Faiz lobisi sistemin kendisi

Taylan ERTEN
Taylan ERTEN ANKARA'dan taylane@dunya.com

 


Gezi Parkı eylemleri, demokratik taleplerin yanı sıra ekonomiyle ilgili iki konuyu da tartışma gündemine taşıdı. İlki alışveriş merkezleri (AVM) idi. İkincisi, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın tepkili ifadesiyle "faiz lobisi" oldu. Erdoğan, parkta toplanan çevre savunucularına karşı polisin müdahalesiyle başlayan olayların ardından borsa-faiz-döviz üçgeninde yaşanan sert hareketleri, ülkede varlığını savunduğu "faiz lobisine" şu sözlerle bağladı:

"Şimdi altını çiziyorum, faiz lobisine rağmen buralara geldik. Bu faiz lobisi şu anda borsada spekülâsyonları girmek suretiyle bizi tehdit edeceğini zannediyor. Bir kere şunu çok iyi bilmeleri lâzım: Bu milletin alın terini onlara yedirtmeyeceğiz."

Ne var ki, bu tepkisini Fas, Tunus ve Cezayir'i ziyaretinden dönüşte yaptığı konuşmada dile getiren Başbakan Erdoğan'ın, ziyaret öncesinde yaptığı değerlendirme çok farklıydı. Borsa İstanbul endeksindeki sert düşüşün Gezi Parkı olaylarına bağlanmaması gerektiğini, o günlerde dünya borsalarında da benzer hareketler yaşandığını belirtmişti.

Erdoğan'ın ziyaret öncesi ve sonrasındaki yaklaşımları arasındaki fark dikkatlerden kaçmasa da pek üstünde durulmadı. Yaklaşımlardaki zıtlık Gezi Parkı eylemlerine ilişkin olarak bazı banka genel müdürlerine yönelttiği eleştirilerin gölgesinde kalırken belirgin bir "imayı" içerdi. Bu, "faiz lobisi Türk bankacılık sisteminin içindedir" imasıydı!

Acaba?

Gezi Parkı eylemlerinin "borsa-faiz-döviz üçgeni" üstündeki sert etkilerini "faiz lobisi" gibi, iktisadi netlikte tanımlanması mümkün olmayan soyut bir kavrama bağlamanın analitik değeri tartışmalıdır. Nitekim, bu belirsizlik günlerdir konuyla ilgili çeşitli yorumlarda görülüyor. Peki, "faiz lobisi" öznel (subjektif) bir unsur olarak elendiğinde, geriye, Türkiye'de faiz hadleri nasıl bir iktisadi ortamda oluşur, kim belirler sorusu kalıyor ki, gerçeği de burada aramak durumundayız. Sorunun iki cevabı var:
Bir, Türkiye'de faiz hadlerini "politika" ve "borçlanma" faizleri yoluyla Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası belirler. Bankacılık sisteminin kredi ve mevduat faizleri de bu "alan" içinde oluşur.
Dolayısıyla, ne tek tek ne de sistem olarak bankalar "kafalarına" göre faiz indirip bindirebilirler ya da borsa endeksine keyfi müdahalelerde bulunabilirler. İsteseler, teşebbüs etseler bile çok zordur.

İki, Türkiye ekonomisi fiziki, malî, kurumsal tüm varlığıyla "küresel" sistemin parçası hâline dönüştürülmüştür. "Müesses nizam" budur! Küresel finans sistemi de bu yapının "stratejik" egemenidir.
Bugün Borsa İstanbul'a hâkim güç bankalar gibi yerli finans odakları değil; oynak, denetimsiz uluslar arası fonlardır. Yerel faiz hadlerini ve döviz fiyatlarını etkileyen hattâ belirleyen esas güç bu odakların kontrolündedir.

Kısa vadenin bedeli

Şimdi, Türkiye finans ortamı bu "esaslara" göre şekillenir, kurumlaşır; işleyiş mekanizmaları buna göre çalışırken, Gezi Parkı gibi olayların borsa-faiz-döviz üçlüsü üstündeki olumsuz etkilerini faiz lobisi soyutluğunda analiz etmek mümkün mü? Gezi Parkı eylemlerinin, yönetimin gereksiz ve sert müdahalesiyle geliştiği, Borsa İstanbul endeksine yansıyan tepki hareketinin buradan tetiklendiği bir gerçek.

Tamam. Ama, borsadan hızla çıkarak endeksi tepetakla edenlerin, küresel piyasalar arasında "nispi yüksek faiz kararlılığıyla" ün salmış Türkiye piyasasına kısa vadeyle giren yabancı fonlar, yatırımcılar olduğu asla unutulmamalı. Yerel bankalar veya sistem olsa olsa bu hareketin "bağımlı unsuru"dur.

Son nokta: Türkiye ekonomisi "politik tercih" olarak "hayatını" dış kaynaklı kısa vadeli sermaye hareketlerine borçludur. Bu yapının temeli "borsa-faiz-döviz sacayağı"dır. Kısa vadeli sermaye bu sacayağının "nispi yüksek faizine" gelmektedir. "Faiz lobisi" bu sistemin ta kendisidir!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Atilla Karaosmanoğlu 13 Kasım 2013