Bu defa farklı mı? (2)

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

1990’lı yıllarda dünya ekonomisinde bir dizi kriz ya da türbülans yaşandı. Krizlerin ortak özelliği sermaye hareketleri kaynaklı olmalarıydı. Sistemin merkezinde sürdürülen bol para- düşük faiz politikası çevre ülkelere sermaye girişlerini yoğunlaştırdı. Artan sermaye girişleri temel fiyatları (faiz, kur) saptırıp, temel dengeleri (tasarruf-yatırım ve dış denge) bozdu. Bu dengesizlikler sürdürülemez hale gelince merkezde risk algısı büyüdü, riskten kaçma eğilimi başladı. Bu sermaye girişlerini caydırdı, çıkışları tetikledi. Kaynak kuruması yeni denge arayışlarını dayattı. Temel fiyatlar (faiz ve döviz kuru) yükseldi. Büyüme yavaşladı. Kriz koşulları oluştu.

Uluslararası sermaye kaynaklı kriz zinciri 2000’lerin başında, o dönemde krize karşı uygulanan kemer sıkma politikalarının da katkısıyla, etkisini yitirdi. Ardından dünya ekonomisi bir büyüme konjonktürüne girdi. 2008 yılında bu kez merkezde oluşan ikinci bir kriz dalgası, yeni bir kriz dinamiği devreye girdi. Böylece yirmi yıllık bir dönemde iki farklı kriz dalgası yaşandı.  Bu günlerde bu iki kriz dalgasının benzerlikleri ve farklılıkları tartışılıyor. Benzerlikleri düşünüldüğünde ilk akla gelen her iki dalgada da uluslararası sermaye akışının önemli rolü olmasıydı. İlk dalgada olduğu gibi ikinci dalgada da, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, yoğun sermaye girişleri temel fiyatlarda sapmalar, temel dengelerde bozulmalar yarattı. Sermaye girişleri ikinci dalga kriz sürecinde de sermaye girişleri dengesizliklerin üstünü örttü. Kırılganlık üreten bu dengesizlikleri sistem krize yakalanana kadar sürdürüldü.

Bunlar iki kriz dalgası arasındaki temel benzerlikler olarak düşünülebilir. Ama, bu benzerliklere rağmen, iki dönemin krizleri hem karakter olarak hem de etkileri bakımından farklılaştı.  En önemli fark krizlerin muhataplarının, bir anlamda kriz alanlarının farklılaşması oldu. Birinci dalga krizlerin muhatabı daha çok gelişmekte olan ülkeler oldu. Yani, bu dalgada etki alanı çevre ülkeleriydi. İkinci dalga kriz tam sistemin merkezinde başladı muhatabı da, en azından başlangıç aşamasında, merkez ülkelerdi. Dolayısıyla krizin ilk adımda etki alanı gelişmiş ülkeler oldu.

Gelişmekte olan ülkeler ikinci dalga krizlere büyük ölçüde krizin bulaşma etkileri sonucu olarak dahil oldular. Başka bir deyişle, ikinci halka krizlerde kriz dinamiği gelişmiş ülkelerde başladı ve sürdü, gelişmekte olan ülkeler bu dinamiğin dolaylı olarak muhatabı oldular.

Bana kalırsa iki dönemin krizleri arasındaki temel fark budur. Kriz dinamiğinin oluşumu evresinde ortaya çıkan farklılaşma sonraki kriz dinamiğinde de, özellikle gelişmekte olan ülkeler açısından, önemli farkların ortaya çıkmasına neden oldu diye düşünüyorum.

Gelişmekte olan ülkelerde krizin temel denge bozukluklarından çok dışarıdan gelen bulaşma etkisiyle başlaması böyle bir farktır. Bu durumda tetiği çeken gelişmekte olan ülkelere dönük risk algısındaki değişme ve sermaye çıkışı değil gelişen ülkelerden yansıyarak gelen beklenti bozulmasıdır. Beklenti bozulmasının dış dengeden önce iç dengede etkili olduğu, gelişmekte olan ülkelerde kaynak zafiyetinin buradan türediği, büyüme ivmesinin kaybedilmesinin ilk adımının bu bağlamda atıldığı kanısındayım. Gelişmekte olan ülkelerin birinci dalga krizlerdeki konumundan çok farklı bir konumdur bu.

İki kriz dalgası arsındaki bu farkın uygun iktisat politikaları bağlamında da farklılaşma yaratması doğaldır. Birinci dalga krizlerde temel dengelerde bozulmalar, bunun sonucunda kaçan uluslararası sermaye, ortaya çıkan harcama (talep) yetersizliği, büyüme kaybı ve kriz şeklinde yürüyen bir kriz şablonu söz konusudur. Bu sürecin sonunda dengeleri onarmak ve kaçan sermayenin geri gelmesini sağlamak gerekir. Bu koşularda ( (hemen bütün ülkelerde) uygun politika bileşimi içeride kemer sıkma gerekli kaynağı da uluslararası kurumlardan (örneğin IMF) temin etme şeklinde tanımlanıp, uygulanmıştır.

İkinci dalga krizlerde ise şablon farklıdır. Temel dengesizlik kaynaklı bir risk algısı değişimi ve bunun uyardığı güçlü bir sermaye çıkışı söz konusu değildir. Buna karşılık merkezde güçlü bir kriz olduğu algısının kışkırttığı bir tüketim ve yatırım harcaması kasılması olmuştur. Bu kasılma da güçlü bir üretim-istihdam-gelir kaybı dinamiği üretmiştir. İkinci dalga kriz budur. Bunun çaresi de kemer sıkmaktan çok kemeri gevşetmek, yani harcamaları özendiren iktisat politikalarına dönmektir. Nitekim gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin büyük çoğunluğunda hızla bu yönde adımlar atıldığı da gözlenmiştir.

Bu durumda “bu defa farklı mı” sorusuna “evet  farklı” cevabını vermek doğru olur.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018