Asrın felaketinden bir yıl sonra yerel seçime giderken…

Burcu KÖSEM
Burcu KÖSEM burcu.kosem@dunya.com

Türkiye bir deprem bölgesi ve biz martta önemli bir yerel seçime gidiyoruz. Bu defaki seçimleri siyaset üstü olarak kabul etmeliyiz.

Yüreklerimizi yakan ve memleketimizi derinden sarsan felaketin üzerinden tam bir yıl geçti. İki farklı sarsıntı ile 11 ilimizi etkileyen depremler resmi rakamlara göre;

-53 bin 537 can kaybına

-107 binin üstünde fiziksel yaralıya

-Milyonlarca insanının belki de onlarca yıl üzerinden atamayacağı travmaya neden oldu. Hasarın yıkım boyutunu da açıklanan resmi verilerden özet olarak hatırlayacak olursak; Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın hazırladığı rapora göre; depremden önce toplam 2 milyon 618 bin 697 binanın bulunduğu 11 kentimizde, 6 Şubat depremleri sonrası toplam 518 bin konut yıkıldı veya ağır hasar aldı.

Hasarlı binaların ne kadarı tamamlandı?

Bu konutlardan bir yıl içinde 36 bin 336 konutun hak sahipliği kura çekimi tamamlandı. 75 bin 364 konutun da mart sonuna kadar teslim edileceği açıklanmış durumda. Teslimlerden sonra Mart sonunda 110 binin üzerinde konut sahipleri ile buluşmuş olacak. Ancak anlaşıldığı üzere yıkılan ve ağır hasarlı olarak bildirilen konut sayısı olan 518 binin oldukça altında bu rakamlar. Siyasi polemikten uzak bir değerlendirme yapmam gerekirse konut yapımı ve özellikle de böyle bir yıkımdan sonra yeniden şehir planlaması yapılması hem para hem de zaman gerektiren bir durum.

Kültürel mirasımız da ağır hasar gördü

 Yine aynı rapora göre, deprem öncesinde bölgede yaklaşık 8 bin 500 kültürel varlığın olduğu bildirilirken, 25 Şubat 2023 itibarıyla incelemesi tamamlanan 2 bin 863 eserden 169'unun depremde yıkıldığı, 535'inin ağır hasarlı, 390'ının orta hasarlı ve 721'inin az hasarlı olduğu belirlendi.

Yeniden imar için harcanan tutar

 950 milyar TL Depremin yıkıcı etkilerini azaltmak ve zarar gören şehirlerin yeniden imarı için 2023 yılı bütçesinden yapılan harcama tutarı yaklaşık 950 milyar liraya ulaştı. 2023 yılı bütçesinin 1,37 trilyon lira açık verdiğini hatırlatacak olursam buradaki net maliyet de ortaya çıkmış olacaktır.

Özellikle konut yapımı ve çeşitli altyapı ihtiyaçlarına yönelik harcamaların bir kısmının 2024 yılı bütçesine yansıması öngörülürken, bu yıl deprem kaynaklı harcamalara 1 trilyon 28 milyar lira ayrıldı. Yani 2024 yılı bütçesinde de 2 trilyon lirayı aşkın bir açık beklenmektedir.

İçeriden yapılan yardımların dışındaki en büyük maddi kaynağı ise, ilk kısmı için anlaşma imzalanan AB’nin 6 Şubat depremleri sonrasında Türkiye’ye vermeyi vaat ettiği 1 milyar euro tutarındaki kısım oluşturuyor. Buraya kadar yıkılanın yeniden inşasının ne denli zor ve meşakkatli olduğuna dair bir fikir vermiş olduğumu düşünüyorum.

Öyleyse odaklanılması gerekenin afetler gerçekleşmeden önce tedbir almak olduğunun da altını tekrar çizeyim!

Türkiye bir deprem bölgesi ve biz mart ayında önemli bir yerel seçime gidiyoruz. Genel manzaraya bakıldığında önümüzde bu defa:

- 250 bin azalan nüfusuna karşın, 15 milyondan fazla yerleşik nüfusu olan ve turizm olarak da oldukça cazip bir İstanbul

- Yoğun nüfuslarıyla diğer büyük şehirlerimiz,

- Deprem yaralarının sarılmaya devam ettiği hassas durumdaki 11 ilimiz var.

Bu defa siyasi çekişmelerle vakit kaybedecek lüksümüz var mı?

 Bir insanın hayatı, sadece bir insanı da değil etkileşimde bulunduğu en az yüzlercesini ilgilendirirken 85 milyon insanın ikbaline reva görülen hala siyasi polemikler midir? Dolayısıyla bu defaki seçimleri siyaset üstü olarak kabul etmeliyiz. Öncelikli olarak arz ve talep tarafı enflasyon nedeniyle büyük hasar almış konut sektörüne bir an evvel devletin el atması şarttır.

Bu durum, şimdiye kadar birilerinin servetine servet katan kentsel dönüşüm meselesinden farklıdır. Ev sahipliği oranı yüzde 56,2 olan ülkemizde özellikle büyükşehirlerde barınma sorunu artık deprem riski nedeniyle bir çeşit kırmızı alarm da vermektedir. Bugüne kadar kentsel dönüşüm adı altında hep pahalı semtlerin dönüşmüş olması, konut üretiminin giderek artan maliyetinden ziyade talep tarafında konutun ev sahipleri tarafından bir barınma değil de yatırım aracı olarak görülmesinden kaynaklanmaktadır.

Konut ve yüksek kira sorunu çözülmeli

Geçtiğimiz aylarda konut kredisinde birden fazla alıma getirilen kısıtlar ve yükselen faiz, konut satışlarının düşmesini beraberinde getirirken hala manşet enflasyonun üzerinde artan konut fiyatları ve özellikle büyük şehirlerde oluşan astronomik kira fiyatları artık ekonomik zorluk olmanın ötesinde yaşamı tehdit eder bir boyuta gelmiş durumdadır.

Öyleyse artık bakış açısını değiştirme zamanı gelmiştir ve belki de bunun ilk gösterileceği yer 48 gün sonra oy sandıkları olacaktır. İşte burada ben yaptım onlar yaptırmadı diyenlere yani bahanelere sığınanlara değil de somut planları olanlara, hizmeti ön plana çıkaranlara prim vermek vatandaş olarak boynumuzun borcudur!

DÜŞÜNDÜREN SORULAR

1-Esas hedef sürdürülebilirlik ise “Geri Dönüştürülen Ürünler” neden daha pahalı?

2- TV’de farklı disiplinlerle alakalı neden hep aynı kişiler konuşturulmakta?

 3- Acizlik mütecavizliğe sebep olduğuna göre “aciz insanlar çoğalmış” diyebilir miyiz?

 

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar