"Ekonomi ve siyasi istikrar, siyam ikizleri gibidir"

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Ekonomi ve siyasi istikrar, siyam ikizleri gibidir. Siyasi istikrar sağlanmadan ekonomik gelişme olmaz. Ekonomik gelişme olmazsa, siyasi istikrar tehlikeye düşer" dedi

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

İSTANBUL - Arınç, Four Seasons Hotel Bosphorus'da, Cumhurbaşkanlığı himayesinde Uluslararası İşbirliği Platformu (UİP) tarafından Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ev sahipliğinde "Sürdürülebilir Küresel Rekabette Ortadoğu ve Kuzey Afrika" başlığıyla düzenlenen 4. Boğaziçi Zirvesi'nin açılış yemeğinde yaptığı konuşmada, dördüncüsü düzenlenen organizasyonun, her yıl daha etkin ve tanınan bir faaliyet haline geldiğini belirtti.  

Bu başarılarla "Boğaziçi Zirvesi" markasının adeta tescillendiğini kaydeden Arınç, Uluslararası İşbirliği Platformu'nu tebrik etti.  

Boğaziçi Zirvelerinin temel amacının, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Balkanlar ve Orta Asya arasında karşılıklı olarak siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkileri ve iş birliğini geliştirmek olduğunu söyleyen Arınç, "Bu amaç kapsamında seçilen coğrafyanın, son 10 yılda ve gelecek 10 yıl içinde, ekonominin ve küresel siyasetin merkezi konumunda olması, bu tercihin isabetli olduğunu göstermektedir. Ayrıca, son yılların yükselen yıldızı Asya-Pasifik'in de yine bu kapsamda Boğaziçi Zirvelerinin bir parçası olmasının faydalı olacağına inanıyorum. Zirvenin ev sahibi ve bu coğrafyanın merkezinde yer alan İstanbul, bu amaca hizmet edecek şekilde bir finans ve ulaşım merkezi olarak yerini her geçen gün daha da sağlamlaştırmaktadır. İstanbul'a bu payeyi kazandıran hiç kuşkusuz Türkiye'nin son yıllarda, özellikle Hükümetimizin son 11 yıllık iktidarı sırasında gösterdiği ekonomik başarı ve siyasi dinamizmdir" diye konuştu.  

Bugünün, AK Parti Hükümeti'nin kuruluşunun 11. yıl dönümü, kendisinin de Meclis Başkanlığı'na seçildiği gün olduğunu hatırlatan Arınç, bunun da güzel bir tesadüf olduğunu ifade etti.  

Orta Doğu, Kuzey Afrika, Balkanlar ve Orta Asya coğrafyasının, tarihte medeniyetin ve dolayısıyla ticaretin beşiği olmuş bir bölge olduğunu anlatan Arınç, şöyle devam etti: 

"Bu bölge, tarihte bünyesinden nice alimler ve bilim insanları çıkarmış, dünya ticaretine yön vermiş, kültürel zenginliklerin kaynağı olmuştur. Maalesef zamanla bu özelliğini Batı olarak tanımladığımız Avrupa ve ABD'ye kaptırmıştır. Ekonomik cazibe, Avrupa ve ABD'nin uzun süre devam eden küresel ekonomik krizle birlikte düşüşe geçmesiyle doğuya kaymaktadır. Hatta artık Asya-Pasifik bölgesinin, dünya ticaretinin yeni merkezi olacağına dair haklı öngörülerle birlikte, ekonomide yeni fay hatlarının da oluşacağı bir dönemi yaşamaktayız. Bunu rakamlarla ifade etmek gerekirse dünya ticaretinde Avrupa'nın payı yüzde 40'tan yüzde 33'e düşerken, ABD'nin payı yüzde 17'lerde kalmış, Asya'nın payı ise yüzde 30'lardan yüzde 40'lara yükselmiştir. Dünyanın ilk 20 ekonomisi arasında Asya-Pasifik'ten güçlü ülkeler, Avrupa ve Amerika ile yarışmaktadır. Bu sıralamada 16. sırada yer alan Türkiye ile birlikte Orta Doğu bölgesinden 17. sırada İran ve 18. sırada Suudi Arabistan bulunmaktadır. Ekonomik fayların kırılması elbette, siyasi hareketliliği de beraberinde getirmektedir. Hepimiz bilmekteyiz ki ekonomik gelişme ve siyasi istikrar, iç içe geçmiş, birbirini tamamlayan unsurlardır. Her toplantıda ifade ettiğim gibi, ekonomi ve siyasi istikrar, siyam ikizleri gibidir. Siyasi istikrar sağlanmadan ekonomik gelişme olmaz. Ekonomik gelişme olmazsa, siyasi istikrar tehlikeye düşer."  

AK Parti iktidarındaki son 11 yılın bu konuda güzel bir örnek olduğunu belirten Arınç, "AK Parti hükümetlerinin ilki, Türkiye'yi ekonomik bir kriz sonrası devraldı. Kısa bir zaman içinde, krizden rekorlar kıran bir ekonomi konumuna geldik. 2009 yılında ise küresel krizin etkileri Türk ekonomisinde de hissedildi. Türkiye'nin en fazla etkileşim içinde olduğu batı coğrafyası kriz içindeydi. Türkiye, krizde olan batı ile ekonomik ilişkilerdeki durgunluğunu, Orta Doğu ve Kuzey Afrika pazarları ile ikame etmeyi başardı. Kriz döneminde alternatif üreterek, yönünü açık ve kazançlı pazarlara çevirme stratejisi, küresel krizin Türkiye'yi teğet geçmesini sağladı" ifadelerini kullandı.  

Arınç, mevcut durumda Avrupa ve ABD toparlanırken, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'nın siyasi istikrarsızlıklar sebebiyle kısmen ekonomik zorluklar yaşadığına işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:  

"Bu durumu aşmak için dış politika alanında her türlü çabayı sarf ediyoruz. Türkiye olarak, yakın coğrafyamızdaki cereyan eden olaylara, insan unsurunu ön plana çıkararak ve siyasi istikrarın bir an önce gelmesi paralelinde bakıyoruz. Küresel bir iddiada bulunmak için, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki tüm ülkelerin de bölgede bir tane istikrarsız ülke kalmayana kadar aynı perspektiften bakmasını çok önemli buluyorum. Savaşın, kargaşanın, kavganın olduğu bir ülkeye veya coğrafyaya sermaye gelmez. Sermaye güvenilir ve istikrarlı ortam ister. Küresel rekabet için ancak ve ancak Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde, tüm düşmanlıkların, iç çatışmaların ve siyasi istikrarsızlıkların bitirilmesi için çalışmak ve çabalamak zorundayız. En kötü barış en masum savaştan iyidir. Bu coğrafyada, siyasi krizlerin aşılması ve ekonominin canlanması ile tekrar yükselişin yaşanacağına gönülden inanıyorum."  

İş adamlarına düşen görevler  

Başbakan Yardımcısı Arınç, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki siyasi krizlerin aşılmasında siyasetçilerin yanı sıra iş adamlarına da önemli görevler düştüğünü dile getirerek, "Bölgemiz, dünya ticaretinin coğrafi açıdan merkezi konumunda bulunmaktadır. Biz bu bölgenin potansiyelini, dinamizmini göstermeli ve ortaya koymalıyız. Ticaretin Asya'ya doğru kaymasını, kültürel, tarihi ve medeniyet bağlarımızı ön plana çıkararak iyi bir fırsat olarak değerlendirmeli; bölgemizin de yeniden bir merkez olması ve payını artırmak için çabalarımızı yoğunlaştırmalıyız" diye konuştu.  

Zirvenin ana temasının "Sürdürülebilir küresel rekabette Ortadoğu ve Kuzey Afrika" olarak seçilmesini de anlamlı ve yerinde bulduğunu aktaran Arınç, "Bu çerçevede, sürdürülebilir rekabetin ilk şartının siyasi istikrar olduğunu da hatırlatmak istiyorum. Küresel rekabette Orta Doğu ve Kuzey Afrika'nın yer edinebilmesi için bazı bölge ülkelerinde bulunan zengin doğal kaynaklar yeterli değildir. Bu doğal kaynakların asıl sürdürülebilir bir ekonomik yapının tesisi için kullanılması, bu bağlamda sanayi ve hizmet sektörü ağırlıklı bir ekonomiye yönlenilmesi önemli ve gereklidir. Sürdürülebilir küresel rekabet deyince, kıyasıya ihracat yarışı ve rekabet yerine, kazan-kazan formülü uyarınca herkesin kazanabileceği ortaklıklar üzerinde durulmalıdır. Bu bağlamda, dengeli ticaret hacmi tercihimiz olmalıdır" şeklinde konuştu.  

"Rakamlar sevindirici ancak potansiyelin çok altında"  

Türkiye olarak Orta Doğu ve Kuzey Afrika ile ticari ilişkileri geliştirmek adına önemli adımlar attıklarını ifade eden Arınç, şunları kaydetti:  

"Stratejiler belirledik, temsilciliklerimizi artırdık, Serbest Ticaret Anlaşmaları imzaladık, bölgesel iş birliği örgütleriyle ilişkilerimizi geliştirdik. Bunun neticesinde, son 10 yılda ortalama yüzde 5 büyüme sağlayan Kuzey Afrika ve Orta Doğu bölgesi ülkelerinin Türkiye'yle ticaretinde kayda değer gelişmeler sağladık. Orta Doğu bölgesiyle ticaret hacmimiz 2002 yılında 4.7 milyar dolar iken, 2012 yılı sonunda kat kat fazlalaşmıştır. Müteahhitlerimizin bölgede üstlendikleri projelerin tutarı 2002'de sadece 790 milyon dolar iken, sadece 2012 yılında bölgede 10,5 milyar dolarlık projeleri tamamlamışlardır. 2012'ye kadar müteahhitlerimizin bölgede üstlendikleri projelerin toplam bedeli, 69 milyar doları bulmuştur. Bu zaman zarfında, Orta Doğu ülkelerinin ülkemizdeki yatırımları, 10 yıl önce sadece 5 milyon dolar iken, son 10 yılda bu ülkelerden gelen yatırımların 9 milyar doları aşması, karşılıklı güveni ve ekonomik dinamizmi gösteren bir unsurdur. Afrika ile 2002 yılında, 4 milyar dolar olan ticaret hacmimiz 2012 yılında 23 milyar dolara yükselmiştir. 2012 yılı itibariyle Afrika'daki Türk yatırımları 6 milyar dolara ulaşmış; müteahhitlik projelerinin değeri ise 45 milyar doları bulmuştur. Bu rakamlar çarpıcıdır ve sevindiricidir. Ancak yine de potansiyelimizin çok altındadır. Zira tüm olumlu gelişmelere karşın özellikle Orta Doğu ve Kuzey Afrika denildiğinde çatışmalar ve krizler ön plana çıkmakta, bu durum da bölgenin gelişmesini engellemektedir."