2000'lerde yapılan şimdi de yapılabilir mi?

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

 

 

Bu günlerde ekonomi ile ilgili görüş ve tartışmaların ağırlık merkezi iktisat politikalarına odaklanmış durumda.  Şu meşhur gaz-fren ikilemi de büyük ölçüde bu eksende irdeleniyor. Genel olarak para politikasının büyüme dostu bir yöne kaydığı düşünülüyor. Açıklanan yeni OVP ise maliye politikasının  bunun tersi bir noktada kurgulandığını gösteriyor.
Önümüzdeki üç yıla egemen olacak maliye politikası kurgusunda mali disiplini koruma güdüsünün ağır bastığı, büyümenin desteklenmesinden kaçınıldığı anlaşılıyor. Kısacası,  önemüzdeki dönem için bu gün yapılan politika tercihinin büyüme dostu olmadığı söylenebilir.
                                                    *                 *                 *
Bizim kamu maliyesi tarihimizin  güçlü ve sürekli bir popülizmle malul olduğu söylenebilir. Kamu mali dengesizliği alanında yüklü bir sabıka kaydımız var. Mali disiplinsizlik-kamu açığı-kriz döngüsünde en çok debelendiğimiz dönem ise 1990'lardır. Zayıf koalisyonların siyasi iradeyi biçimlendirdiği bu dönemde kamu açıkları tırmanarak artmış, kamu borçlanma gereği tavan yaparken borç dinamiği sürdürülemez  noktaya ulaşmıştır. Bu sürecin 2001 krizi ile sonuçlandığını biliyoruz.
Kriz sonrasının en önemli adımlarından birisi iktisat politikalarının iki aktörünün birbirinden ayrılmasıdır. Merkez Bankası yasasında yapılan bir değişiklikle kamunun Bankadan nakit kaynak kullanma olanağı ortadan kaldırıldı. Böylece iktisat politikalarında faili meçhul popülizmin dönemi kapatıldı
Merkez Bankası desteğinden mahrum  kalan kamu maliyesinde  mali disiplinin kaybedilmesi durumunda  borçlanmaya hakim olunamayacağı, yeniden 1990'lara dönüleceği görüldü. Bu nedenle 2000'li yıllarda maliye politikasında sıkı durmak, mali dengeleri gözetmek, mali disiplini empoze etmek  kaçınılmaz hale geldi.
2001 sonrasında yıllarda mali disiplin ve kamu dengesine özel titizlik gösterilmesinin nedeni budur.  Kamu mali dengeleri için AB'nin Maastricht kriterleri benimsendi.  Açık boyutu  gittikçe düşürülen bütçe uygulamaları yapıldı. Yüksek oranlı faiz dışı fazla verilmesi neredeyse usul haline getirildi. Mali disiplin amacının ısrarla  takip edilmesi sonucunda borç dinamiği yavaşlatıldı, kamu borç oranı hızla düşürüldü.                                                  
                                                        *                 *                *
2001 sonrasında ısrarla sürdürülen maliye politikası anlayışı  hedeflerini gerçekleştirme açısından başarılıdır.  Tereddütsüz bir şekilde bu politikanın arkasında duran ve başarıya imza atan siyasi  kadro bugünün kamu maliyesi kurgusunu  da yapan kadrodur.  Dolayısıyla sıkı politikaya devam edip başarılı görüntüyü günümüzde de  sürdürme isteğini  anlayışla karşılamak gerekir. 
Öte yandan,  2001 sonrasının istikrar  arayışı doğrultusunda  dönem boyunca uygulanan maliye politikasının büyüme dostu bir  politika olmadığını da gözden kaçırmamak  gerekir. Sıkı maliye politikası etkileri itibariyle nötr bir politika değildir. Aynı dönemde tek amaçlı (enflasyon) bir politikaya dönüştürülen ve görece sıklaştırılan para politikasının  da büyüme dostu olduğunu söylemek zor. 
İktisat politikalarında sıkılık nötr bir olay değildir. Tersine, sıkı politikalar topluma belli bedeller yükleyen, toplumdan  fedakarlık isteyen uygulamalardır. Bu bağlamda toplumun ödediği en önemli  bedel üretim ve istihdam kayıplarıdır.
Dönemin istatistik verileri 2001 sonrasında politikalarda gerçekleştirilen sıkılaştırmanın  topluma üretim kaybı ve işsizlik gibi önemli bedeller yüklemediğini gösteriyor. Tersine, 2002-2008 dönemini  sürekli sayılabilecek bir büyüme ve istihdam dönemi olarak tanımlamak mümkün.   

Dönem boyunca büyüme dostu olmayan politikalar uygulanmasına rağmen büyüme temposunun  hızlanması çelişik bir durum gibi görünüyor.  Ama dönemin iç ve dış koşullarının ters karakterde olması çelişik  görünen tabloyu anlamayı kolaylaştırıyor.  Çelişki görüntüsünün içeride politikalar sıkılaştırılırken  dışarıda fevkalade gevşek ve büyüme dostu  bir konjonktürün egemen olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Dünya ekonomisinde 2002 yılında başlayan büyüme konjonktürünün Türkiye'de uygulanan mali disiplin arayışına ve sıkı istikrar politikaları uygulamasına imkan verdiği söylenebilir.

Ekonomi bu gün de mali disiplin- büyüme  ayrımında duruyor. Maliye politikasında büyümenin feda edilip mali disiplinin seçildiği anlaşılıyor. Ancak dünya ekonomisine  hakim olan eğilim yavaşlama eğilimi. 2000'li yıllardaki gibi büyüme dostu bir konjonktür değil bu. Koşullar bu defaki mali disiplin duruşunun ciddi bedeller ödetebileceğini gösteriyor. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018