Dişişleri kuruluş (teşkilat) kanunu

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Dr. Mustafa AŞULA / Em. Büyükelçi

Basına yansıyan haberlere bakılırsa, bugünlerde TBMM'de  Dışişleri Kuruluş ( teşkilat ) Kanun Tasarısı görüşülüyor.

Dışişlerinin yapısında iyileştirmelere gidilmesi ve özellikle hergün biraz daha artan iş hacmi karşısında ilave kadrolar alınması, bu meyanda, bakanlık mensuplarının çalışma ve yaşama koşullarında yeni düzenlemeler yapılması çok doğaldır. Dışişleri Bakanı'mızın parlamentodaki çoğunluktan yararlanmak suretiyle, böylesi bir tasarıyı kanunlaştırmaya çalışmasını da, bakanlığa hizmet anlamında karşılamak ve hatta alkışlamak gerekiyor.

Ancak yine basın haberlerine göre, bu defa tasarıda dışişleri mesleğine alınacakların vasıflarında  adeta küresel bir anlayıştan hareket edildiği izlenimi ediniliyor. Diplomaside sosyolojiye de, psikolojiye de, hatta maneviyata da ihtiyaç var deyip, bu kesimlerde eğitim görenlerin de mesleğe kabulleri düşünülüyor.

Şüphesiz diplomasi mesleği tekelci bir meslek değildir.  Özünde, ötedenberi olduğu gibi, uluslararası ilişkiler, Devletler kamu ve özel hukuku, ekonomi ve maliye gibi disiplinlerin ağırlıklı yer tuttuğu bu kariyeri, belli aşamaları geçerek tamamlayan bir diplomat, esasen  tam ve kamil bir temsilci haline geliyor.  Bu görevin ifasında diplomat, özel uzmanlık gerektiren konularda, ihtiyaç duyulan hallerde, bu hizmetlere başvurabiliyor. Bu uzmanlar bakanlık bünyesinde bulunabilecekleri gibi, ekonomi, maliye, ticaret, çalışma bakanlıklarımıza hiyeraşik olarak bağlı ataşe ve müşavirlikler ve  Genelkurmayımızın askeri temsilcilikleri olarak keza dış temsilcilik bünyesi içinde yer almak suretiyle istenilen hizmeti verebilmektedirler. Misyon şefi tüm bu hizmetleri genel amaca uygun bir biçimde koordine etmekte ve yönlendirmektedir. Dolayısıyla,  bakanlıkta ve misyonlarda uzmanlık hizmeti noksanı çekilmemektedir.

Tasarıdan maksat, misyon şefini  sosyolog, psikolog veya maneviyatçı gibi uzman haline getirmek ise, bu, özden büyük ölçüde uzaklaşmak olur. Zira, uzman büyükelçiye belki bir türlü iş yaptırabilirsiniz. Halbuki günümüzde geçerli olan bir misyon şefi hemen her konu ile ilgilidir. Yerine göre ekonomi ve ticareti müzakere ve kültürel değişimi teşvik eder, siyasal uyuşmazlıkları görüşme düzeyine çeker, ilgili ülkenin iç ve dış siyasetini izler, dışarıdaki vatandaşları korur ve kollar,  savaş veya olağanüstü hallerde topyekun seferberliği yönetir, tahliyeye öncülük eder. Bu görevleri ifa ederken misyon şefi psikolojiyi de, sosyolojiyi de ve maneviyatı da gereği veçhile değerlendirir.

Tasarıyla mesleğe alınmada yelpaze bu derece geniş tutulduğuna göre, acaba büyükelçi atanmalarında da aynı yöntem mi uygulanacak? Örneğin ABD'de olduğu gibi, toplum hayatının muhtelif kesimlerinden şahsiyetler misyon şefi olarak atanacaklar mı?

Şayet bu modelden esinlenmek isteniyorsa, bunun bizim siyasal sistemimize uygun olmadığını da hemen saptamak gerekecek; Amerikanın belli başlı büyük dış merkezlerine ötedenberi yüksek şahsi gelir sahibi kimseler atanır. Zira söz konusu misyonların giderleriyle misyon şefine ödenen aylık ve yolluklar biribirini pek karşılamaz.  Öte yandan, büyük misyon şeflerinin çoğu Başkanlık seçimlerinde katkıları olan kimselerdir. Başkanlık el değiştirdiğinde bu kimseler de görevlerinden ayrılırlar.  Halbuki bizde misyon şefi daimi ve kalıcı olan  Devleti temsil eder.

Tasarıda komşu ülkelerin dillerinin bilinmesi gereği üzerinde de durulduğu anlaşılıyor. Bu da şüphesiz yerinde bir ihtiyaçtır. Ancak misyon şefi emrine gerektiğinde bu dilleri bilen uzmanların verilmesi de her zaman mümkündür. Esasen hali hazır uygulama da bu yönde olsa gerek.

Dışişleri meslek memurluğu, şimdiye kadar Cumhuriyeti yüceltmekten gayrı emeli olmayan diplomatların yetiştiği bir kaynaktır. Bu kaynağa yeni unsurlar ekleyelim derken onu iyice kurutmak gibi bir tehlikeyi göze almak için ne sebep olabilir?

Bu konularda ilginizi çekebilir