Gelişen dünya dibi gördü, artık sadece ‘daha iyiye’ gidebilir

Nouriel ROUBINI
Nouriel ROUBINI

Gelişmekte olan ekonomini demek, bir anlamıyla gelişmekte olan ülkelere göre politik risklerin daha yüksek olması, politikaların güvenilirliğinin ise daha düşük olması demektir. Finansal kriz sonrası gelişmekte olan ekonomiler güçlü bir şekilde büyümeye devam ettiğinde yapılan tanımlar artık eskidi. Bugün gelişmekte olan ekonomilerde, kısmen güçsüz ekonomik ve politik itibarları ve gittikçe büyüyen politik istikrarsızlarından kaynaklanan çalkantının sebebi olarak görülüyor.

‘Kırılgan beşli’de denilen Hindistan, Endonezya, Türkiye, Brezilya ve Güney Afrika’yı ele alalım. Hepsinin ortak noktası sadece ekonomik ve politik güçsüzlük (benzer mali ve cari denge açıkları, yavaşlayan büyüme, yükselen enfl asyon ve ağış işleyen yapısal reformlar) değil. Ayrıca bu yıl her birinde cumhurbaşkanlığı seçimleri ya da genel seçimler gerçekleşiyor. Ukrayna, Arjantin, Venezuella, Rusya, Macaristan, Tayland ve Nijerya gibi diğer birçok gelişmekte olan ekonomide de politik ve/veya sosyal istikrarsızlıklar, sivil kargaşalar mevcut.

Ve bu listede henüz tehlikeli istikrarsızlığını koruyan Ortadoğu’yu saymıyorum. Arap Baharı’nın gerçekleştiği Libya ve Mısır’da artan bir memnuniyetsizlik var. Suriye’de iç savaş hiddetleniyor. Yemen için için yanıyor. Irak, İran, Afganistan ve Pakistan dalgalanmalarıyla bölgede bir yay oluşturuyor. Asya’nın jeopolitik riskleri de buna dahil değil. Çin’in Japonya Filipinler, Güney Kore, Vietman dahil birçok komşusuyla bölgesel anlaşmazlıkları bu listeye dahil değil.

Güya gelişmekte olan ülkelere dair pozitif anlatılara göre sanayileşme, şehirleşme, kişi başı gelirin artması, orta sınıfın ve tüketim toplumunun yükselmesi uzun dönemli ekonomik büyüme ve sosyo- politik istikrar sağlayacaktı. Fakat birçok ülkede çok yakın zamanda politik kargaşalar patlak Verdi. Brezilya, Şili, Türkiye, Hindistan, Venezuella, Arjantin, Rusya, Ukrayna ve Tayland. Bu ülkelerde barikatları kuranlar şehirli orta sınıfın ta kendisi oldu. Yine aynı şekilde otoriteyi islami güçlere kaybetmeden önce Arap Baharı’na öncülük edenler yine şehirli öğrenciler ve orta sınıftı.

Bu çok büyük bir sürpriz değil aslında. Birçok ülkede kişi başı gelirdeki artıştan ve sosyal güvenlikteki artıştan fayda sağlayan işçi sınıfı ve taşradaki çiftçiler oldu. Orta sınıfl ar ise yükselen enfl asyona, yetersiz kamu hizmetlerine, rüşvete ve zorlayıcı hükümete maruz kaldı. Şimdi bu orta sınıf geçmişe göre daha fazla sesini çıkartıyor ve politik olarak daha iyi organize olabiliyor. Bunun en önemli sebebi ise sosyal medyanın daha hızlı mobilize olmalarına imkan tanıması.

Bu dönemde yaşanan politik kargaşaların hepsi de hoş karşılanmıyor değil. Birçoğu yönetimlerin iyileşmesini ve büyüme odaklı ekonomik politikaların gerçekleşmesini getirebilir. Kırılgan Beşli’de bu sayede iki hükümetin değişmesi muhtemel; Hindistan ve Endonezya.

Fakat belirsizlik de artıyor. Endonezya’da ekonomik ulusalcılık artışta. Bu da ekonomik politikaların içe dönük bir gidişat izleyeceği riskini getiriyor. Hindistan’da muhalefet partisi Bharatiya Janata Party’nin başbakan adayı Narendra Modi seçilirse, şu anda yönettiği Gujarat’ta başarıyla uygulamış olduğu büyüme odaklı politikaları ulusal seviyede uygulayabilir de uygulayamayabilir de. Bu tamamen Modi’nin mezhepçi tutumunu bir kenara bırakıp ülkenin genelini kucaklayan bir lider olup olamamasına bağlı olacak.

Bu iki ülkenin aksine, Güney Afrika, Türkiye ve Brezilya’da hükümetin değişmesi çok muhtemel görünmüyor. Fakat şu anki liderler tekrar seçilirse politika değişikliğine gidebilirler. Güney Afrika Cumhurbaşkanı Jacob Zuma başbakanlık adayı için iş dünyası yanlısı zengin bir iş adamını seçti ve piyasa odaklı reformlar yönünde hareket edebilir. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlık sistemi rüyasını gerçekleştiremeyebilir, muhalefetin ve geniş protestolar gerçekleştiren laik kesimin sözüne uymak zorunda kalabilir. Brezilya Devlet Başkanı Dilma Rousseff ise daha istikrarlı makro ekonomik politikaları kucaklayabilir ve özelleştirmeler de dahil yapısal reformları hızlandırabilir.

Kırılganlığı ve riski inanılmaz yüksek olan Arjantin, Venezuella ve Ukrayna’da bile politik ve ekonomik şartlar o kadar kötüleşti ki – başarısız bir devlet olma seçeneği dışında – sadece daha iyiye gidebilirler. Arjantin Cumhurbaşkanı Cristina Fernández yükümlülüklerini yerine getiremiyor. Kim olursa olsun halefi olacak kişi daha ılıman olacaktır. Venezuella’da Devlet Başkanı Nicolás Maduro güçsüz bir lider ve eninde sonunda daha merkezi bir muhalefete koltuğunu bırakmak zorunda kalabilir. Ve otokratik eşkıyalardan kurtulmuş olan Ukrayna sivil savaştan kaçınabilirse, batı yönetiminde ekonomik bir canlanma programıyla istikrara kavuşabilir.

Ortadoğu için riskin inişli çıkışlı ekonomik ve politik geçişlerle on yıldan fazla bir süre devam edecek. Fakat orada bile kademeli bir istikrara kavuşma süreci çok daha büyük ekonomik fırsatlar getirecek.

Yani birçok gelişmekte olan ekonomide seçimsel ve politik büyük değişiklikler olacağını ummak için çok neden var. Bu değişiklikler bağlılıkları daha piyasa odaklı politikalar olan ılımlı hükümetleri yükseltecek ve ekonomilerini doğru yönde ilerletecek.

Tabii ki riskler göz ardı edilemez. Gelişmekte olan ekonomiler yakın bir geçmişe göre çok daha kırılgan ve volatil. Yapısal repormlar kısa vadeli bedelleri olsa da, uzun vadeli faydaları için uygulanmalı. Çin’in uyguladığı devlet kapitalizmi Rusya, Venezuella, Arjantin ve hatta Brezilya, Hindistan ve Güney Afrika’daki politika düzenleyicileri arasında büyük destek görüyor. Kaynak ulusalcılığı yükselişte ve bu hem serbest ticareti hem de doğrudan yabancı yatırımları olumsuz etkiliyor. Gerçeği söylemek gerekirse, gelişmekte olan ekonomilerdeki gelir ve servet eşitsizliği, zamanla liberalleşme ve küreselleşmeye karşı olan sosyal ve politik bir harekete sebep olabilir.

Bu yüzden gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyümesi bütünleşik olmalı ve eşitsizliği azaltmalıdır. Piyasa odaklı reformlar gerekli olsa da, hükümetler fakirler için sosyal güvenlik, ve yüksek kalitede kamu hizmeti sağlamakta; eğitime, sağlık hizmetlerine, altyapıya ve inovasyona yatırım yapılmasında; ekonomik ve finansal oligopolilerin güçlerini sınırlandıracak rekabet kanunlarını uygulamakta ve herkese eşit fırsatlar sunan gerçek bir eşitlik sağlamakta çok önemli rol oynuyor.

Nouriel Roubini; Roubini Global Economics araştırma kuruluşunun başkanı ve New York Üniversitesi Stern İşletme Fakültesi Ekonomi Profesörüdür.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar