ABD ekonomisi

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

 

 

Janet Yellen ABD iş çevriminin anormalleştiğini dolaylı biçimde söyleyen açıklamasında bu kadar zayıf ve istihdam yaratmayan bir resesyon sonrası dönem olmadığını bildirdi. Olmaz tabii. Bu köşede sürekli olarak 2001 resesyonu sonrasında ABD'nin tükettiği, Çin'in ürettiği bir dünyaya geçildiğini ve bu durumun kalıcı olamayacağını ifade etmiştik. Bu süreçte AB'nin yavaş yavaş sönmüş bir ekonomi ocağına dönüşebileceğini ve 2030'da Avrupa'nın dünya üretimindeki payının yüzde 13'e kadar gerileyebileceğini de yazmıştık. Tabii, bu bir basitleştirme: sadece Çin üretmiyor, diğer gelişmekte olan ülkeler de üretiyor. Birkaç yıl boyunca bu orantısızlığın ekonomik anlamda bir dengesizliğe yol açıp açmayacağı, oluşan iş çevriminin "normal bir iş çevrimi" olup olmadığı tartışıldı. Cevabını 2007-2009 krizinde kesin biçimde aldık. Ama şu da var: Evet "Çin üretti, ABD tüketti"... Fakat ABD'nin yurtdışındaki doğrudan sermaye yatırımlarının getirisi ABD'ye akan ucuz sermaye akımlarının getirisinin 2 katına yakın. ABD 2000'lerde hem senyoraj geliri elde etti (dolar basarak), hem ABD'ye akan fonlara düşük getiri/faiz verdi, hem de kendisi dış yatırımlarından yüksek getiri elde etti ve bu "yüksek getiri" kar transferi olarak verilerde görünüyor.
 
Geri planda başka ve çok önemli değişimler de yaşandı. Örneğin Çin değişirken Sovyetler Birliği dağıldı. 1979 ikinci petrol şoku sonrası dünya bir özelleştirme, deregülasyon, dış ticarete açıklık, ödemeler dengesinde sermaye hesaplarının liberalleştirilmesi vb dalgalarla karşılaştı. Krizde nispeten lokal veya teknik olan, konut kredileri, CDOlar, CDSler, diğer yapılandırılmış finans ürünleri vb konulara sıklıkla değindik. Şimdi bu "teknik detayları" geçelim ve daha geniş perspektiften bakalım. 
 
Neoliberalizmin bazı sonuçlarını aşağıdaki grafik açıkça gösteriyor. Neoliberal 30 yılın gelir dağılımı sonuçlarının her ülkede aynı olmadığını, örneğin İspanya'da ve Japonya'da farklı olduğunu, da belirtelim. Grafik bize ABD'de Roosevelt'in New Deal (Yeni Anlaşma) politikalarıyla beraber en yüksek yüzde 1'lik dilimin 2006 doları cinsinden alım gücünün sabitleştiğini, geri kalan yüzde 99'un payınınsa arttığını gösteriyor. Ne zamana kadar? 1979 ikinci petrol şoku, Reegan'ın iktidara gelişi, Volcker deflasyonu, gecelik Fed faizinin yüzde 20'ye çıkışı, sonrasında Latin Amerika borç krizi, Yıldız Savaşları projesiyle askeri harcamaların artışı, Sovyetler Birliği'ni diz çöktürmeye yönelik hamlenin başlangıcı... Göreceli payların grafiği de benzer nitelikte. Son 30 yılda ABD'de yüzde 1'in payı toplam gelirin yüzde 8'inden yüzde 22'sine çıkmış durumda. Gelir dağılımına, bu arada, böyle yüzde 1'lik dilimlerle bakmak lazım. Gini katsayısı ve resmi istatistiklerde gösterilen yüzde 20'lik, yüzde 10'luk dilimler arasındaki kaymalar gelir dağılımındaki gerçek depremlerin etkisini nötrleştirir, görünmez hale getirir. 
 
Grafik bize bir açıdan,  ABD'de çalışan sınıflar açısından, 20 yüzyılın temel hikayesini de veriyor. Roosevelt'in Yeni Anlaşması 1970'lerin sonuna kadar tersine çevrilemeyen -veya çevrilmesi istenmeyen-gelir dağılımı sonuçları yaratmış. Neoliberalizm ise bu sonuçları tamamen tersine çevirerek Amerikan halkını 1920'lerin tablosuna -göreceli gelir dağılımı açısından, mutlak gelir seviyesi açısından değil- geri götürmüş. Zaten 1929 ve 2008 krizleri de tam bu simetrik çakışma noktasında çıkmış bulunuyor
 
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019