargılandılar. Hükümet, Şık'ın; Şener'in yardımlarıyla Ergenekon komplosuna yardım edecek bir kitap yazdığını iddia ediyordu. Şık gerçekten de hassas bir konu hakkında, İslami Fethullah Gülen hareketinin giderek büyüyen etkisiyle ilgili bir kitap yazıyordu. Şener, Şık'a yardım etmediğini ifade etti ama o da 2007 yılında işlenen gazeteci Hrant Dink cinayetinin çözülmemesinde yetkililerin sorumluluğunu anlatan kitabıyla hükümeti öfkelendirmişti. CPJ, yaptığı inceleme sonucunda, Şık ve Şener'e yöneltilen suçlamaların sebebinin bu iki gazetecinin mesleki faaliyetleri olduğu kanaatine varmıştır." 
 
Kürtlerle ilgili haber yapmak suç
Ağustos 2012'de hapisteki gazetecilerin yaklaşık yüzde yetmişi, yasadışı PKK ve KCK beyanları ya da faaliyetleri hakkında haber yaptıkları için "terör örgütüne yardım" ile suçlanan Kürt gazetecilerden oluştuğu belirtilen raporda, "Özellikle Dicle Haber Ajansı ve Türkçe basılan Özgür Gündem gazetesi çalışanlarının yanı sıra, tamamı Kürtçe basılan günlük Azadiya Welat gazetesinin çalışanları da hedef alınıyor. CPJ, Ağustos 2012'de araştırmasını sürdürdüğü sırada, Azadiya Welat'ın önceki üç genel yayın yönetmeni hapisteydi. CPJ'nin Kürtlere yönelik kovuşturmalarla ilgili yaptığı inceleme, hükümetin PKK veya diğer yasadışı Kürt gruplar lehine yapılan haberleri bu örgütlere gerçek anlamda yardım etmekle eş tuttuğunu gösteriyor. Tüyo alma, haber dağıtımı, röportaj yapma, meslektaşlarla haber paylaşma gibi en temel habercilik faaliyetleri, savcılarca terör eylemleri olarak tanımlanmış durumda" denildi. 
 
Basın özgürlüğü sorun AB ihtimalini zorlaştırıyor
Basın özgürlüğü sorununun Türkiye'nin AB'ye tam üyelik hedeflerini de zorlaştırdığının vurgulandığı raporda, "Hükümetin, medyanın bekçilik görevini elinden almak ve muhalif sesleri bastırmak için gösterdiği çabalar, Türkiye'nin uzun vadeli stratejik hedeflerine ulaşmasını güçleştirecektir. Ülkenin ekonomik geleceği hala Avrupa'yla bütünleşme sürecine bağlı, ama Türkiye'de basın özgürlüğü sorunu Avrupa siyasetçileri ve bürokratları arasında temel bir sorun olarak görülüyor. Sorunların çözümlenmemesi, Avrupa Birliği üyeliği ihtimalini azaltıyor" görüşüne yer verildi. 
 
Türkiye - ABD yakın ilişkisi de tehlikede
 
[PAGE]
 
Türkiye - ABD yakın ilişkisi de tehlikede
Türkiye'nin Amerika Birleşik Devletleri ile olan kısmen Ankara'nın bölgesel bir demokrasi modeli imajıyla bağlantılı olan yakın ilişkisinin de tehlikede olduğu belirtilen raporda şöyle denildi: 
"Türkiye, kendini özgürlükler konusunda bölgesel lider olarak sunmaya devam ediyor. Ülkenin ABD büyükelçisi Namık Tan'ın CPJ'ye gönderdiği, Haziran 2012 tarihli mektubunda da belirttiği gibi, "Temel özgürlükleri garanti altına almanın demokrasimiz için çok önemli olduğu görüşüne sıkı sıkıya inanıyoruz. Bu, Türkiye'nin bölgemizdeki diğer birçok ülke için örnek teşkil ettiği şu dönemde daha da önemli." Ancak bu tür iddialar, Türkiye'yi İran gibi dünyanın en aykırı ülkeleriyle aynı yere yerleştiren, gazetecilerin yoğun olarak yargılanması gerçeğiyle çelişiyor. Türkiye'nin ulusal güvenliğine yönelik tehditler hakiki. Ama bu, muhalefet etmenin terör suçuyla aynı kefeye konduğu bir ortamın yaratılmasını meşru göstermez. Yasaları tek tek değiştirmek ve ek reformlar yapmak sorunu çözmeyecektir. Başbakan Erdoğan ve hükümetinin, eleştirel görüşlerin sistematik olarak bastırılmasını sona erdirecek ve ülkenin medya üzerinde baskı oluşturan yaygın sistemini parçalayacak siyasi iradeyi göstermeleri gerekiyor." 
 
CPJ'den Erdoğan'a çağrı
Gazetecileri Koruma Komitesi Türkiye'de basın özgürlüğünün iyileştirilmesi konusunda da çeşitli tavsiyelerde bulundu. CPJ Raporunda Başbakan Erdoğan'a "Eleştirel gazetecilere karşı hakaret davaları açmaktan, alenen itibarlarına saldırmaktan ve eleştirel haber medyasına üsluplarını hafifletmeleri için baskı yapmaktan vazgeçin. Hükümet olarak özgür basının Türkiye toplumu için sahip olduğu önemli rolü tanıdığınızı açıklayın. Eleştirel yorumcuların, hükümetin müdahalesi olmadan işlerini yapabilmeleri için işlerine geri dönmelerine izin verin" çağrısında bulundu. 
 
Hükümete "Gazetecileri serbest bırakın" çağrısı
Gazetecileri Koruma Komitesi yayınladığı raporda hükümet'ten tutuklu gazetecileri serbest bırakmasını istedi. CPJ hükümete yaptığı çağrıda, şöyle denildi: 
"Gazetecilik faaliyetleri nedeniyle tutuklu olan tüm gazetecileri, yaptıkları faaliyetler hükümetçe saldırgan olarak nitelenen görüşleri destekliyor olsa da, serbest bırakın. Gazetecilere yaptıkları haberler veya yazdıkları köşe yazıları nedeniyle açılmış davaları durdurun. CPJ'nin belgelediği onlarca davada hükümet gazetecileri yalnızca mesleki faaliyetleriyle ilgili kanıtlara dayanarak terör ve devlete karşı işlenen suçlar nedeniyle gözaltına alıyor. Gazetecilere karşı terörle mücadele yasalarını kullanmaktan vazgeçin. CPJ incelediği birçok davada, yetkililerin hükümetçe saldırgan bulunan siyasi görüşlerin açıklanmasına terör eylemi muamelesi yaptığını belgeledi. Böylesi bir uygulama Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. Maddesine aykırıdır. Gazetecilerin iddianame hazırlanırken veya yargılanırken uzun süre tutuklu kalmaları uygulamasından vazgeçin. CPJ'nin araştırmaları gazetecilerin aylarca ve hatta yıllarca herhangi bir suçtan mahkum edilmeden alıkonduğunu gösterdi. Ceza kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu'nda haber yapmayı ve eleştirel veya muhalif görüşleri yayınlamayı suç sayan maddeler dahil basına karşı yaygın olarak kullanılan tüm yasaları kökten ve kapsamlı olarak değiştirin. Bu yasalara yapılacak değişiklikler hakkında Türkiye'nin medya kurumları ve basın özgürlüğü örgütleriyle birlikte çalışın.5651 No'lu kanun dahil interneti düzenleyen tüm yasa ve yönetmelikleri uluslararası ifade özgürlüğü standartlarıyla uyumlu hale getirecek şekilde kapsamlı bir reform yapın. Binlerce web sitesi herhangi bir kamu veya adli denetimden geçmeksizin 5651 No'lu kanun uyarınca erişime kapatılmış durumda.Basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünün korunması için uluslararası hukuk standartlarıyla ve Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden doğan yükümlülükleriyle uyumlu, kapsamlı bir anayasal reformu hayata geçirin. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Temmuz 2012'de sunduğu önerge gibi basın özgürlüğünü anayasal düzeyde kısıtlayacak her türlü çabayı reddedin. Temmuz önergesi ulusal güvenlik, yargı sistemi ve insan hakları gibi konularda bağımsız gazeteciliği neredeyse imkansız hale getirecek ve ifade özgürlüğüyle ilgili uluslararası standartlara aykırı olacaktır." 
 
Gazetecilerin serbest kalması için çağrı yapın
Raporda, AB'nin Türkiye'ye basın özgürlüğünü ve gazetecilerin serbest bırakılması konusunda baskı yapması istenildi. JPJ AB'ye şu çağrıda bulundu: 
"Türkiye yetkililerine ifade ve basın özgürlüğünü kullandıkları için hapsedilen tüm gazetecileri derhal serbest bırakmaları için baskı yapın. Türkiye liderlerine başta ceza kanunu ve terörle mücadele kanunundakiler olmak üzere ifade ve basın özgürlüğünü gereksiz yere kısıtlayan tüm yasa maddelerini kaldırmaları ve yasaları Avrupa ve uluslararası insan hakları standartlarıyla uyumlu hale getirmeleri çağrısında bulunun. Türkiye'nin AB üyeliğinin, ülkenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden doğan yükümlülüklerine uygun davranmasına ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin başta ifade ve basın özgürlüğüyle ilgili kararlarının etkin bir biçimde hayata geçirilmesine bağlı olmasında ısrar edin.Avrupa Parlamentosu Türkiye'de basına yönelik saldırıları yakından izlemeli ve basın ve ifade özgürlüğü ile ilgili düzenli oturumlar düzenlemelidir." 
 
ABD ısrarcı olmalı
Gazeteclileri Koruma Komitesi ABD'ye de Türkiye'ye baskı uygulanması yönünde çağrıda bulundu: "Amerika Birleşik Devletleri Başkanı, Ulusal Güvenlik Konseyi ve Dışişleri Bakanlığı Türkiyeli liderlerle yaptıkları iki taraflı ve çok taraflı toplantılarda basın ve ifade özgürlüğü ile konuları gündeme getirmelidir.ABD liderleri Türkiye'yle stratejik işbirliklerinin devam etmesi için Türkiye'nin ifade ve basın özgürlüğüyle ilgili uluslararası standartlara uygun davranması gerektiğinde ısrarcı olmalıdır.ABD Kongresi'nin Senato Dış İlişkiler Komitesi, Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi, Tom Lantos İnsan Hakları Komisyonu dahil Kongre, Türkiye'deki basın ve ifade özgürlüğü ile ilgili açık toplantılar düzenlemelidir."