Ortak pazar
İhap SUBAŞI
1993 tarihinden beri, gazetem DÜNYA'nın bu sütunlarında Avrupa Ekonomik Birliği için yazılar yazdım. Ve hiçbir zaman, bize ekonomik bir fayda sağlayamayacağını, aksine ekonomik ve siyasal açıdan zararlarının, verilerini bir bir sıraladım.
Yine günümüzde, bu ekonomik birliğe, aldılar, almadılar, telaşı içindeyiz. "Dondurmak" keyfiyetinde yanlış bir eylem biçimi olduğunu vurgulamalıyım. Türkiye ortak pazara girmiyor, eh güzel bir deyimdir fayda getireceğini, ummaktayım. Coğrafi konumunu, ekonomik olarak koruyarak, üç bir tarafı deniz, bu görüntülere gözlemim, ticari ve ekonomik alandaki entegrasyonumuzu koruyarak gücümüzü göstermeliyiz. O zaman Avrupalı dostlarımız, bizi birliğe almak için, kapılarımızı aşındıracaklardır. Global ekonomi diyoruz. aynen iştirak ediyorum. Ama global ekonomiyi, işletmek için, yalvar yakar bir istemin işletilmesini benimseyemiyorum.
Türkiye'nin, coğrafi konumu, uzak şark memleketleri, Türk ülkeleri, Müslüman Ortadoğu ülkeleri, komşu ülkelerle, ekonomik olarak tam odak noktasındayız.
Gümrüklü serbest bölgelerin ihya edilmesi, işlerliğini kazandırmak birinci görevimiz olmalıdır. Montaj sanayiimiz maalesef işletilememiş, bitirilmiş mal ithalatı önlenememiş, ithalatta, oyuncak ve diğer araç gereçlere organize bir program uygulanamamış ondan sonrada, ortak pazara giriş senaryoları oynanmıştır.
İlk önce ortak pazara girmek için, ekonominin işlemesi yönünde, tüm organizasyonlar, eksiksiz tamamlanmalıdır. Yunanistan örneği girdikten sonra, sorumsuz, liberal bir ekonominin kurallarını çıkara dayalı işlemesine müsaade edilmesiyle, sonuçlarını gördük. Herkes bir şey söylüyor, bizi de eski tarihlerde, ortak pazara alsalardı, Yunanistan'ın, durumuna düşmemiz, kaçınılmazdı diye bir
tespiti ortaya gerçek olarak, koymak istiyorum. Biri yer biri bakar felsefesi işliyorsa eğer, hiçbir şeyin düzgün gitmeyeceği fikrini belirtmek istiyorum. Her şey çok kazananın, önlenemeyen kazanma hırsı ve tek kendini düşünme, egoizmi. Ülkemizde, sanayide, ne etik ki biçilmesini bekliyoruz. İthalata dayanan bir üretim planlaması bizi nelere taşır. Çalışma düzeninde, sendikal olgu yok olmuştur.
İşçinin hakkı tamamen, işverenin insafını terkedilmiştir. Liberal sisteme, yasaksızlığa tutsak olan ekonomimiz, hiçbir önleyici tedbir alınmadan, döviz zararı bakımından, ürkütücü bir gelişme içindedir. Tüm bu oluşumlar, göz ardı edilerek, ortak pazara katılma istemi bizi hangi meçhullere götürür, bilinmemektedir. İthal malı, Çin mahreçli eşyaların, Avrupa ülkelerinden girdileri hiçbir engelleyici tedbirleri bulunmuyor. Çin her konuda, Dünyayı üretimleri ile işgal etmiş durumda, bu konulara bir nazar atfedilmiyor. En şanlı ve namlı kalemler, yürekle rahmin açılıp, açılmama hususunda, kalem aşındırıyor. Çünkü darmadağınık bir yaşam, hercümerc olmuş bir gençlik tarumar olmuş geçmişi aratmayan, kavgayı senaryolaştırmış, bir siyasi tablo, gözü doymaz
çıkar furyası içinde ticari bir tablo, bu gözlemler, içinde bizi nasıl Avrupa Birliği'ne taşıyacak, bilemiyorum.