IMF’nin dünyası

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Uluslararası kurumlar dünya ekonomisindeki gidişat hakkında periyodik olarak rapor yayınlarlar. Uluslararası Para Fonu (IMF) bu tür periyodik iktisadi raporlar yayınlayan kurumların başında gelir. Geçtiğimiz günlerde IMF’nin 'Dünya Ekonomisinin Görünümü' (World Economic Outlook) başlıklı Nisan 2014 tarihini taşıyan son raporu yayınlandı. 

Bu tür raporlar çoğu kez genel geçer değerlendirmeler içerir. Bu kez durum biraz farklı. Bunun nedeni küresel krizden sonra dünya ekonomisinin yeni bir konuma doğru deviniyor olması. IMF’nin bu süreci nasıl belgelediğini, nasıl değerlendirdiğini ve yeni konumun neresinde durduğunu görme olanağı veriyor olması Nisan 2014 raporunu farklı kılıyor. Rapor, bir anlamda, yeni oluşan koşullarda ‘IMF’nin Dünyası’nı gösteriyor bize. 

2014 yılı ilkbaharı itibariyle IMF’nin dünya ekonomisine ilişkin değerlendirmesi 'ihtiyatlı iyimserlik' olarak nitelenebilir. İyimserliği dünya ekonomisinin büyüyor olmasından kaynaklanıyor. Eski risklere ilaveten yeni bazı risklerin de oluşuyor olmasının bu yeni dönemde kurumu ihtiyatlı olmaya ittiği anlaşılıyor. 

IMF dünya ekonomisinin 2013 yılında yüzde 3.0 büyüdükten sonra büyüme hızının 2014’de yüzde 3.6’ya, 2015 yılında da yüzde 3.9’a yükseleceğini tahmin ediyor. Süreç içinde büyümenin hızlanacak olması iyimserliğin ana kaynağı. Uzun aradan sonra bu dönemde gelişmiş ülkeler grubunun da büyümeye katkı yapmaya başlayacağı anlaşılıyor. Gelişmiş ülkeler grubunun 2013 yılında yüzde 1.3 olan ortalama büyüme hızını 2014’de yüzde 2.2’ye 2015 yılında da 2.3 düzeyine yükselteceği tahmin ediliyor. Bu bağlamda esas katkı son yılarda yüzde 1 civarında dolaşan büyüme hızını 2014’te 2.8’e, 2015 yılında da yüzde 3.0 düzeyine yükselteceği tahmin edilen ABD’den geliyor. Euro alanında dahi geçen yıl negatif olan büyüme hızının bu yıl yüzde 1.2’ye, 2015’te ise yüzde 1.5 düzeyine çıkacağı tahmin ediliyor. Deflasyon tehdidi altında olan Avrupa için bu büyüme hızları iyi haber doğrusu.
Her zaman olduğu gibi, gelişmekte olan ülkeler grubunun büyüme rakamları daha yüksek. Grubun 2013 yılındaki ortalama büyüme hızı yüzde 4.7 olarak hesaplanmış. Bu hız 2014 yılında yüzde 4.9’a, 2015 yılında da yüzde 5.3’e yükseliyor. Öte yandan, gelişmiş ülkelere kıyasla gelişmekte olan ülkeler grubunda büyüme hızının yüksek olmasına rağmen ivmesinin görece daha düşük olduğu gözleniyor. Bu yavaş tempo, dünya ekonomisinde büyümenin dinamosu olarak kabul edilen Asya ülkelerinde, özellikle de Çin’de büyüme ivmesinin düşüyor olmasından kaynaklanıyor. 

IMF’nin yeni ülke sınıflamasında “Yeni Gelişen ve Gelişmekte Olan Avrupa” olarak tanımlanan yeni bir grup var. Biz bu grubun içinde yer alıyoruz. Grubun ortalama büyüme hızı 2013 yılında yüzde 2.8, ondan sonraki iki yılda da yüzde 2.4 ve yüzde 2.9 olarak tahmin ediliyor. IMF bu grupta yer alan Türkiye’de büyümenin 2013 yılında yüzde 4.3 seviyesinden yavaşlayarak 2014’de yüzde 2.3’e gerileyeceğini, 2015 yılında ise hafif bir yükselmeyle yüzde 3.1 düzeyine çıkacağını tahmin ediyor. Türkiye, 2014 hariç, bu grubun en hızlı büyüyen ekonomisi olarak dikkati çekiyor. 

Dikkat ederseniz, IMF dünya ekonomisinin bu yıldan itibaren toparlanacağını, düzelmenin büyük ölçüde gelişmiş ülkelerden geleceğini, büyümenin de küresel ölçekte yaygınlaşacağını tahmin ediyor. İyimserlik bundan kaynaklanıyor. Genel olarak ülkelerin mali sıkılaştırmayı gevşetiyor olmaları, borç düzeyine ilişkin kaygıların azalıyor olması ve kriz sürecine kıyasla banka sistemlerinin güçlenmesi de bu iyimser öngörülerin temel nedenleri olarak kaydediliyor. 

“IMF’nin Dünyası” bütünüyle toz pembe değil tabii ki. Nisan 2014 raporu kimi olumsuzlukların süregeldiğine ve bunlara bazı yeni risklerin eklendiğine dikkat çekiyor. Küresel kriz sürecinde önemli ölçüde gerilemiş olan potansiyel büyüme oranlarının düşük seviyede takılı kalması, buna bağlı olarak işsizliğin hala krizden önceki seviyenin üstünde seyrediyor olması süregelen olumsuzlukların ana örnekleri. 

Bunlara eklenecek yeni risklerin arasında ülkeler arası sürtüşmelerin ön ayak olduğu jeopolitik riskler, kimi ülkelerde aksayan mali sektör reformunun yarattığı kırılganlıklar gibi unsurlar da var ama yeni risklerin başında FED’in likidite daraltma programından olumsuz etkilenen gelişmekte olan ülkelerin küresel ölçekte yaratabilecekleri sorunlar geliyor. Bu sorunların dünya ekonomisinde fon akışının yönünü değiştirerek bu kez gelişmekte olan ülkelerin sürüklediği yeni bir küresel krize yol açması olasılığı var. Kendi adıma bunun yeni dönemin belki de en önemli riski olduğunu düşünüyorum.
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018