Osmanlı İtibar-I Milli Bankası ile Türkiye İş Bankası birleşmesi

İhap SUBAŞI / Subaşı Group

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Osmanlı Bankası'nın sermayesinin yabancılara ait olması zamanla tepkilere yol açmış, bu tepkiler bir merkez bankasına olan ihtiyaç doğrultusunda ulusal bir merkez bankası kurulması fikrinin temelini oluşturmuştur. Yerli sermayeye dayalı bir merkez bankası kurma çabaları 11 Mart 1917'de İrade-i Seniye’ye (padişahın emri) dayanılarak, “Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası’nın kurulması ile sonuçlanmıştır. Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası 4 milyon Osmanlı Lirası sermaye ile İstanbul’da kurulmuştur. Bankaya her türlü bankacılık işleminin yanı sıra demiryolu, karayolu, geçit, kanal, liman, bataklık kurutma ve arazi sulama gibi bayındırlık işlerini görme, tarım, ticaret ve sanayiyi geliştirmeye yönelik milli şirketlerin sermayesine katılma veya başka bir biçimde destekte bulunma görevi ve yetkisi verilmiştir. Aynı şekilde bankaya, Osmanlı Bankası’nın hukukunu ihlal etmemek koşuluyla, devlete ait mali işleri yürütme, halkın para, esham, tahvili ve hisse senetlerini kasalarda saklama hakkı tanınmıştır.

Bu arada, Anadolu’da kurulan banka sayısı özellikle 1917-1918 döneminde hızla artmıştı. Ancak bu yerel bankaların çoğu ticari kredi vermek amacıyla yerel tacirler tarafından kurulmuş. Ulusal düzeyde ise Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası ticari krediye örgütleme ve tahsis etme görevini üstlenmiştir. 1923-1929 döneminde Cumhuriyet yönetimi, Osmanlı’dan devralınan olumsuz ekonomik miras, ülkenin işgalinden kaynaklanan ağır maliyetin yanı sıra Kurtuluş Savaşı’nın kaçınılmaz olarak yol açtığı iktisadi tıkanıklar ve Lozan Antlaşması’nın getirdiği bazı önemli kısıtlamalar altında, piyasa ekonomisini oluşturmak doğrultusunda ılımı devlet düzenleyiciliği ve müdahaleciliği ilkesini benimsemiş ve uygulamaya koymuştur.

Türkiye’nin en büyük özel sermayeli bankası olan İş Bankası Atatürk’ün direktifleriyle İzmir Birinci İktisat Kongresi’nde alınan kararlar doğrultusunda Büyük Taarruz’un yıldönümü olan 26 Ağustos 1923 tarihinde kurulmuştur.

Türkiye İş Bankası’nın 1924 tarihli ilk ana statünün 5. maddesine göre “Şirketin sermayesi bir milyon Türk Lirası'ndan ibaret olup beher onar Türk Lirası kıymetinde yüz bin hisseye” bölünmüştür. İdare meclisi raporuna göre kuruluşta taahhüt edilen sermayenin tamamı 28 Şubat 1926 tarihine kadar tümüyle ödenmiştir. 30 Haziran 1926 tarihinde toplanan hissedarlar genel kurulu, sermayenin 2 milyon TL’ye çıkarılmasına karar vermiştir. 1927 yılında Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası’nın tüm borç ve alacağı ile İş Bankası’na katılmasını sağlamak amacıyla İdare Meclisi’nin 16 ve 21 Nisan 1927 tarihli toplantılarında alınan karar uyarınca 20 Haziran 1927 tarihinde toplanan olağanüstü genel kurulda sermaye 4 milyon TL’ye çıkarılmıştır.

Yarı yarıya ortaklık

Birleşme tarihi itibariyle 4 Milyon TL olan Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası sermayesinin % 50’sinin ödenmiş olması nedeniyle, anılan tarihte 2 milyon TL olan İş Bankası sermayesi, 2 milyon TL Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası sermayesi birleşmek sureti ile 4 Milyon TL olmuştur.

Bu çerçevede %50’si ödenmiş her 10 Osmanlı Lira'lık Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası hisse senedi ibraz eden Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası hissedarına 5 TL’lik İş Bankası hisse senedi verilmek üzere hisse değişimleri yapılmıştır.

Şimdi bu büyük kuruluşu Türkiye İş Bankasını anlatmak isterim.     

Çalışanların bankası, patronu olmayan banka, bankada yetişmiş profesyonellerin, yönettiği yöneticiler bankası. Basisen örgütlü Sendikası “Hak verilmez, alınır, desteğiyle organize, ideolojisi, Atatürk’ün buyruklarıyla, yönetilen büyük bir topluluk. Dünya üzerinde paraya yön veren çalışanların uzmanlaştığı patronsuz bir banka yoktur. Bu nasıl oluyor da, çalışan bankanın patronu oluyor. İşte Büyük Mustafa Kemal Atatürk’ün, buyruklarıyla kurulan Türkiye İş Bankası’nın şeceresi, böyle bir yol çiziyor.

Şimdi bazı mahfiller ve siyasal düşünceler, bilgi eksikliğiyle, türlü türlü kanaatler ve sözler, sarf ederek, adeta İş Bankası ile CHP ilişkileri için temeddütlerin dağıtımı ve ortaklığına laf üretiyorlar. Yoksa, Türkiye iş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı, gazetem Dünya’da, bazı açıklamalarıyla, ilgili kişi ve kişilere, bazı şeyler açıklamak gereği duydular. Bu değerli Bankacı, namus, şeref ve haysiyet olarak, zamanımızın en değerli bankacısıdır Sayın Özince, zamanımızın, bir bankacılık duayenidir. Çamur at, izi kalsın, senaryosu, ayıp ve yüz kızartıcı sebebi olayımızda etken olmaması gerekir. Bir partiyi siyaset sahnesinde yermek için İş Bankası'nı alet etmemek en akılcı davranış biçimi olacaktır. Büyük Ata'nın, vasiyetini o günlerdeki serüveni şöyle, Cumhur Başkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak şöyle anlatıyorlar; “Sene: 05 /09/1938 senesi… Dolmabahçe Sarayı’ndayız. Bir sabah Atatürk’ün yatak odasına girdim. Büyük adam, yatağında başı biraz yüksekte arka üstü yatıyordu. Salonu solgun bir güneş kaplamıştı. Yüzü fildişi renginde idi. Çehresi her gün biraz daha zayıflayıp uzuyor, o gök mavisi gözleri irileşiyordu. Ben yatağın ayak ucuna doğru, gösterdiği yere oturdum. Her zaman ki suallerini tekrarladı:

“Ne haber?”

O günlerde Avrupa’da siyasi hava çok bozulmuştu. Atatürk umumi endişelere ve bir takım tehlikeli belirtilere rağmen, Almanların henüz, İtalyanların ise hiç hazırlanmamış olduklarını ileri sürerek müsterih bulunuyor. O sene harp olmayacağını ihtilafların behemahal bir pamuk ipliğine bağlanacağını, harbi ancak 1939 senesinde veya ondan sonraki senelerde beklemek lazım geldiğini söylüyorlardı. Son yirmi dört saat zarfında günlük meselelere dair gelen haberleri hülasa ettim. Görüşünü teyit eder mahiyette olan bu haberleri alaka ile dinliyor, ara sıra bazı şeyler soruyor ve kısa cümlelerle mütalaalar beyan ediyordu. Böyle olmakla beraber düşünceli ve heyecanlı olduğu belliydi. 

Sözlerimi bitirince sağ kolunu bana doğru uzattı. Doktorlar, kati lüzum olmadıkça kuvvet sarf etmesini yasakladıkları için hareketlerinde yardım ediyorduk. Elini tuttum, doğruldu, yatağının içinde bağdaş kurdu, birkaç dakika denize ve karşı sahile baktı. Belliydi ki heyecanını yenmeye çalışıyordu. Gözlerini bana çevirdiği zaman, uzun kirpiklerinin ıslandığını fark ettim. Bütün hastalığı boyunca yanımda gösterdiği yegane zaaf (eğer bu ulvi sükunete zaaf demek uygunsa) buydu. Sonra önüne baktı ve ağır ağır konuşmaya başladı. “Bu yolda konuşmak benim içinde, senin için de, ağır bir şey ama başka çaremiz yoktur. Konuşmaya mecburuz çocuk. Hani seninle ara sıra bir işimizden bahsederdik. Hatta bunun içinde kanun çıkarılmıştı: şu vasiyetname meselesi. Bu gün yarın o işi bitirmeliyiz. Nasıl olsa bir gün karnımdan su alacaktır. Ne olur ne olmaz. Bağırsaklardan biri delinebilir, başka bir arıza olabilir. Herhalde ihtiyatlı olmalı.”

Atatürk’ün vasiyetnamesinin tam metni…     

Malik olduğum bütün nutuk ve hisse senetleriyle Çankaya’daki menkul ve gayrimenkul emvalimi Cumhuriyet Halk Partisi’ne atideki şartlara, tek ve vasiyet ediyorum:     

1- Nutuk ve hisse senetleri, şimdiki gibi İş Bankası tarafından nemalandırılacaktır.

2- Her seneki gibi nemadan, nispetleri şerefi mahfuz kaldıkça, yaşadıkları müddetçe, Makbule’ye aya bin, Afet’e 800, Sabiha Gökçen’e 600, Ülkü’ye 200 lira ve Rukiye ile Nebile’ye şimdiki yüzer lira verilecektir. 

3- Sabiha Gökçen’e bir ev de alınabilecek, ayrıca para verilecektir. 

4- Makbule’nin yaşadığı müddetçe Çankaya’da oturduğu ev de emrinde kalacaktır. 

5- İsmet İnönü’nün Çocuklarına yüksek tahsillerini ikmal için muhtaç olacakları yardım yapılacaktır. 

6- Her sene nemadan mütebaki miktar yarı yarıya, Türk Tarih ve Dil Kurumu'na tahsis edilecektir. 

K. Atatürk    

Bu vasiyetname dosta, düşmana İş Bankası üzerindeki, art niyetlere en güzel cevaptır.     

Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Sayın Adnan Bali diyorlar ki; “yeri geliyor bu ülkenin paratoneri, yeri geliyor istinat duvarı oluyoruz.”

Gerçek söze ve tespite ne denir.