Hangi para biriminde borçlanılmalıdır?

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Zafer Akay - CFO /Canovate Group

Dünyada ekonomiye yön veren temel 2 baz para birimi vardır. Birisi Amerikan doları diğer Avrupa para birimi euro. Bu para birimlerinin yönetilip yönlendirilmesi de, Amerikan Merkez Bankası (FED) ile Avrupa Merkez Bankası (ECB) tarafından yapılıyor.

Her iki merkez bankasından birisi ve/veya her ikisi faiz artırıyorsa o ülkenin veya topluluğun para birimi, diğer ülkenin para birimi karşısında değer kazanır. Dış piyasada meydana gelen faiz artışı, ülkenizde bulunan yabancı sermayeyi, faiz artıran ülkeye doğru çeker. Faizi artan para kıymetlenir değeri artar, iç piyasanızda kurlar ve faiz üzerinde yukarı yönlü baskı yapar. Ayrıca, dış ticaret açığı veriyorsanız, bu açıktan doğan döviz azlığından dolayı artan döviz talebini de başka türlü de yeterince karşılayamıyorsanız (borçlanma) kurların ve faizlerin yukarı yönlü hareketi, dış piyasadaki her faiz artırımından sonra iç piyasanızda yaşanacaktır. Tıpkı 2012 yılından başlayarak günümüze kadar gelen FED’in kademeli faiz artışından sonra olduğu gibi. Bu iki yabancı merkez bankasının faiz artırmalarındaki genel amaç, ülkelerinde ekonomiyi soğutma amaçlıdır bir başka deyişle ülkelerindeki talebi kısmak ve/veya enflasyonu indirme (ekonomiyi soğutma) amacı güder. Tersine durumda faiz indiriliyorsa, talebi arttırma, (ekonomiyi canlandırma) amacı gütmektedir.

2002 yılından 2012 yılına kadar ABD Merkez Bankası gösterge faizi neredeyse sıfırdı. Yani, ABD’de bulunan fazla para daha yüksek faiz ve getiri oranına sahip bizim gibi gelişmekte olan piyasalara (emerging markets) gelerek, bizim dış ticaret açıklarımızı kolaylıkla kapatmamıza yaradı. Ayrıca, kredi taleplerimizi ucuz yoldan karşıladı. Bu da büyümemizde rol oynayan ekonomik faktörlerden birisi oldu. Ta ki 2012 yılından başlayarak FED’in faiz artırımına başlayıncaya kadar. 2012’den itibaren kademeli olarak artan ABD faizleri, ucuz sermayenin ülkemizden çıkmasına sebep oldu. Ülkeden çıkan sermayenin bize faturası iç piyasada hem kurları hem de faizlerin yukarı çekti. Euro/Dolar paritesi 1.5 seviyelerinden 1.13 seviyelerine kadar düşmüş, Dolar/TL paritesi 1.2 seviyelerinden 5,3 seviyelerine kadar çıkmıştır. Görünen o ki, bu durum 2019 da devam edecek. 2019 yılı içerisinde FED’in faizlerini en az 2 en çok 3 kez daha arttıracağı tahmin edilmektedir. Dolayısıyla Amerikan Doları’nın değeri daha da artacağından daha pahalı hale gelecektir (kurlara yukarı yönlü baskısı devam edecektir). Bazen faizler artmasa bile “faizlerin artma beklentisi” bile bu işlevi görmektedir. FED bunu geçmiş yıllarda faiz arttırmadan sadece beklenti ile bile yapmıştır. Dolayısıyla, doların gelecek yılda gücünü arttırarak koruyacağını, bizlerinde (hane halkı, şirket, kurum) dolar bazlı borçlanmaktan kaçınmamıza işaret eder.

FED’in faiz arttırma politikası, Amerika’da enflasyonu dizginlemek için faizleri yeterince arttırdığı döneme kadar devam edecektir ki, bu politikalarının sonlarına yavaş yavaş geldiklerini ve hızının kesilerek devam edeceğini öngörmekteyiz. Amerika’da enflasyon rakamları beklenenin altında çıktığı için, soğutulacak bir ekonomi de bulunmamakta ve dolayısıyla faizleri artırma çok da mantıklı olmayacaktır. Faiz hadleri mevcut ekonomileri için maksimum seviyeye ulaşmıştır. 2020’nin başlarından başlayarak faiz indirimine bile gidebileceği ve bunun da fiyatlamasının piyasalar tarafından 2019’un son çeyreğinde yapılmaya başlayacağı öngörülmektedir. Bunun da etkisi, bizim gibi piyasalara olumlu yansıyacaktır ki, bu durumda 2020’ye kadar mevcut durumu iyi yönetmemiz gerekiyor.

Yukarıdaki açıklamalarımın sonucu olarak denilebilir ki, dış ticaret açığı verdiğimiz sürece ve güçlü baz paraya sahip ABD ve Avrupa Birliği ülkelerin merkez bankaları faiz arttırdıkça, dövizle borçlanmak, TL ile borçlanmaya göre daha maliyetli olacaktır. Eğer bunların her ikisinden birisi faizi artırıyorsa, faiz artırılan ülkenin para birimi değer kazanacağından o para birimi ile borçlanmaktan kaçınılması gereklidir. Tersi durumda, yani iki büyük baz paraya sahip ülkelerin merkez bankalarından biri veya her ikisi de faiz indirimine gidiyorsa, yabancı ülkelerden ülkemize ucuz ve bol sermaye hareketi olup döviz bollaşacağından dövizle borçlanma, TL ile borçlanmaya göre daha akılcı olabilecektir. Sonuç olarak borçlanmadaki temel politika, “merkez bankası faiz arttıran ülkenin para birimi ile borçlanmaktan kaçınmak” olmalıdır.

Ayrıca, ülkemiz genelinde de diyebiliriz ki, gelişmekte olan bir ekonomiye sahip olduğumuzdan, ithalatın ihracattan daha yüksek olması, devamlı dış ticaret açığı verdiğimizden dolayı kişilerin veya şirketlerin kendilerini uzun vadede daha güvende hissetmeleri için kur riskinden korunmak için TL bazlı borçlanmaları tercih etmeleri, döviz ile borçlanmaktan daha akılcı olacaktır. Bu durum ihracatçı olmanız ve döviz bazında geliriniz olsa dahi geçerlidir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar