Bir memleket meselesi: Asgari ücret!...

Nevzat SAYGILIOĞLU
Nevzat SAYGILIOĞLU EKO ANKARA nevzatsaygilioglu@atilim.edu.tr

Malum, memleket meselesi denilince akla Koç Holding’in mesleki eğitim konusu akla gelir. Ancak; bugünlerde konu bir memleket meselesine dönüşmek üzere olduğu için bu başlığı attık. 

Bilindiği üzere; seçim öncesinin gündemi değişti ve şimdi daha farklı konular gündeme oturdu. Mısır’dan kalkan Rus yolcu uçağının düşürülmesi, Fransa’da tarihinin en büyük terörünün yaşanması, Türkiye’nin Güneydoğu'da terör örgütüyle göğüs göğüse mahalle sokak çatışmalarını kararlılıkla sürdürmesi, G20 Zirvesine Türkiye’nin Antalya’da ev sahipliği yapması gibi konular birbirini takip ededurdu. Bu arada ekonomik ve sosyal yönüyle asgari ücret konusu da ekonomi gündeminde yerini aldı.  Artık asgari ücret üzerine cılız da olsa bir şeyler söylenmeye başlandı. Konu, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun geçtiğimiz hafta bugün yaptığı ekonomi ile ilgili toplantıda da ele alındı. Başbakan, 11 Kasım 2015 günü Çankaya Köşkü'nde işçi, memur, esnaf, işveren temsilcilerini, 13 kişilik eski ve mevcut bakan ile muhtemel bakan adaylarından oluşan çok geniş bir ekonomi kurmayı ile ilgili kesimlerin ekonomi hakkındaki görüşlerini dinledi. 

İş dünyasının asgari ücrete ilişkin tespitleri:

Toplantıda asgari ücret ile ilgili çok önemli tespitler yapıldı. İşveren kesiminin rakamlarla desteklediği tespitleri şöyle:

- Türkiye’nin brüt asgari ücreti, AB Eurostat verilerine göre 13 Avrupa ülkesinden daha yüksek. Dikkat edelim, brüt asgari ücret. Yani içinde ciddi boyutta sosyal güvenlik ve vergi yükü var. 
- Bu ülkelerin çoğu Türkiye’nin en önemli ticari rakipleri arasında yer alıyor (Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti vb.).
- Üstelik söz konusu ülkelerde kişi başına GSYH genellikle Türkiye’den yüksek. 
- İşgücü maliyeti üzerindeki ortalama vergi ve sigorta prim yükü OECD ülkelerinde yüzde 26.9.
- Oysa bu oran Türkiye’de yüzde36.8 ile OECD ortalamasının 10 puan üzerinde. 
- Ayrıca Türkiye ekonomisinin uluslararası rekabet gücü de zayıflamaya devam ediyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2015-2016 Raporu’na göre dünyada rekabet gücü açısından 2012’de 43’üncü, 2013’de 44’üncü, 2014’de 45’inci sırada

bulunan Türkiye ekonomisi 2015’te 6 sıra birden gerileyerek 51’inciliğe inmiş durumda. 

Asgari ücret artışının seyri

Malum asgari ücret artışını 7 Haziran seçimleri öncesinde ilk kez CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu gündeme getirdi. Hatta o günlerde hükümet bu artışın kaynağını nereden bulacağını sürekli sordu. Kılıçdaroğlu da eski Maliyeci kimliğiyle yeterli kaynak var dedi.

Ne yazık ki 1 Kasım seçimlerinde AKP de asgari ücrete zam yapacağı sözünü verdi. AKP, adeta ihaleye veya açık artırmaya giren bir müteahhit gibi işin cazibesine kendini kaptırdı ve bin 300 lira rakamla piyasaya çıktı. Bu arada bir tespitimizi yapalım. Özellikle 1 Kasım seçimleri öncesinde asgari ücret artış iddiaları havada uçuşurken iş dünyası hiç sesini çıkarmadı. Oysa işveren dünyasının çok çeşitli mesleki ve sivil toplum kuruluşları vardı. Konu bunların üzerinden teknik yönleriyle hem ilgili Partilere ve hem de vatandaşa anlatılabilirdi, ne yazık ki iş dünyası sus pus oldu ve hiç sesini çıkarmadı. Şimdi bile cılız ve ürkek birkaç küçük söylemle sınırlı kalmaya devam ediyor. Halbuki iş dünyası için hayati derecede önemli bir konu. 

Asgari ücret artışının muhtemel etki ve sonuçları

Bundan yaklaşık bir ay kadar önce 21 Ekim 2015 tarihli yazımızda, asgari ücret artışının; işverenlere, çalışanlara, devlete yönelik muhtemel sonuçlarını sıralamıştık. 

Şimdi de başka açıdan bu etki ve sonuçlara bir bakalım.

Her şeyden önce şunu söyleyelim ki; asgari ücretteki gerçek artış yüzde 30 değil. Çünkü; asgari ücret ile ilgili yeni rakam söz konusu olmasaydı, Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2016 yılı başından itibaren yeni asgari ücreti zaten tespit edecekti. Net asgari ücret de en az 1 100 liranın üzerinde olacaktı. Dolayısıyla bu durumda yeni yılda net asgari ücretin 1300 liraya çıkması yüzde 30 bir artış anlamına gelmiyor. 

Asgari ücretin işveren üzerindeki yükü ihmal edilecek gibi değil. Şöyle ki;

- İşveren zaten rekabet edemez durumda. Şimdi bu ilave ücret ve buna bağlı SGK ve vergi yükleri kaldırılabilecek gibi değil. 
- Özellikle çok küçük marjlarla ihracat yapan imalatçılar için bu rakamlar çok yüksek. 
- İşverenin üzerine çöken yükselen faiz ve ağır kur farkı yüküne bir de asgari ücret artışlarının gelmesi çok sıkıntılı.
- Bu işten sadece asgari ücretlilerin nasiplenmeyeceği ortada. Diğer ücretlilerin de yüksek zam talepleriyle işverenin kapısına dayanacağı kesin. Yani her kademe çalışan ücret zammı talebini gündeme getirecek.
- Asgari ücret artışının en önemli etkilerinden birisi de enflasyonu körükleyecek olması. Zira düşük gelirlilerin tüketim eğilimi yüksek olduğu için aldıkları ilave zamlar piyasaya yönelecek ve bu da enflasyon olarak hepimize geri dönecek. 
- Bu arada asgari ücretteki artış; sosyal güvenlik, vergi, kıdem tazminatı, SGK primleri, işsizlik sigortası primleri ile para ve vergi cezalarındaki vb. artışlara baz oluşturması nedeniyle de olumsuz sonuç yaratacak. 
- Orta vadede kıdem tazminatı yükünü artıracak ve işveren kesimi üzerine ilave bir yük gelecek. 

Asgari ücret artışının, zaten kayıt dışı istihdamın olduğu Türkiye’de kayıt dışılığı daha da teşvik edeceği konusunda yaylın bir kanaat var. 

Peki ne yapmalı?...

Hükümet, verdiği sözü tutarak asgari ücreti artırmalı. İnandırıcılık adına mecburen pahalıya gelen sözün arkasında durulmalı.

Sosyal güvenlik ve vergi ile ilgili yakın gelecekte yapılması gereken yapısal düzenlemeler sırasında konu yeniden ele alınmalı. Bu amaçla ;

- Özellikle vergi indirimleri yoluna gitmek yerine SGK yükleri üzerinde indirime gidilmeli.
- Ücretlilere yönelik gelir vergisi tarifesi tamamen farklı olmalı.
- Sektörel ve bölgesel asgari ücret konusu üzerinde durulmalı. 

Yoksa konu makyaj düzenleme veya düzeltmelerle çözülecek bir konu değil. 
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar