”Gelin referanduma gidelim”

CHP lideri Baykal, TBMM Grubundaki konuşmasında, Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin temizlenmesine ilişkin tartışmalara yer verdi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

ANKARA - CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Hükümete, Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin temizlenmesi konusunda referandum çağrısında bulunarak, "Eğer bu toprakları yarım asra yakın bir süre, yabancı ülkeye 'organik tarım' yap diye peşkeş çekmeye niyetliyseniz, bunu Meclise değil, gelin millete soralım, referanduma gidelim" dedi.

Baykal, partisinin TBMM Grubundaki konuşmasında, Suriye sınırındaki mayınlı arazilerin temizlenmesine ilişkin tartışmalara yer verdi.

Arazilerin mayından temizlenmesi isteniyorsa, Meclisin meşgul edilmesine gerek olmadığını belirten Baykal, Başbakan ve Hükümete, "Bu işi Hükümet olarak, ihaleyle yapın. Eğer bu toprakları yarım asra yakın bir süre yabancı ülkeye, 'organik tarım' yap diye peşkeş çekmeye niyetliyseniz, bunu Meclise değil, gelin millete soralım. Böyle bir niyetiniz varsa, gelin halk oylamasına, referanduma gidelim, milletin önüne çıkalım. Çünkü milletin toprağı. Sen bunun kararını nasıl alıyorsun, senin kaç günlük ömrün var daha belli değil" diye seslendi.

"Silivri'den kötü haberler, çok kaygı verici haberler geliyor"

Baykal, Türkiye'de mafyalaşmanın üzerine gidilmesi, Güneydoğu'da terörle mücadele edilirken hukuku ve insan hakları bir yana bırakılarak yapılan ağır yanlışların hesabının sorulması gerektiğini belirterek, şöyle konuştu:

"Elbete Türkiye'de devletin silahlarıyla, cephanesiyle devlete karşı tertip yapmak isteyenler olabilir. Onların üzerine elbette gitmek lazımdır. Ama Mehmet Haberal'ın, Türkan Saylan'ın bunlarla ne alakası vardır? Tutuklanan üniversite hocalarının, rektörlerin bunlarla ne alakası vardır?  Ayıp değil midir, yazık değil midir, günah değil midir? Sen, siyasi hesabını göreceksin, siyasi tarihimizin yeniden yazılmasını sağlayacaksın, Türkiye'de intikam ve siyasi hesaplaşma gerçekleştireceksin diye, bu kadar haksızlığa 70 milyonun seyirci kalması kabul edilebilir mi? 70 milyon seyirci kalsa da biz, bu haksızlığa seyirci kalmayacağız.

Silivri'den kötü haberler, çok kaygı verici haberler geliyor. Oradaki insanların sağlık durumlarıyla ilgili çok düşündürücü haberler geliyor. Herkesi, bu konulara dikkatle eğilmeye çağırıyorum... Yetkilileri, yeni Adalet Bakanı'nı bu konuda daha duyarlı olmaya çağırıyorum. Konuyla ilgilensinler. Oradan yeni acı haberler gelebilir. Herkesin dikkatini oraya çekmek istiyorum. Değerli profesörler, rektörler çok ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıyadırlar."

"Deniz Feneri olayının üzerine gidilmiyor"

Türkiye'nin temel konularından birisinin de yolsuzluklar olduğunu ifade eden Baykal, Deniz Feneri olayının üzerine gidilmediğini öne sürdü. Almanya'dan dosyanın geldiğini anımsatan Baykal, "Tercüme yapıldı. Gereği yapıldı mı, dava açıldı mı?" diye sordu. Baykal, Türkiye'de yargılama yapılmazken, Alman adli makamlarına da yardımcı olunmadığını iddia etti.

Baykal, Hükümet Sözcüsünün, "Davayı açarken hazırlıkları tam yapmak lazım. Eksik bilgiyle dava açılmaz' dediğini ifade ederek, "Sanki Ergenekon Merih'te açılıyor...Orada da öyle yap" dedi.

"Alman Mahkemesinin tespitlerine göre, Deniz Feneri e.V. davasının kilit unsurlarından birisi, kuryelik yapmış kişi, RTÜK'ün başında" diyen Baykal, şunları kaydetti:

"Almanya, mahkum etmiş. İncelemiş, bu tespiti yapmış, bizlere  göndermiş. Biz, gereğini yapmıyoruz. Türkiye'nin bunu doğal karşılaması mümkün mü? Böyle bir işin yapılmadığı bize söylenmiyor. Almanya'ya gittiği zaman tutuklanacak arkadaş. Türkiye'nin en saygın olması gereken kurumlarından birisinin başındaki kişi, Almanya sınırlarına girdiği anda tutuklanacak. Giremiyor. Son zamanlarda hükümet bile bu tablo karşısında sıkıntıya düşmüş olmalı ki kamuoyuna 'Canım ben, istifasının uygun olacağını kendisine ifade ettim' diye, bireysel aklanma çabaları içine Bakanlar Kurulu üyelerinin girdiğine tanık olduk. Bakanlar Kurulu üyeleri, 'Ben de uygun görmüyorum' demeye çalışıyorlar. Üstelik diyenler kimler? En etkili, güçlü Başbakan Yardımcısı konumunda bulunan ve doğrudan RTÜK'ün muhatabı konumunda olan hükümet üyesi, 'Ben de istifaya çağırdım' diye açıklama yaptı. İki gün sonra ilgili kişi (RTÜK Başkanı) çok büyük rahatlıkla, 'Hayır, benden istifa etmem istenmedi. İstifa etmeyi düşünüp düşünmediğim soruldu. Ben de düşünmediğimi söyledim. Ama bu konunun istismar edilmekte olduğunu görerek, sürem bittikten sonra 3. kez başkan adayı olmayacağımı söyledim' dedi. Öyle anlaşılıyor ki RTÜK Başkanı'nın söylediği doğrudur. 'İstifa et' denilmemiştir. 'İstifayı düşünmüyor musun' denilmiştir, daha yumuşak bir şekilde temenni niteliğinde ifade edilmiştir. Bu temenniyi kabul etmediğini ifade edince muhatabı, bir tepki de gösterilmemiş, hazmedilmiştir."

"Sırtını Başbakan'a dayamış"

RTÜK Başkanı Zahid Akman'a istifa çağrıları yapıldığını ifade eden Baykal,şöyle devam etti:

"Bunu, Başbakan Yardımcısı söylüyor. Eski Adalet Bakanı 'Ne biliyorsunuz bizim söylemediğimizi. Ben de söylemiştim' diyor. Bir başkası 'ben de söylemiştim' diyor. Birbiri ardına herkes, bireysel kurtuluş peşinde. 'Ben de uygun görmüyorum" diyor. Uygun görmüyorsanız ciddi olun. Gereğini yapın. Böyle bir insana, 'İstifa et' derseniz, istifa etmezse bunu siz hazmederseniz, mevkinizin de makamınızın da gereğini yapamamış hale gelirsiniz. O işin bir parçası olursunuz. Şimdi RTÜK Başkanı, Başbakan dışındaki kabinenin bütün bakanlarını parmağında oynatıyor. Sırtını Başbakan'a dayamış, Başbakan ona sahip çıkıyor, Başbakanla arasında çok yakın bir dayanışmanın bulunduğu anlaşılıyor. Bu dayanışmaya da Bakanlar Kurulunun diğer üyeleri saygı gösteriyorlar. Bu, Türkiye'nin yolsuzluklarla mücadele konusunda nasıl bir tıkanıklık içinde bulunduğunu ortaya koyan çok acıklı bir manzaradır.

Eğer Başbakan Yardımcısı kendisine bağlı RTÜK'ün Başkanı'nı görevden uzaklaştırması konusunda samimiyse, yapması gereken iş, derhal RTÜK üyelerine bu doğrultuda harekete geçmeleri talimatını vermektir. Onlar ve CHP'nin oradaki temsilcileri, bu konuyu halledebilecek durumdadırlar. Ama eğer halledemiyorlarsa, o zaman hiç olmazsa kamuoyuna şirin gözükmek için arkasında duramayacakları iddiaları, söylemiş gibi çıkmasınlar."

Konuşmasında, hükümetin ekonomi politikalarını da eleştiren Baykal, Türkiye'nin, orta vadeli ekonomik program ilan etmeye ihtiyacı olduğunu söyledi.

3 günlük ömrü kalan Hükümet

CHP Genel Başkanı Baykal, bunları dile getirdiklerinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, "faşizan eğilimler" dediğini belirterek, "Başbakan bu yanlış projeyi, faşizm şantajıyla, Türkiye'ye kabul ettiremez. Faşizmi konuşacaksak, gel konuşalım. Sosyolojik, siyasi, sıradan, günlük faşizmleri konuşalım" dedi.

Toprakların mayından temizlenmesi ve kullanılmasının ayrı işler olduğunu vurgulayan Baykal, konuşmasına şöyle devam etti:

"Birincisi yapılacaksa, devlet olarak biz yapacağız. Biz yapamıyorsak, uluslararası ihaleye çıkacağız. Ama topraklarımızı, tertemiz biz alacağız. Meclis kararıyla, her ikisini bir araya getirmeye çalışıyorlar. Bu olmaz. Başbakan'a ve iktidara açıkça söylüyorum; Eğer siz araziyi mayından temizlemeyi düşünüyorsanız, Meclisi meşgul etmenize gerek yok. O işi, Hükümet olarak, ihaleyle yaptırın. Eğer bu toprakları, yarım asra yakın bir süre, yabancı bir ülkeye, 'organik tarım yap' diye peşkeş çekmeye niyetliyseniz, bunu Meclise değil, gelin millete soralım. Böyle bir niyetiniz varsa, halk oylamasına, referanduma gidelim, milletin önüne çıkalım. Çünkü milletin toprağı. Sen bunun kararını nasıl alıyorsun, senin kaç günlük ömrün var daha belli değil. Türkiye'nin en değerli toprağını, 3 günlük ömrü kalan Hükümet, yarım asra yakın süre, uygun gördüğü, pazarlık yaptığı birilerine verecek, bu millet de bunu kabul edecek... Yağma yok, yapamazsınız. Bu Hükümeti aşan bir iştir.

Bu kadar muhalefete, tepkiye rağmen, her şey bu kadar açık olmasına rağmen, haksız, yanlış iş olduğu sağduyu sahibi herkesin aklına, vicdanına yerleşmesine rağmen, AKP'li aklı başında pek çok milletvekilinin dahi yanlış iş olduğunu düşündüğü noktada, Başbakan bu işi niye bu kadar ısrarla takip ediyor? Bu ısrarın arkasındaki neden ne? Tercih mi mecburiyet mi? Neyin bedeli bu? Bu projenin, Ortadoğu ile ilgili büyük planlamayla bir ilişkisi var mı?"