“Şair ruhlu bir sanayiciyim”

GYİAD Başkanı Yiğit Savcı, yerinde duramayan, kıpır kıpır bir iş insanı. Yerinde duramıyor derken metafor yapmıyoruz, çünkü o bir gezgin. 15 arkadaşıyla lisede başladığı basketbolu hâlâ devam ettiriyor. Bir yandan Adanalı, “harbi delikanlı” tavırlarında, bir yandan da sanat tutkunu, şair.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME


Yiğit Savcı, Genç Yönetici ve İşadamları Derneği’nin (GYİAD) çiçeği burnunda başkanı. Memleketi Adana’nın fanatiklerinden. Aslında konuşma tarzı ve duruşuyla “Tam bir Adanalı” diyebiliriz. Dedeleri şehrin bir dönem belediye başkanlığını yürüten, narenciye işiyle uğraşan köklü bir aileye sahip.

O ise bu geçmişle bir yandan gurur duyarken, bir yandan da kendi ayakları üzerinde durmaya kafayı takmış bir isim. Başarmış da bunu. Plastik sektöründe katma değerli işlere imza atıyor. “Gama Alfa Plastik İnovasyon Sanayi” gibi havalı bir adı var şirketinin.

İşteki ele avuca sığmaz duruş, özel hayatına da yansımış; seçtiği spordan belli. Gençlik döneminden bu yana aralıksız basketbol oynayan Savcı’yla İstanbul Levent’teki Spor Yazarları Derneği tesislerinde bir araya geldik. Önce smaç bastık, ardından sohbet ettik...

- Bize biraz Adana’daki hayatınızdan bahseder misiniz?

Ailem 500 yıldır Adanalı. Mersin’de de yazlığımız var. Çocukluğum, gençliğim bu iki şehirde geçti. Ben de çok düşkünüm. Baktığınızda tipik Anadolu tipi girişimci bir aileye sahibim. Hayır işlerinde bulunmuşlar, vaktiyle Savcızade Vakfı’nı kurarak külliye açmışlar. Dedem pamuk üreticisiymiş, sonraki jenerasyon pamuk üretimine devam etmekle birlikte narenciyeye ağırlık vermiş. Son 5 yıldır daha çok mandalina üretiyoruz. Annemin babası ise sarraf, Van kökenli.

- Kalabalık bir aileydi sanırım, sizin için ne ifade ediyor böyle bir ailede büyümek?

Aile bağları çok güçlü. Özellikle baba tarafımda kalabalık bir kuzen grubumuz var. Dedem dominant bir karakter olduğundan daima aileyi etrafında toplamış.

- Siz ne zaman geldiniz?

Ben 18 yıl Adana’da yaşadıktan sonra Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği’ni kazanıp İstanbul’a geldim. Babam çocuklarının çiftçi olmasını istemedi, bize “Gidin” dedi. Üç kardeşiz, mühendis olduk. Ben onun yerinde olsaydım 3 oğluma da ziraat mühendisliği okuturdum. Ama olmadı. Yine de iyi ki orada yaşamışım. Çünkü sokağı biliyorum ki bence, iyi tüccar olmamda bunun etkisi büyük.

- Plastik işi nereden çıktı, inşaat okurken?

Üniversiteyi bitirdikten sonra iş bulamadım, ağabeyimin desteğiyle plastik hammaddeleri işi yapan global bir şirkete girdim. MBA yaparken de ortağımla tanıştım. 2002’de Gama’yı kurduk. Ortağım evini sattı, sermayemiz oldu. 2005’te Singapur ofisini, 2009’da Gama Amerika’yı kurduk. 2011’de Çayırova’da kirada olan alanda üretime başladık. Alfa Plastik’i kurduk. Bizim alan “niteliklendirilmiş mühendislik plastiği” olarak geçiyor. Ar-Ge'de 25 mühendis çalışıyor ve 500’e yakın formülasyonumuz var. Renkli ve dönüşümlü plastik üretiyoruz. Örneğin kadın çorabını alıp yeniden işliyor, otomobile torpido gözü yapıyoruz. İşimiz endüstriyel plastik atık toplamak... Bu çok ilginç bir iş, şirketler sıra bekliyor çöpler için. Sonra onlardan katma değerli plastik üretiyorsunuz. Arçelik, Kordsa ile çalışıyoruz. Yılda 6 bin ton civarında çöp topluyoruz.

- Yani çöpçülük yapıyorsunuz, peki hayaliniz ne?

Şu anda 150 milyon liralık yıllık ciromuz var. Hedefimiz 5 yıl içinde 600 milyon liraya ulaşmak. Üç sektöre odaklandık.

Özel hayatı kesinlikle kaçırmıyorum, hobilerim var!

- Bir yandan şirket bir yandan GYİAD, bu tempoda özel hayatı kaçırmaktan korkmuyor musunuz?

Hayır, kesinlikle kaçırmıyorum. 10 yıldır her boş anımda gezdim, seyahat ettim. Sosyal hayat ve iş dengesine önem veriyorum. Bence hobisi olmayan işadamı, işadamı değildir. Benim de hobilerim seyahat, edebiyat, mimari ve çağdaş sanat.

- Nasıl dinleniyorsunuz, kendinizi dinleme yönteminiz nedir genellikle?

Kitap okuyarak. Bir de yazıyorum. 30 yıldır günlük tutuyorum. Yazmayı da okumak kadar çok seviyorum. Dolmakalem, kağıt önemli; el yazısıyla yazmayı da seviyorum. Bunlar unutulmaması gereken şeyler. 1976 doğumluyum, bizim kuşak yazarak büyüdü. Okumak, bir hikâyenin içine girmek beyni stresten tamamen kurtarıyor.

Hayata pozitif bakıyorum

- Depresif biri misiniz?

Hayır, tam tersine çok pozitif bakıyorum hayata. Hayat pozitif olmayı hak ediyor. Tüccardan sanayici olmuş biriyim. Hepsini el yordamıyla yaptım. Sağlamcıyımdır ama, doğru hesap yapmaya çalışırım. Hatalarımla da barışık biriyim, "keşke"lerim çok yoktur o nedenle. Belki bunun temelinde ailem ve yetiştirilme biçimim yatıyor. Hatalarım nedeniyle baskı görmedim hiçbir zaman. Bu bir şans. Hatalarınız sizi doğruya götürüyor. Günün sonunda doğru yoldaysanız da mutlaka o "keşke"ler "iyi ki"ye dönüyor. Benim hikâyem de öyle. Belki birçok hata yaptık, düşe kalka geldik ama günün sonunda baktığnınızda "İyi ki öyle olmuş" diyorsunuz.

Bir dönem başkanlık yapacağım

- Neden GYİAD’a başkan oldunuz? Bu biraz "Dertsiz başı derde sokmak" değil mi sizce?

Ben öyle bakmıyorum, bu da "iyi ki"lerimden biri. Sivil toplum kuruluşlarını (STK) çok seviyorum, onların yarını şekillendirdiklerine inanıyorum. Bir kere STK’larda kurulan dostluklar kadim oluyor, aynı şeye inanan, bir meselenin çözümünde gönüllü olan insanlar bir araya geliyorsunuz. Bence insanlar giderek yalnızlaşıyor ve bu sürecin kurtuluşu STK’larda olacak. 14 yıldır GYİAD’dayım ve aktif rol oynuyorum. Birçok projede yer aldım. GYİAD Akademi’yi kurduk, bin 500 gence ulaştık. Ötesine geçmenin zamanı gelmişti. Çok keyif alıyorum bundan. Bence gençlere Google’ı değil, Türk tipi başarılı girişimcileri anlatmak gerek. Daha gerçekçi hikâyeler sunmak gerek. Apple’ı nasıl takip etsin! Öte yandan koltuk bırakma kültürü önemli bence. Bu yüzden bir dönem başkanlık yapacağım.

"Gezginim, 50 ülkeyi dolaştım"

- Derler ki "Bir kez göç eden devamını getirir", var mı sizde de böyle gezgin bir ruh?

Evet var. Gerçekten gezgin bir ruha sahibim. Bence bir insanın yaşamındaki zenginliğin kanıtı pasaportundaki damgalardır. Asya’ya yoğunlaştığımız dönemde 8 yıl Singapur’da yaşadım. Farklı bir deneyimdi. 50’nin üzerinde ülke gördüm ben. Gittiğim ülkelerde entelektüel birikimin eserlerini görmeyi çok önemsiyorum, bundan keyif alıyorum. Elbette doğayı görmek de keyif veriyor ama asıl sanat ve bilimin biçimlendirdiği eserlere düşkünüm, onların peşine düşüyorum. Özellikle çağdaş sanat müzelerini gezmeyi çok severim.

"Basketbol hayatımda hep vardı"

- Oldukça fit görünüyorsunuz, bunu basketbola borçlusunuz sanırım, ne zamandır var bu spor hayatınızda?

Basketbol hayatımda hep vardı. Artık normalim, rutinim. En büyük tutkularımdan, asla vazgeçmem basketboldan. 1997’den beri önemli bölümü Adana’daki lisemden olmak üzere yakın arkadaşlarla kurduğumuz 15 kişilik bir basketbol ekibimiz var. Aralarında yönetici ve işadamları da var. Haftada bir kez buluşup maç yapıyoruz. Arkasından gidip bir yerlerde bir şeyler içiyor, dost meclisimizde keyif yapıyoruz. Şimdi GYİAD Başkanı olunca hepsi bana “başkan” diyor. Adanalılar çok nüktedan insanlar. Aslında öncesinde de Bilgi Üniversitesi’nde 10 yıl basketbol oynadım. Singapur’dayken ara verdim ama buraya gelince devam ettim.

"Adana kebabın iyisini aff etmem"

- Bir de Adana kebap var. Düşkün müsünüz, yeme içmeyle aranız nasıl?

Düşkünüm elbette, hem de çok. Adana kebabın iyisini bulursam yerim, affetmem. Kebap için Fizan’a giderim. Ancak genetik olarak şanslıyım, kilo almıyorum, fitim. Babam da kebap gurmesiydi. Öyle büyük yerlere değil, ara sokaklardaki ustaları takip eder, oralara giderdi. Kebabın iyisinden anlardı yani. Çocukluğumda da doğal olarak evde mangalın her versiyonu yapılırdı. Örneğin babaannem kebabı evde yapardı, herkes gelip mutlaka yemek isterdi. Ben de çok iyi mangal yaparım. Şimdilerde mutfakla pek aram yok. Yani aç kalmam elbette. Singapur'da 8 yıl yalnız yaşadım, orada kendime yemekler yaptım ama şimdi bana gerek kalmıyor. Aslında her türlü yemeği severim ben, pek yemek seçenlerden değilim.

Bu konularda ilginizi çekebilir