Funduk-finduk ve fındık

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İhap SUBAŞI

Bu mübarek mahsulün içi yenir, dışı yakacak olarak kullanılır. Ve zulufu hem gübreleme ve hem de yakacak olarak kullanılabilir. Bu önemli mahsul iç tüketimde kavrularak veya kavrulmadan yenir, çikolata, yağ gibi diğer üretimlerde ve de şeker sanayiinde, çeşitli gıda maddelerinde kullanılır. Yıllarca çocukluğum ve gençliğim Trabzon'da, Beştaş köyündeki fındık bahçelerinde geçmiştir. Fındık bahçelerinde olmuştur. Fındık bahçelerinde, mevsim bitişiyle fındıkları ayıklamak çok zor koşullarda yapılırdı. Benim fındık ayıklamak, en büyük zevklerimden biriydi. Nedense o zamanlar fındık üreticisi zürra, verilen fiyatlar dolayısıyla, sızlanıyor, sıkıntı çekiyor, geçim zorlukları içinde bocalıyordu. Tabii fındığı satın alan tüccarda çok zor koşullarda, fiyatta denge sağlamak zorunluluğunda kalıyordu.

Hepsi, rahmeti rahmana kavuşmuş önemli zevatlar bu sorunlara bir çare üretmek istemişler, toplanmışlar konuşmuşlar, çare olarak, tüm zürrayı ortak ederek, "FİSKOBİRLİK"i kurmuşlar. Kurucu üyeleri şöyle sıralayabiliriz: Ali Arif Larçin-Giresun, Hasan Akalın-Giresun, Halit Kami-Trabzon, Ahmet Yahya Subaşı-Trabzon, Hüsni Akyol-Ordu, Arif Hikmet Onat-Ordu, Rıza Kurt-Bulancak, Avni Özden-Bulancak, Hasan Kasapoğlu-Keşap, Hüsnü Özkan-Keşap. Bu Karadeniz takımı, fındıktaki sorunları halletmek için, 1938 senesinde FİSKOBİRLİK'in kurucu üyeleri olarak yola çıkmışlar.

İşte bu mübarek insanların kurduğu kooperatif 1938 yılında faaliyete geçerek, fındıktaki, tüccar, müstahsil arasındaki fiyattaki, sorunları çözerek hakkaniyeti sağlamışlar. Ve fındıktaki dengeyi her kesim için kurmak için üstün gayret göstermişler. Tabii ki, o zamanki hükümetlerin yardımı bu hususta unutulmaz ve bir gerçek olarak belleklerde yer etmiştir.

Kurucular arasında, rahmetli babam Ahmet Yahya Subaşı'nın da önemli rol oynadığını küçük yaşımda anlamıştım. Çünkü, babam yıllarca, fındığını şehre indirerek, kime satayım diye uzun uzun düşünürdü. İşte, fındığını değerinde satabilmek, tüccara karşı bir denge kurabilmek, fikriyle ve bu gerekçelerle bir zemin oluşturabilmek için arkadaşlarıyla kooperatif örgütlenmesiyle, yola çıkmışlar. Bir nevi müstahsili sahipsiz bırakmamak, muhtaç duruma düşürmemek için bu kulvarı açmışlar. İşte bu gerekçeler "Fındık Tarım Kooperatifi'nin" ana temasını, kökünü teşkil etmiştir. Bir nevi, tüccarın elinden fındık üreticisini kurtarmak olmuştur: Bu yoldaki çalışmalardaki ana amaç ve gaye. Artık, bu çalışmalar sonucu, FİSKOBİRLİK sayesinde kendi piyasa düzenini, müstahsili ve yetiştiricisi, kendileri sağlıyordu. Yıllar yılı bu düzen ahenk içinde işledi, müstahsil parasını hakkıyla aldı. Sonra ne oldu da, böyle taraflar oluşarak fındıkta bu günkü yaşanan kaos zuhur etti. Bir nevi fındık ortada kaldı. Bir siyasinin dediği gibi, Hanslar'a peşkeş çekildi sözü doğru bir tespit ve teşhisti yaşanan olaylar için. Amma bence yaşanan olay, yerli Hanslar'a ödül verildi olarak ilave görmelidir diye olmalıdır. Ayrıca bu hareketlenmeler öyle küçük çıkarlara dayanamadığı bir gerçek olarak karşımızdadır. Katrilyonlara dayanan parasal çıkarlar demek ki fındık olayımızın nüvesini teşkil etmektedir. Ve bu oynanan oyunun içeriğindeki yanlış, maalesef çıkar dürtüsü sonucu, müstahsil eziliyor ve yokluk içine itiliyor. Özetlersek bu oynanan oyunun, esası nedir ne değildir, hangi kokuşmuşluktan kaynaklandığı hususlarını, varsayımlara dayanıp bu konuda fikir yürütelim diyorsak, yaşanan tabloya bakıp, olayın kahramanlarının meçhul kaldığı görülüyor. Bir tarihler FİSKOBİRLİK, Avrupa'ya fındık satmış, bizim yerli Hanslar daha az fiyat vererek, kooperatifin satışını durdurarak önlemişler. İşte, olayın olumsuzluk merkezinin bu önemli noktada ve noktalarda görülüp düğümlendiği kolayca anlaşılmaktadır, köylünün hakkı yenildiği için kahretmektedir.

Bu mudur serbest piyasa ekonomisi? Bu mudur serbest piyasa ekonomisinin ülkemize getirdiği faydalar: Ezilen, yoksulluğa itilen müstahsilin fındıkta yaşadığı serüven.

İnsanın içi yanıyor, yakan belli değil. Sömüren ise belli, acayip bir tablo ile karşı karşıya kalıyoruz. Tabii ki bu olayın benden maddi yanı fazla ağır basmıyor, ama çocukluğunun, gençliğimin geçtiği fındık bahçelerindeki, anılarda, bu gün fındıktaki yaşanan dramın, ezilen zürraının hali, acı veriyor.

Gazetem "DÜNYA"da, Mart 2003 tarihinde "20 soruda fındık" araştırması. Giresun Valisi Sayın Mustafa Taşkesen ve Ordu Valisi Sayın Ali Kaban'ın OR-Gİ konsepti, organizasyonunda değerlendirmeleri yayınlandı. Trabzon bu organizasyonda nerede ve niçin yok diye sormak geldi içimden. Bu kadar çok değerlendirmeye ne gerek vardı dedim. Fındığın derdi belli iken, FİSKOBİRLİK gerçeği ortada iken, özelleştirilebilecek bir zihniyet oluşması, bu düşüncenin, kooperatifi ortadan kaldırılmak istemesi, bu yolda gelişmelerin artarak devam etmesi ortada iken, sorgular ve sorgulamalarla mutlu bir sona ulaşmasını beklemek yanlış olduğunu sanıyorum.

Yazımı yöresel bir hikaye ile bağlamak istiyorum. Fransızca dersinde, Temel kalemini kaybeder, parmak kaldırıp hocasına kaleminin kaybolduğunu söylemek ister. Daha kalem kelimesi Temelin ağzından çıkar çıkmaz hoca, Temel der "Benim kalemim senin kalemin, onun kalemi, bizim kalemimiz, sizin kaleminiz, onların kalemi" diye, Fransızca'daki grameri heceleyerek, Türkçe çeker.

Afallayan Temel, şaşırmış halde, bu karmaşık düzen içinde; "Muallim bey benim kalemime ne oldi?" diye sorar. Aynı karanlık, aynı meçhuliyet içinde, akıtılan alın teriyle yetiştirilen, "Benim fındığıma ne oldi?" demek, geliyor içimden...