Türkiye’nin yeni hikayesi “euroya geçiş olabilir mi?”

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

yilmaz.png   

 

 

 

 

 

 

 

 

 

29.06.2015 tarihli DÜNYA gazetesinde yazan Sayın Ege Cansen, Yunanistan’da yaşanan    sorunlardan hareketle, euronun ortadan kalkmayacağını ifade ederek “Bence evet                [Euro’ya geçmek] hem doğru, hem de gerçekçi bir öneridir” diyor. Bunun                              gerçekleşebilmesi    için Sayın Cansen iki aşamalı bir süreç öngörmektedir. Birinci              aşamada “bu geçiş önce TL’yi euroya sabitleme şeklinde olacak ve bu Türkiye’yi AB’ye      benzeştirecektir.” İkinci aşamada Türkiye ulusal para birimi TL’yi terk edip, bölgesel para      birimi olan euroya geçebilecektir. 

   Türkiye’nin euroya tam olarak geçmesini stratejik bir hedef olarak tanımlayan Sayın            Cansen euroya geçmenin faydasını iç ve dış ticaretin artması ile milletlerin                          zenginleşmesinin mümkün olacağına bağlamaktadır. 

   Her şeyden önce, birinci aşama olan TL’nin euroya sabitlenmesi, mevcut dalgalı kur            rejiminin terkedilip sabit kur rejimine geçilmesi anlamına gelecektir. Doğrudur, tespit edilen

sabit parite devam ettirebildiği sürece ileriye yönelik belirsizlikler ortadan kalkacak, dış ticaret bundan olumlu etkilenecektir. Sabit kurun sürdürülebilmesi için kamusal otorite, sapmaları ortadan kaldırabilmek için her an müdahaleye hazır olacak ve bunun için, dalgalı kur rejiminde gereksinim duyacağı döviz rezervinden daha fazla rezerve ihtiyaç duyacaktır. Öte yandan ulusal paranın diğer bir paraya sabitlenmesi, sabitleyen ülkeye sabitlenen ülkedeki olumlu-olumsuz her türlü gelişmeyi kur üzerinden yansımasına neden olacaktır. Doğrudur sabitlenen ülkedeki mali-parasal disiplin, sabitleyen ülkeyi olumlu etkilemesi beklenir. Ama tersi de her zaman mümkündür. İhtiyaç duyulduğunda bağımsız para politikası uygulaması zora girebilir, 1999-2000’de uygulanan kura dayalı istikrar programı gibi. 

Diğer taraftan; yukarıda belirtildiği üzere, nominal kur seviyesini kontrol etmek, sabit kur sisteminde mümkündür. Ancak, kurun reel seviyesini kontrol etmek, serbest piyasa koşullarında mümkün değildir. Nominal döviz kurunun kontrol edildiği ortamda, reel kur seviyesi uzun dönem denge seviyesinde mal ve hizmet fiyatlarının hareketi yoluyla ulaşacaktır. Kurun nominal seviyesinin aşağı yönlü hareketi engellendiği taktirde, enflasyon oranının artması, yerel para birimine değer kazandırır, bu da ihracatı olumsuz etkiler. Sonuçta reel kur, dalgalı kur rejimi altında piyasa aracılığı ile sabit kur rejimi altında enfl asyon yoluyla uzun dönem denge değerine yakınsayacaktır. 

Bu olguyu gözlemlemek geçmişte para birimlerini euroya sabitleyen ülkelerde mümkün olmuştur. Örneğin, Estonya, Letonya, Litvanya ve Bulgaristan para birimlerinin nominal değerini euroya karşı sabit tuttukları halde, reel orak değer kazanmasını engelleyememişlerdir. Kurun nominal seviyesi euroya karşı sabitken bu ülkelerde enflasyon oranlarında meydana gelen artış sonucu, kurun reel seviyesi aşağı yönde hareket etmiştir. 

Bu işin doğrusu-yanlışı şu: TL’nin euroya sabitlenmesi makro değişkenlerde ortaya çıkabilecek değişimleri bilmek ve ona göre toplumla net bir iletişim kurarak, neyin niçin tercih edildiğini paylaşmak ve olası sonuçları topluma bildirmektir. 

İkinci aşama olan TL’nin yerine euronun ikame edilmesi ve parasal birliğin bir üyesi olunması durumudur. Burada, daha önce birbirine karşı dalgalanan para birimleri tekbir paraya dönüştüğü için, bir bakıma, birlik içinde değerleri biri birine bire bir eşit sabit kur sistemine dönüşmektedir. Ancak tek para birlik dışı ülkelerin paralarına karşı dalgalanmaktadır. Sabit kur sistemi ,için yukarıda söylenen sakıncalar burada da geçerlidir. 

Sayın Cansen’in de belirttiği üzere, parasal birlikle birlikte, üye ülkeler arasında kur riski ortadan kalkmakta, faiz oranları arasındaki fark kapanmakta, işlem maliyetleri minimuma inmekte veya yok olmaktadır. Bu durum iki olumlu sonuç ortaya çıkarmaktadır. Birincisi parasal birlik içinde yeni ticaret imkanlarını ortaya çıkararak ticaret hacmini artırması (Trade Creation); ikincisi ise birlik dışı ülkelerle yapılan ticareti birlik içi ülkelere yönelterek (Trade Diversion) yine ticaret hacmini artırarak zenginliği artırmasıdır. Ancak, bu ticaret hacmindeki artıştan birlik üyesi ülkeler aynı oranda faydalanamamaktadırlar. Yukarıda sabit kur rejimi altında zikredilen ülkeler arası dengelenme süreci burada da kendisini göstermekte, dengelenmenin fiyatlar genel seviyesi ve ücretler üzerinden yapılması gerekmektedir. Çünkü tek para biriminin ülkeler bazında değer kaybetmesi veya değer kazanması mümkün değildir. Karşı kaşıya oldukları yapısal sorunlar nedeniyle temel makro ekonomik göstergeleri çok farklı olan ekonomiler aslında yapısal olarak birbirlerine yakınsayamamakta; makro ekonomik temelleri zayıf olan ülkeler, geçici bir süre için, güçlü ülkelerin muhatap olduğu piyasa koşullarından hak etmeden (free rider) yararlanmaktadır. Örneğin kamu maliyesi daha zayıf olan Yunanistan, Portekiz gibi ülkelerin kamu maliyesi daha güçlü olan Almanya’nın borçlanma faizinden borçlanması gibi. Şu anda yaşanmakta olan sorun da tam budur ve sürdürülemez bir durumdur. Yaşanarak görüldü ki Parasal Birliğin güneyi ile kuzeyi arasındaki dengelenmeyi ancak kuzeyde ücretlerin yükselmesi güneyde düşmesi ile mümkün olacaktır. Dolayısıyla, herkesin de bildiği üzere, hazine birliği olamadan parasal birliğin çok zor olacağı görülmüştür. 

Sonuç olarak; henüz AB üyesi bile olmayan, Gümrük Birliği’ne paralel olarak mal ve hizmet piyasaları tam olarak entegre olmamış; parasal birliğe katılım şartları olan Maastrict Ktiterleri’nden sadece kamu borcu/milli gelir oranını tutturabilen ve önemli yapısal sorunları olan Türkiye’nin Parasal Birliğe katılması mümkün olmadığı gibi doğru da görünmemektedir. Tek para biriminin ticaret hacminde ortaya çıkartacağı faydalar ile para politikasında karşılaşılacak esneklik kaybının yaratacağı maliyetler dikkate alındığında Türkiye’nin yeni hikayesi euroya geçiş olabilir mi? sorusuna ihtiyatla yaklaşmakta fayda vardır. Unutulmamalıdır ki, siyaset ekonomi, ekonomi de siyaset demekse de, AB ve Parasal Birlik son tahlilde siyasi bir projedir.