İçi boşalan demokrasiler

Dr. Uğur TANDOĞAN
Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ tandogan2007@gmail.com

Farklı bir demokrasi geçmişi

Macaristan’ın dünya siyaset tarihinde farklı bir yeri vardır. Macaristan, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Doğu Bloğu üyesi oldu. Ama Doğu Bloğu’ndaki ilk başkaldırı 1956 yılında orada yaşandı. Bu başkaldırıyı Rus tankları kanlı biçimde bastırdı. Bu olay, Macar halkının içindeki özgürlük özlemini daha da güçlendirdi. Seksenli yılların sonuna doğru Doğu Bloğu’nda çatırdamalar yaşanırken Macaristan yine bir fark yarattı. Demir-perdeyi ilk delen ülke oldu; 1989 baharında sınırdaki dikenli telleri ve elektrikli çitleri kaldırarak Doğu Bloğu’ndan Batı’ya, Avusturya’ya geçişlerin önünü açtı. Ve 1990 yılında Macar Komünist Partisi, kendi iradesi ile iktidarı bıraktı. Hem de hiçbir kavga-dövüş yaşanmadan. Ve hür seçimlerle komünist tek parti yönetiminden demokrasiye, çok partili rejime geçildi. Böylesine farklı bir demokratik geçmişi olan Macaristan, şimdi bir tek-parti hükümeti ile otokratik biçimde yönetiliyor. Yönetimin adı demokrasi ama içi boşaltılmış bir demokrasi. Bu dönüşüm silah zoru ile, bir darbe ile olmamış; yine kavga dövüş olmadan bu rejime gelinmiş. Bu nasıl olmuş? Her ülke için bir ibret belgesi olan bu dönüşüm çok ilgimi çektiği için bu hafta bunu yazmak istedim.

O bir demokratmış

Farklı bir demokrasi geçmişi olan bir ülkeyi bugünkü durumuna getiren, Macaristan’ın tek adamı Başbakan Viktor Orban. Gençliğinde o bir demokratmış. Hukuk fakültesini 1987 yılında bitirmiş. Kısa bir süre Oxford Pembroke Koleji’nde siyaset bilimi de okumuş. Reformist öğrenci hareketinin lideri olmuş. Bu hareket şu anda iktidarda olan Fidesz’in çekirdeğini oluşturmuş. Fidesz, 1988 yılında kurulmuş ve Orban parti sözcüsü seçilmiş. 1989 yılında yaptığı bir konuşma ile ulusal düzeyde tanınan bir politikacı olmuş. Orban, 1956 yılındaki kalkışmada ölen İmre Nagy ve diğerlerinin yeniden gömülmeleri töreninde açık ve net biçimde Sovyet askerlerinin Macaristan’dan çekilmelerini ve hür seçimler istemiş.

“Millet biziz”

1990 yılında yapılan ilk hür seçimlerde Fidesz, 22 sandalye kazanmış ve Orban da parlamentoya girmiş; 1993 yılında parti başkanı seçilmiş. Seçilir seçilmez de partinin kaynaklarını eline geçirmeye ve çevresinde kendisine bağlı, sadık bir grup oluşturmaya başlamış. 1998 yılında bir koalisyon oluşturarak seçimleri kazanmış. 2002 yılında seçimleri kaybedince şöyle diyerek takipçilerini toparlamış: “Biz muhalefette olamayız; bir millet muhalefette olamaz.” Başka bir deyişle “Millet biziz” demiş. 2006 yılındaki seçimleri de kaybedince bu kez takipçilerini sokağa çıkarmış ve kurumlar karşıtı bir söylem geliştirmiş. Ülkede yaşanan skandallar ve 2008 finansal kriz Fidesz’in ekmeğine yağ sürmüş. Sosyalistlerin liderliğindeki önceki hükümete kızan Macar halkı 2010 seçimlerinde Orban’ın partisine %53 oy vermiş. Mevcut seçim sistemi matematiği ile Fidesz, parlamentoda üçte iki çoğunluk kazanmış.

Yargı ve yasama

Viktor Orban liderliğindeki Fidesz, 2010’dan başlayarak hiçbir seçim kaybetmemiş. Parlamentodaki çoğunluğuna dayanarak anayasa değişikliklerini sağlamış, istediği yasayı çıkarmış. Gerçek demokrasilerde olması gereken “Kuvvetler ayrılığı” ilkesini rafa kaldırmış; Yargı, yasama ve yürütme kuvvetlerinin üçünü tek elde toplamış. Anayasa Mahkemesi üyeliğini 11’den 15’e çıkarmış. Böylece kendi taraftarı dört yeni üyeyi seçme imkânı olmuş. Hakim ve savcılar için zorunlu emeklilik yaşını aşağı çeken yasayı çıkarmış. Böylece yüzlerce pozisyon boşalmış. Buralara kendi adamlarını hakim ve savcı olarak atamış. Milli Hukuk Ofisi (National Judiciary Office) diye bir yapı oluşturulmuş ve başına da Orban’ın okuldan bir arkadaşı, Tunde Hando, getirilmiş. Büyük yetkilerle donatılmış: hakim ve savcı atamalarında veto yetkisi; hangi davaya hangi hakimin bakacağını etkileme yetkisi. Böylece yargı tam anlamıyla kontrol altına alınmış.
İstenilen yasalar da muhalefetin ve kamuoyunun tartışmasına fırsat vermeden, parlamentoda oldubittiye getirilerek çıkarılmış.
Orban, yurtdışında yaşayan Macarlar’a 2011 yılında seçme hakkı vermiş. Bunların çoğunluğu da Fidesz Partisini destekliyormuş. Geçen yıl yapılan seçimde Fidesz, parlamentoda %67 süper çoğunluk kazanmış. Ama her yolu deneyerek kazanmış. Ulusal Seçim Dairesi (National Election Office) bantları sökülmüş zarflarla postadan gelen oyları iptal etmiş. Ancak buna cevap olarak hükümet ilgili yasayı yürürlükten kaldırmış.

Basın

2010 seçimini kazandıktan sonra Orban Hükümeti devlet haber ajansını bir parti propaganda aygıtına dönüştürmüş. Buradan alınan haberleri bedava yaparak diğer özel haber ajanslarını haritadan silmiş. Devlet reklam bütçesini dört katına çıkarmış ve istediği basın organlarını beslemiş, istediklerini batırmış. KESMA diye bir vakıf kurulmuş. Büyük kuruluşlar dahil, 476 medya kuruluşu bu vakıfa bağışlanmış. Bu vakıf “Hiristiyan ve Milli Değerler”i yükseltmek gibi kutsal bir görev üstlenmiş.

Yolsuzluk

Bir ülkede yargı ve basın bağımsız olmayınca, yolsuzluk doğal sonuçtur. Devlet eliyle yeni zenginler üremiş. Örneğin, Orban’ın köyünden kankası bir işadamının 2010 yılında değeri toplam 2 milyon Euro olan 3 şirketi varmış. 2016 yılındaki rakamlara göre toplam değeri 270 milyon Euro olan 125 şirketi olmuş. Bu iş adamı, yaptığı bir söyleşide zenginliğin kaynağını üç şeye bağlamış: Allah, şans ve Orban. Macaristan’ın en zengin 100 kişisi arasına bu yıl 33 yaşındaki genç bir işadamı da girmiş. Tesadüf bu ya, bu genç adam da Orban’ın damadı imiş. Avrupa Birliği’nin yolsuzluk denetim organı OLAF yaptığı araştırmada damadın yargılanmasını istemiş ama Macar Polisi bir suç unsuru bulamamış(!).

Sonuç

The Economist dergisinin bu haftaki kapak konusu “Demokrasinin içindeki düşman” idi. Şöyle diyorlardı: “Genelde demokrasilerin darbe veya devrimlerdeki bir silahın namlusuyla öldürüldüğü sanılır. Ancak bugünlerde halkın adına yavaş yavaş boğulması daha olası”. Örnek olarak da Macaristan deneyimi (Hungary: The Entanglement of powers) alınmıştı. Yukarda aktardıklarımın çoğunu bu araştırmadan aldım.

Ne dersiniz, Macaristan örneği epey aydınlatıcı mı?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sülale boyu nepotizm 24 Ekim 2019
Müşteriden misafire 12 Eylül 2019
İşi sevmek meselesi 22 Ağustos 2019