Fed kararının gölgesinde Avrupa

Atılım MURAT
Atılım MURAT AYKIRI FİNANS amurat@etu.edu.tr

Türkiye’de iç tüketimi kısmaya çalıştığımız için, ekonomik büyüme açısından önümüzdeki dönemde ihracatın biraz daha öne çıkması gerekiyor. En büyük ticari pazarımız da Avrupa olduğu için, bölgedeki toparlanmanın sürmesi her açıdan önemlidir. Bir ekonominin dipten çıkması, kalıcı büyümeye geçiş anlamına gelmiyor. Ağır bir resesyondan çıkarken, bir süre yatay seyir izlenebilir. Zaman zaman olumsuz, ara sıra iyi veriler gelebilir. AB’deki önemli ülkelere bakıldığında, karışık bir resim ortaya çıkıyor. Çevre ülkeler dışında, Hollanda ve Finlandiya’daki durgunluk devam ediyor. Fransa resesyona girebilir. Durumu iyi olan iki ülke Almanya ve Avusturya gibi duruyor. Reel ekonomiyi destekleme açısından Avrupa Merkez Bankası’nın yapacak fazla bir şeyi yok. Sadece faizleri düşük tutabilir. Euro sisteminin yapısı işleri daha karmaşık bir hale getiriyor.

Almanya’nın bütçe açıklarını düşürme konusunda sorunlu ülkelere baskı yaptığı en başından beri biliniyor. Mali disiplin açısından kendi durumu iyi bir örnek teşkil etmiyor.Almanya’nın kamu borcunun milli gelirine oranı yüzde 80. Almanlar bu durumdan rahatsız. Bir yandan mali disiplini sağlamak, bir yandan da ekonomiye destek vermek istiyorlar. İç talebi motive etmek için ücretler üzerindeki baskıyı biraz hafiflettiler. Esasen, AB’deki devletlerin kendilerine çekidüzen vermesi dışında, özel sektörün de elini taşın altına sokması gerekiyor. Özel sektörün; düşük ücret seviyesine, düşük tüketime, düşük fiyat seviyesine adapte olması lazım geliyor. Bu da, yazılarımda sıklıkla bahsettiğim ‘‘içsel devalüasyon’’ oluyor. Ödemeler dengesi baskı yaratıyor, çünkü euro bölgesinin dış finansman konusu sancılı. Bu baskıyı azaltmak için, cari dengenin pozitif ya da en azından nötr olması gerekiyor.Ortak para biriminden dolayı, ülkelerin devalüasyon yapma şansı yok. İçsel devalüasyon, göreceli fiyat ve ücretler üzerinden olabilir. Tabii içsel devalüasyonun, deflasyon etkisi göz ardı edilemez. Ek olarak, euro güçlü kalmayı sürdürüyor ki sorunlu ülkeler bunu istemiyor. Cari işlemler hesabının son aylarda dengelenmesi, euroyu destekliyor. Euro bölgesinin dış ticaret fazlası ekimde 17.5 milyar euroya yaklaştı. Aylık bazda tarihin en yüksek üçüncü rakamı oluyor.

Ekonomik krizin bir de sosyal tarafı var. İtalya ve İspanya’daki protestolar günlerdir sürüyor. İskoçlar ve Katalanlar, 2014’te bağımsızlık referandumlarını yapacaklar. Bölge politik açıdan karışabilir. Avrupa imparatorlukları 1914’te darmadağın olmuştu. Yüzyıl sonra, 2014 senesi de siyasi açıdan oldukça sert geçebilir.

Draghi, ‘‘Fed’in azaltım operasyonunun Avrupa üzerindeki etkisi belirsiz’’ diyor. Olumsuz bir etkinin olacağını zannetmiyorum. Ekonomi kırılgan olmasına rağmen, politik riskler artmasına karşın, bölge ekonomisinin yatay bir seyir izlemesi bile sermaye girişleri açısından yeterli olabilir. Avrupa’nın küçük ve orta ölçekli şirketlerinde, portföy stratejisi açısından fırsatlar var. Değerlemeler düşük gözüküyor. Öte yandan, Türkiye gibi gelişen ülkelere yönelik olarak, ‘‘Para nereye gidecek ki, bu ülkeler payını alır’’ yorumu yapılıyor.Yapısal reformlara devam edersek sermaye yine girebilir. Fakat şu aşamada, fon yöneticilerinin 2014’teki gözdeleri Japonya ve Avrupa olacakmış gibi gözüküyor. Japonya’nın büyüme ve enflasyon hedeflerini tutturmak için agresif politikalarını sürdürmesi bekleniyor. Avrupa’nın toparlanmaya devam edeceği düşünülüyor. Gelişmiş ülkelerden, ABD’nin iyi performansı da sürebilir. Gelişen ülkelere istikrarlı sermaye girişlerinin olması için, yeni hikayelere ihtiyaç var.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dolar yükselir düşer 28 Ağustos 2019