İşte hububatçıları birleştiren kadın...

Türkiye’de zahire tüccarlığı genelde aileden gelen bir meslek. Oysa Gülfem Eren, sektöre uluslararası bir firmada emtia yöneticisi olarak girip, sonra kendi şirketini kuran bir girişimci ve Hubuder'in ilk başkanı...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

ozlem_ermis_beyhan-011.jpg

Hububat denildiğinde konunun 4 temel ayağı var: Üretici, sanayici, TMO ve hububat tedarikçileri. İlk üç tarafın gelişmelerle ilgili görüşlerini duyuyoruz ancak hububat tedarikçileri hep sessiz. Bu sessizlik onları da rahatsız etmiş olmalı ki çok yakın bir zamanda Hububat Tedarikçileri Derneği Hubuder’i kurdular ve başına bir kadını, Gülfem Eren’i seçtiler. Eren, hububat tedarikçisi değil ‘zahire tüccarlığı’ demeyi tercih ediyor ve anlatıyor: “İstanbul Siyasal mezunuyum. Önce Vestel’in dış ticaretinde çalıştım, 1992 yılında ise dünyanın en büyük emtia ticareti şirketlerinden Glencore’da işe başladım. Orada yaklaşık 10 sene kadar çalıştım. İlerleyen yıllarda tahıl bölümünden sorumlu oldum. Türkiye’de zahire tüccarlığı ataerkil bir meslektir ve genelde aileden geçer. Ama benim durumumda bu geçerli değil. Önce uluslararası ticareti öğrendim, sonra 2001 yılında kendi şirketimi kurdum.” 

Öngörülemezliği cezbetti 

Ailesinden kimse bu alanda çalışmazken, tamamen hayatın getirdiği tesadüfl er sonrası buğday ticaretinde uzman bir isim olmuş Eren. “Çok farklı emtialar yaptım, petrol, kömür, demir dışı metaller... Ama bunların içinde en çok tahılı sevdim” diyor. Peki neden? “Çünkü Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış insanlarla çalışıyorsunuz, hem sektör toprağa çok yakın. Çok renkli ve ilginç geldi bana. Tabiat şartlarından çok daha fazla etkilenmesi, öngörülemez olması beni cezbetti. Anadolu’daki insanları tanımamı sağladı, çünkü burada biz çok dar bir çevrede yaşıyoruz; bana farklı kapılar açtı.” 

Tesadüfler Eren’in hayatında etkili olmuş, Glencore Türkiye’de kendilerinin temsilcisi olmasını teklif edince şirketi Agron’u kurmuş. Bir süre sonra da kendi ticaretine başlamış. Bugün şirketinin cirosu 80 milyon doları buluyor. Hububat ticareti düşük karlılıklarla yapılan bir iş, Eren yüzde 2 seviyesinde bir karlılığın söz konusu olduğu bilgisini veriyor. Agron’un ithal ettiği senelik ekmeklik buğday miktarı yaklaşık 200 bin ton. Bu da Türkiye’ye ticaret amaçlı ithal edilen ekmeklik buğdayın takribi yüzde 10’una karşılık geliyor. Firma ayrıca diğer tahıllar ve yem hammaddeleri de ithal ediyor. 

Buğday zamlanıyor, ekmek sabit 

Eren’e hedefl erini soruyoruz; “Sizin gazetenizde de okuyorum, büyüme hedefleri, ciro artışları açıklanıyor. Benim böyle hedeflerim yok ve ben sonsuz büyümeye inanmıyorum. Bir noktada işin kalitesinin artırılması, ürün yelpazesinin genişlemesi, karlılıkların artması ve daha insancıl bir ortamda çalışmak. Benim şu anki önceliklerim bunlar. Dolayısıyla size ‘En büyük olmayı hedefl iyorum’ gibi erkeksi sözler söyleyemeyeceğim” cevabı veriyor. Tahıl ticaretinin sezonsal bir iş olduğunu anlatıyor Eren: Her yıl her şeye yeniden başlanıyor ve sezon bittiğinde her şey yeniden sıfırlanıyor. O yılki hava şartlarının gidişatı, çiftçilerin hangi ürünü dikmeyi tercih etmesiyle her şey sıfırdan şekilleniyor. “Bazı seneler dünyada hububat üretimi çok yüksek oluyor bazı senelerde ise üretimde problem yaşanmasıyla fiyatlar yükseliyor. Bu yıl tüm hububatlar çok bol” diyen Eren, Agron olarak en çok ekmeklik buğday ithalatı yaptıklarını ve temmuz- eylül döneminde şekillenen bu ticarette en önemli menşeinin Rusya olduğunu söylüyor. 

Peki Türkiye’de sağlıklı bir piyasadan söz edilebilir mi? Eren şöyle cevap veriyor: “Türkiye’de gelişmiş ülkelerde rastlamadığımız bir sistem var. Müdahele alım fiyatları uygulanıyor Türkiye’de ve bu fiyatlar her yıl enflasyon oranında artıyor. Dünyada fiyatlar arz ve talebe göre değişiyor. Biz ise baştan biliyoruz ki fiyatlar her yıl artacak. Ama diğer taraftan ekmek fiyatlarının zamlanmaması yönünde bir baskı var. Bu çelişki nedeniyle zahire tüccarları ve sanayiciler açısından sağlıksız bir yapı söz konusu. TMO’nun stratejilerinin daha da şefaf olması sektör paydaşları açısından öngörülebilirliği çok artırır. “ 

Rus’a göre 140 $ pahalı satıyoruz 

Eren’in anlattıklarına göre uluslararası hububat fiyatları Türkiye iç piyasasında fiyat artışına yol açmıyor, bu yapı nedeniyle iç piyasada fiyatlar hep yüksek. “Örneğin bu yıl Türkiye’de çiftçi Rus çiftçisine göre buğdayını 140-150 dolar daha pahalıya satıyor. Müdahale alım fiyatları Türkiye’de farklı bir iklim yaratıyor.” 

Elbette istisnalar var... Örneğin 2008 yılında ekmeklik buğday fiyatları bugünkü seviyenin 200- 250 dolar üzerine çıktığında bu, Türkiye’de de ciddi bir fiyat artışına neden olmuş. Keza 2010/11 sezonunda Rusya’nın buğday ihracatına yasak getirmesi sonucu artan buğday fiyatları sebebiyle Türkiye gümrük vergisini sıfırlamak mecburiyetinde kalmış. “Dolayısıyla Türkiye iç piyasası, dünya fiyatlarının ortalamalarda seyrettiği yıllarda , gene fiyat hareketlerine göre aylar boyunca değişen oranlarda, yurt dışı piyasalardan daha yüksek seyreder. Ancak bu durum uluslararası piyasalarda büyük artışlar veya Türk lirasının devalüe olması nedeniyle değişebilir” diyor Eren. 
Çiftçinin durumuna bakıldığında desteğin şart olduğunu söyleyen Eren, “Elbette devletin bir destekleme sistemi uygulaması lazım. Ama doğrudan gelir ve sigorta sisteminin geliştirilmesi gibi adımlarla sistemin modernize edilmesi gerekiyor” yorumu yapıyor.


Spekülasyon yapılacak kadar sığ piyasa değil bu 

“Türkiye’de buğday üretimi yıllık 17-18 milyon ton seviyesinde. Bu kadar geniş montanlı bir piyasada birkaç kişinin fiyatları ne yükseltmesi ne de düşürmesi söz konusu olabilir. Piyasada fiyatlar yükseldiğinde birtakım hayali spekülatörlerin buna yol açtığı garip bir algı oluşuyor. Zahire tüccarları dediğimiz genelde düşük sermayeli işletmeler. Hadi büyük birisi 30-40 bin ton aldı diyelim, 17 milyon tonluk bir piyasayı speküle edebilmesi mümkün mü? O bir jargon olarak insanların diline yerleşmiş.” 

Çiftçilik fikrinden işi bilene sorup vazgeçtim 

“Bir dönem ticaret yapmak beni tatmin etmemeye başladı ve dedim ki çiftçilik yapayım. Amasya’da çok sevdiğim bir un değirmencisi dostuma açtım konuyu. Bana dedi ki, 'Burada çok iyi bir çiftçi var; Monsanto’ya tohum yetiştiriyor. Bu çiftçilikte çok özel bir şey, kuyumculuk gibi bir şeydir. Git onunla tanış, ondan sonra karar ver' dedi. Kendisiyle gittim konuştum ve bana işin zorluklarını anlattı. Bu işi mükemmel yapmak istersem neler yaşayacağımı gördüm. Bu kadar çok vakit harcamak, kendimi bu işe adamak istemediğimi fark ederek çiftçilik macerasına atılmadım.”

Dernek kurmakta biraz geç kaldık.. 

Hubuder Başkanı Gülfem Eren, “Dünyada ilk evcil tahıl arpa ve buğday, Diyarbakır Karacadağ’da milattan önce 9 bin yıllarında yetiştirilmiş. Bu topraklardaki en eski mesleklerden biri de zahire tüccarlığı. Biz biraz geç kaldık böyle bir dernek kurmakta” diyor. Hedeflerini, firmaları bir araya getirmek, uluslararası rekabet gücünü artırmak olarak anlatıyor. “Bizim bir derneğimiz olmadığı için kamu kurumları nedzinde taleplerimiz hiç grup halinde dile getirilemedi. En önemli amaçlarımızdan biri sektörümüzün sorun ve ihtiyaçlarını ortaya koyup politika yapımında katkı sağlamak” diyen Eren, dünya tahıl ticaretinde Gafta kurallarının geçerli olduğunu, Türkiye içindeki ticarette de kendi ortak kuralları ve etik standartları oluşturmayı hedeflediklerini belirtti.

İhracat artınca ithalat şart oldu 

Eren’in verdiği bilgilere göre Türkiye’nin hububat üretimi iç piyasa ihtiyacını karşılayacak düzeyde. Ekmeklik buğday, durum buğday ve mısır ithalatı ise ihraç edilen ürün miktarının karşılığı. Miktarsal anlamda iç piyasa ihtiyacı için ithalata gerek yok. Ancak makarna ihracatındaki artış, ithalatı zorunlu hale getiriyor. Türkiye’nin ticaret ve üretim ihtiyacı için yapılan toplam ekmeklik buğday ithalatı yıllık yaklaşık 3.5 milyon ton seviyesinde.

Bu konularda ilginizi çekebilir