Türkiye’nin orta gelir tuzağına düşmesi nasıl önlenebilir?
Bayram Ali Eşiyok - Türkiye Kalkınma Bankası Kıdemli Uzman/İktisatçı
Orta gelir tuzağı; gelişmekte olan ülkelerin ve/veya bölgelerin belli bir gelir düzeyine sıkışıp kalması, yani üst gelir seviyesine geçememe durumunu anlatan bir kavramdır.
Orta gelir tuzağının ölçümüne ilişkin kesin bir tanım bulunmamakla birlikte, çalışmada Eichengreen'in (*) önerdiği; 1) Kişi başına gelirin 16 bin 740 ABD dolarına yükselmesi (2005 fiyatlarıyla, satın alma gücü paritesine göre) ve 2) Kişi başına gelirin ABD kişi başına gelir düzeyinin yüzde 58’ine yükselmesi çerçevesinde incelenecektir. Bu bağlamda Türkiye ve Güney Kore’ye ilişkin “kişi başına gelir” ve “kişi başına gelir düzeyinin ABD kişi başına gelir cinsinden” gelişimini gösteren Tablo incelendiğinde, Güney Kore’nin 2000 yılında orta gelir tuzağına düşmeden yüksek gelir gelir grubuna yükseldiğini, buna karşın Türkiye’nin orta-gelir kategorisinde yer aldığı görülmektedir. Başka bir anlatımla, 1960 yılı itibariyle Kore’de kişi başına gelir bin 670 dolar ile ABD’nin kişi başına gelir düzeyinin ancak yüzde 10.9’u kadar iken, 2010 yılında yüzde 64.3 oranına yükselmiştir. Oysa aynı dönemde “Türkiye’nin kişi başına gelir düzeyinin ABD kişi başına oranı” (son sütun değerleri), yüzde 20.7’den yüzde 25. 2’ye ancak yükselebilmiştir.
Diğer taraftan satın alma gücü paritesine göre 1960-2010 arasında Kore’nin kişi başına gelir düzeyi bin 670 dolardan 26 bin 614 dolara yükselirken, Türkiye’nin kişi başına geliri 3 bin 194 dolardan 10 bin 440 dolara yükselmiştir. Kısaca, bu bulgular Türkiye’nin orta gelir kategorisini henüz aşamadığını, son yıllarda on bin dolara sıkışmış olan kişi başına gelir düzeyinin ülkemizin orta-gelir tuzağına düşme konusunda önemli risklerle karşı karşıya bulunduğunu göstermektedir.
Türkiye’nin orta gelir tuzağına düşmemesi için kimi öneriler
1.Öncellikle yüksek teknolojiye dayalı yeni bir sanayileşme stratejisi hazırlanmalı, üretimin yapısı yüksek teknolojiler ekseninde dönüştürülmelidir.
2. Günümüz dünyasında teknolojik gelişmenin ve inovasyonun en temel kaynaklarının başında Ar-Ge faaliyetleri gelmektedir. OECD veri tabanına göre, Türkiye ulusal gelirinin ancak yüzde 0.84’ünü Ar-Ge faaliyetlerine ayırırken, OECD ortalaması yüzde 2.38 olarak gerçekleşmiştir.
3.Türkiye’nin mevcut eğitim sistemiyle üretim yapısını ileri teknoloji içerikli sektörler temelinde dönüştürmesi neredeyse imkânsızdır. Bu çerçevede öncellikle nüfusun ortalama eğitim süresi (2011 yılında nüfusun eğitim ortalaması 6. 5 yıl) AB ortalamasına yükseltilmeli, yaratıcı, sorgulayan ve bilimsel düşünmeye yatkın yeni bir kuşak yetiştirilmelidir. Diğer taraftan 2012 yılı itibariyle, Türkiye’de işgücünün yüzde 61’i orta eğitim seviyesinden düşük bir eğitime sahip gözükmektedir. Türkiye’nin, dis-kalifiye olmuş bu işgücü yapısıyla üretim yapısını yüksek katma değer üreten sektörler temelinde yeniden yapılandırması neredeyse imkânsızdır.
4. Türkiye ekonomisinin kişi başına ortalama gelir düzeyini aşındıran ve böylelikle Türkiye’nin orta gelir düzeyine yaklaştıran olgulardan birisini de bölgesel kalkınma farklılıkları oluşturmaktadır. Türkiye’nin Batı bölgeleri ile Doğu bölgeleri arasında kalkınma farklılıkları son yıllarda daha da artmış, ekonomik faaliyetler giderek Marmara Bölgesi başta olmak üzere az sayıdaki bölgede yoğunlaşmıştır. Bu çerçevede bölgesel eşitsizlikleri giderek yeni bir bölgesel kalkınma farklılıklarına ihtiyaç duyulmaktadır.
(Kaynak: World Penn, Table 7. 1, kişi başına gelir 2005 fiyatıyla satına alma gücü paritesine göre hesaplanmıştır. Tabloda KKBG; Kore kişi başına geliri, TKBG; Türkiye kişi başına geliri, ABDKGB; ABD Kişi başına geliri göstermektedir.)
(*) Eichengreen, Barry, Donghyun Park, Kwanho Sin (2011), “When Fast Growing Economies Slow Down: International Evidence and Implications for China”, National Bureau of Economic Research, Working Paper, No:16919.