Enflasyon korkularımıza yenik, kaç kriz yılı geçtik?
A.Levent ALKAN / Araştırmacı-Yazar
Yıllara, Ağustos 2007'den bu yana krizin kilometre taşlarını düşüyoruz. 2011'i öteki kriz yıllarından ayırdık. İçinde bulunduğumuz yıla, güçlü bir vehamet hakimdir. Kriz yılı tanımını kullanırsak; piyasaların, kalelerini sonuna kadar savunan askerler edasında, direndiği Ağu.07/Ağu.08 dönemi bir 'direnim yılı'ydı. Bunu Ağu.08/Ağu.09 "çöküş yılı" ve Ağu.09/Ağu.10 "toparlanma yılı" izledi. Böyleyce Ağu.10/Ağu.11 için "vehim yılı" şekillendi. Gelişmiş ekonomiler gelişenlerden ayrıştıkça; farklılaştı, küresel kimliklerini buldu. Sektörel etkinlik, borçluluk, bütçe disiplini, siyasi kararlılık, krizi yönetim becerisi gibi başlıklar, yeniden tanımlandı. Ülkeler bazında olduğu gibi, bölgesel ülke grupları ve onların küresel yönlendiricileri bazında da görev paylaşımları alabora oldu. Bu dönem, geniş çaplı reengineering ya da yeniden yapılanma dönemiydi.
Nerede kalmıştık?
Direnim, çöküş, toparlanma ve vehim yılı boyunca geçerli olmuş yegane yatırım; altın oldu. Ağustos 2007'de 676$/ons, Ocak 2011'de 1,335$/ons rakamları altına tercihlerin tacını giydiriyor. Enflasyon korkusu, 2011' e de hakimdir. Sadece bu nedenle bile, "vehim yılı" tanımını hak ediyor.
Vehim yılının indirgeyici (deflatör) faktörünü ya da yıllık ortalama enflasyonunu 2009 ve 2010'daki gibi kontrol edemeyebileceğiz. Düşünün, geçmiş talep açıkları sürüyor olacak mı? Gayri safi yurtiçi hasılanın kabaca %72'si hanehalkı harcamalarından ibarettir. Hanehalkı toplam harcamaları içinde, gıdanın payı; gıda fiyatlarının seviyesi de ekonomik büyüklükte belirleyici olacaktır. 2011, gıda fiyatlarında dinamik artışlar yılıdır. Luis AV Catão ve Roberto Chang, çalışmalarında bu hassasiyeti çok net tanımlıyorlar.
İçinde bulunduğumuz vehim yılının korkuları neler?
Krizin çöküş ve bunalım yıllarında iki temel çekince vardı. Birisi uluslararası eş güdümle hareket edebilecek miyiz; diğeriyse, gelişen ülkelerin dış talep bağımlılığını azaltabilecek mi, iç talepleri canlanabilecek mi? Yanıtlanması zor sorular... Krizdeki en kötü yılar geride kaldı. O günlerden geriye kalansa, kabuk bağlamış bir yaranın iyileştikten sonraki izi. Enflasyon belirsizi. İç talebini canlı tutmuş; Çin, Hindistan, Brezilya, Türkiye gibilerde yüksek gıda fiyat artışları üzerinden, ekonomik gerginliği tırmandırıyor. Gayri safi yurtiçi hasıladaki gıda harcamalarının payı %24.3. Bu, küresel ekonominin en yükseğidir. Gelişmişlerdeyse, %11.7, bunun yarısı kadardır. Avrupa ortalamasının %18.4 olduğu düşünüldüğünde, gelişen ülkelerin ne kadar riskli bir patikadan geçtikleri anlaşılır. O zaman sıralayalım enflasyona etki eden gelişmeleri:
1. Çin'in artan iç talebi. Dünyanın en kalabalık nüfusunun satın alma gücü artıyor. Tüm talebini ithalatla karşılayan Çin, tek başına fiyatları tırmandırabiliyor.
2. Gevşek para ve maliye politikaları, dolaşımdaki paranın miktarını yüksek tutuyor. Bu durumda kontrolu zor bir parasallaşma yaşanıyor.
3. Ülkelerin Merkez Bankaları, döviz ve faizden oluşan silahından birisini kaybetti. Düşük faizler hareket alanı bırakmıyor.
Çin, diğer gelişen ülkeler, Avrupa, ABD, Asya küresel ekonomi denkleminde
vehimli günlerine uzanıyor. İkinci dip, bunalım ekonomisi gibi korkularla ölümü
görmüş küresel ekonomi; her türlü hastalıklara gönlü dünden razı olacak kadar metanetli, enflasyon gibi vehametleri hallaç pamuğu gibi fırlatacak kadar kararlıdır.