Kıdemde sürdürülebilir sistemin kurulmasından yanayız
Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, "Kıdem tazminatının kaldırılması, yok edilmesi, düşürülmesi gibi bir yaklaşımı asla kabul etmeyiz" dedi.
ANKARA - Mahmut Arslan, İŞKUR'un 7. Genel Kurulu'nda konuşma yaptı. İŞKUR'un faaliyet alanına giren konularda çalışmalarını artan bir başarı ivmesiyle gerçekleştirmesinden büyük memnuniyet duyduklarını ifade eden Arslan, özellikle kadınların, gençlerin ve dezavantajlı kesimlerin İŞKUR çalışmalarından yararlanmasındaki artışı olumlu değerlendirdiklerini dile getirdi.
"Yönetim kurulunun atanması büyük eksiklik"
Kurumun geleceğine yönelik çizilen vizyon ve misyonla bağdaşmayan bazı dar kalıpların kırılması gerektiğine inandıklarını vurgulayan Arslan, şöyle konuştu:
"Öncelikli olarak İŞKUR'un yönetim kurulu yapısının daha demokratik ve katılımcı olması gerekiyor. Bildiğiniz üzere İŞKUR genel kurullarını 2 yılda bir gerçekleştiriyoruz. Bu genel kurullarda faaliyet raporunu müzakere ediyor, kurum faaliyetlerini önerilerde bulunuyor, kararlar alıyoruz. Ancak demokratik şartlarda bu hususların muhatabı ve sorumlusu olması gereken yönetim kurulunu tüm bu hususların dışında bırakıyoruz. Çünkü İŞKUR yönetim kurulunda görev yapan kamu ve sosyal taraf temsilcilerini 3 yıllığına ve atamayla belirliyoruz. Hak-İş olarak, İŞKUR genel kurulu iki yılda bir yapılmasına rağmen yönetim kurulu üyelerinin genel kurulda demokratik temsil ve katılım esasına göre düzenlenmiş bir seçim yerine 3 yıllığına ve atamayla görev yapmasını büyük bir eksiklik olarak değerlendiriyoruz."
"Kadınların işgücüne katılımı en alt seviyelerde"
Arslan, son yıllarda iş piyasası açısından son derece önemli yasal düzenlemelerin hayata geçirildiğini belirterek, "Diğer taraftan ülkemiz küresel ekonomik krizden en hızlı çıkan ve son dönemdeki küresel ekonomik belirsizlikten en az etkilenen ülkelerden biridir. Ancak bu olumlu gelişmelerin iş gücü piyasamıza etkileri beklenen düzeyde değil" dedi.
Türkiye'nin yüzde 9-10'lar seviyesinde sabitlenmiş gibi duran işsizlik oranına sahip olduğunu, genç işsizlik oranının düşme eğiliminde göstermesine rağmen hala yüksek seyrettiğini ifade eden Arslan, Türkiye'nin kadınların istihdam ve iş gücüne katılım oranlarında uluslararası piyasalara göre en alt seviyelerinde yer aldığını kaydetti.
"Alt işverenliği teşvik eden politikalar terk edilmeli"
Arslan, ekonomik hedeflerle sosyal hedefleri örtüştürerek işsizlik oranının yüzde 5 seviyesine inmesi için çaba sarf edilmesi gerektiğini savunarak, şöyle devam etti:
"Bugün ülkemizde yaklaşık 800 bin işçi güvencesiz koşullarda taşeron işçi olarak çalışmakta. Kölelik sistemiyle eş değer bir hale gelen ve kabul edilemez bulduğumuz alt işverenlik uygulamasını teşvik eden politikaların terk edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Alt işveren işçilerinin ücret alacakları, sendikal örgütlenme, senelik izinlerinin hak edilmesi ve kullanılması, kıdem tazminatı ile işverenlerin değiştiği durumlarda yaşanan mağduriyetlere ilişkin İş Kanunu'nda yer alan düzenlemeler güçlendirilmelidir. Taşeron işçilerinin durumunun düzeltilmesi anlamında 94 sayılı İLO Sözleşmesi önemlidir. Hak-İş olarak, kamudaki asli görev ve süreklilik arz eden işlerin kamu işçileri eliyle görülmesini, taşeron çalıştırılmamasını ve kamudaki geçici işçilere kadro verilmesini talep ediyoruz."
"Kıdemde sürdürülebilir sistemin kurulmasından yanayız"
Kıdem tazminatı konusunda da haklarımızın garanti edilmesinden yana olduklarını dile getiren Arslan, "Kıdem tazminatının kaldırılması, yok edilmesi, düşürülmesi gibi bir yaklaşımı asla kabul etmeyiz. Hak-İş olarak, kıdem tazminatının alınması konusunda yaşanan sorunları ortadan kaldıracak, 30 gün üzerinden kıdem tazminatını istisnasız her çalışan için güvence altına alacak, haksızlıkların, adaletsizliklerin olmadığı, uygulanabilir, sürdürülebilir güçlü bir sistemin kurulmasından yanayız" diye konuştu.
İnsan onuruna yakışır düzgün ilerin artırılması için sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması ve toplu sözleşme uygulamasının yaygınlaştırılması gerektiğine inandıklarını ifade eden Arslan, sendikalara karşı önyargı ve tutumlar gözden geçirilmesi ve eski ezberlerin bozulması gerektiğini söyledi.
Gündoğdu:"Memurların İŞKUR yönetiminde olmaması eksiklik"
Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu da Türkiye'de genç işsizliğin yüzde 17'lerde olduğunu belirterek, bunun ülkenin geleceği adına risk ve tehdit oluşturduğunu söyledi.İŞKUR'un son yıllarda hayata geçirdiği proje ve uygulamalarla işsizleri işle buluşturduğunu dile getiren Gündoğdu, şunları kaydetti:
"İhtiyacımız olan çalışanlar, ihtiyacı karşılayacak sayıda işsiz var. İş dünyasının istediği kalifiye elemanın yeterli derecede olmadığı gibi bir tablo söz konusu. Dolayısıyla, 'ne iş olsa yaparım' diyen yüz binler yerine 'şu işi yaparım' diyen on binler yetiştireceği bir sorun alanı var. Bunun için buradan önerim, şura yapılması. Son 18. Milli Eğitim Şurası kararlarının da hayata geçtiği önemli bir şuradır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının da ulusal istihdam politikalarının geliştirileceği bir şura yapmasını öneriyoruz. Bu şuraya ihtiyaç var."
Memurlar olarak birçok kurul ve kurumun yönetiminde olduklarını ama İŞKUR, Ulusal Mesleki Yeterlilik Kurumunun yönetiminde olmadıklarını dile getirerek, bunları eksiklik olarak gördüklerini vurguladı.
Kavlak: "Temel amaç, üretim maliyetlerini düşürmek"
Türk-İş Genel Sekreteri Pervul Kavlak ise son 15 yılda küresel ekonomideki gelişmelerin bütün ülkeler gibi Türkiye'yi de etkilediğini söyledi.
Mal ve hizmet piyasalarındaki küreselleşmenin işgücü piyasasına da yansıdığını belirten Kavlak, oluşan küresel rekabetin işgücü üzerindeki işsizlik tehdidini artırdığını dile getirdi.
Son dönemde gündeme getirilmek istenen düzenlemelerin gerisinde rekabetçi anlayışın yattığını ifade eden Kavlak, şöyle konuştu:
"Ancak bu anlayışın tutsağı olmak ve dayatılan bu ekonomik yapının sürdürülmesi bir zorunluluk değildir. Uluslararası Çalışma Örgütünün tanımladığı 'herkes için insan onuruna yakışır iş' sağlanması, kuşkusuz bütün ekonomik ve sosyal faaliyetlerin temeli olmak zorundadır. Günümüz koşulları düşünüldüğünde, Çalışma Örgütü'nün bu çağrısına biz de 'Küresel ve ulusal rekabetteki yeni yapılanmalar, sosyal politika ve koruyucu iş yasaları değiştirilmeden sağlanmalıdır. Emek kesiminin kazanımları, tartışma konusu edilmemeli' talebini eklemeliyiz."
Kavlak, Türkiye'nin istihdam sorununun hem arz hem talep yönlü olduğunu belirterek, tek yönlü bir yaklaşımın sorunun çözümüne herhangi bir katkı sağlamayacağını söyledi.
Çalışma hayatındaki esneklik arayışlarının, esas itibariyle sermayenin ihtiyaçlarından kaynaklandığını dile getiren Kavlak, şöyle devam etti:
"Burada temel amaç, üretim maliyetlerini düşürmektedir. Gündemdeki 'ödünç iş ilişkisi', 'çağrı üzerine çalışma', 'tele çalışma' gibi ucube istihdam biçimleri de hep bu amaca yöneliktir. Standart iş ilişkisinden pek çok yönüyle ayrılan yeni çalışma biçimlerinin türleri artmakta, uygulama alanı genişletilmek istenmektedir. Sonuç olarak, çalışanların iş ve satın alma güçlerini koruma kaygıları gittikçe derinleşmektedir. Bu da bize göstermektedir ki işçinin korunması ihtiyacı, her zamankinden daha fazladır."
Konuşmasında İşsizlik Sigortası Fonu'na da değinen ve Fon'un gerçek sahibinin işçi olduğunu belirten Kavlak, "İşsizlik Sigortası Fonu'nda birikmiş para işsizin güvencesidir. Fon'daki nema gelirlerinin, amacı dışında kullanılması kabul edilemez niteliktedir ve güveni sarsmaktadır. Bugün, İşsizlik Sigortası Fonu'nun toplam varlığı 68 milyar liraya ulaşmıştır. İşsizlik Sigortası Fonu'nda biriken tutarın amacı dışında kullanılması, genel bütçeye para aktarılması, işçilerin haklarına saldırı niteliği taşımaktadır" diye konuştu.
Beko: "İŞKUR ile kurumsal ilişkiyi geliştirmek istiyoruz"
DİSK Genel Başkanı Kani Beko da günümüzde insanların çalışma hakkının bir ticaret unsuru haline getirildiğini ve emeklerini satma haklarının bile ticarileştirildiği iddiasında bulunarak, bu gelişmeler karşısında kamunun emekçilere kamusal bir sorumlulukla hizmet vermesi gerektiğini savundu.
İŞKUR ile insan onuruna yakışır iş ve örgütlü toplum oluşturma amacını taşıyan projelerde ve eğitimlerde yan yana olmak istediklerini ifade eden Beko, işe giren işçilerin sorunlarının takipçisi olmak açısından ortak bir tutum geliştirmek çabasında olduklarını söyledi.
İŞKUR'un evrensel normlarda emekçilere ve işsizlere hizmet eden bir kurum haline gelmesi gerektiğini vurgulayan Beko, şöyle konuştu:
"Hükümetlerin stratejileri ne olursa olsun İŞKUR'un sorumluluğu insan onuruna yakışır iş ekseninde ele alınmalıdır. Konfederasyonumuz, İŞKUR ile bugüne kadar sürdürdüğü kurumsal ilişkiyi geliştirmek istemektedir. Özellikle güvencesiz, kayıtdışı çalışmayla mücadeleye ve dezavantajlı kesimlerin çalışma yaşamına insan onuruna yakışır biçimde dahil olmasına, sendikal hakların alanını genişletmeye katkı vermeye hazırız. Bu bağlamda İŞKUR'un son dönemde yürüttüğü ya da üstlendiği bazı fonksiyonların maalesef son derece olumsuz sonuçlarının olduğunu düşünüyoruz. İŞKUR giderek piyasa odaklı çalışan ticari bir kuruma dönüştürüldü. iş ve işçiyi korumak yerine işletmeyi korumaya odaklandığını kaygıyla izliyoruz."
Beko, "iş beğenmeme" olarak ifade edilen kavramın altında insanların bilgi birikimlerinin ve deneyimlerinin yok sayılarak asgari ücrete mahkum olmalarının bulunduğunu, vasıflara, bilgi ve deneyimlere uygun çalışma koşullarının üretilmemesi sorunuyla karşı karşıya olunduğunu öne sürdü.