Kapitalizm tuhaf mıdır?

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

 

Türkiye kapitalizmi pek çok gelişmekte olan ülkeden çok daha eski ve haliyle köklü bir tarihi var. Yani varlığı -stabilitesi değilse bile- defalarca test edildi. Bu böyle de olsa tam olarak nereye varacağı, görüntü açık gibi de olsa, henüz ve hala belli değil. 1994 ve 2001 krizlerinden çıkış süreci iş aleminin yabancıların çok zor bulacakları koşullarda normale dönme kapasitesine sahip olduklarını gösterdi. Bu iki kriz de ev yapımı krizlerdi. Lehman sonrası yaşananlar global krizin yansımalarıydı ama toparlanma çabuk ve güçlü oldu. Elbette birim işgücü maliyetlerinin iş çevrimine doğru orantılı (procyclical) seyrediyor olması, yani maliyetlerin esnekliği büyük avantaj sağladı. Kayıt dışının yüksekliği de esnekliğe katkı yapan bir faktör oldu. Türk kapitalizminin ABD'ye benzediği, biraz Texas'lı bir tarafının olduğu, kurallı bir piyasa yapısını -AB gibi- içine kolayca sindiremediği de geçmişte görüldü. Ancak krizlerde avantaj olanın kriz öncesinde dezavantaj olduğu da unutulmamalı. 2001 sonrası piyasalar daha kurallı, hukuki çerçevesi ve düzenleme ajansları daha belirgin bir çerçeveye yönlendirildi. Makroekonomik dengenin restorasyonu mikroekonomik yeniden yapılanmayla bütünleştiği ve cari açık döngüsel olarak değil, yapısal olarak düşürülebildiği zaman gerçek doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında artış olacaktır. Elbette söylemek yapmaktan çok daha kolay. 2001 sonrası en hızlı düzenlenen sektör bankacılık oldu. Reel sektör doğası gereği yavaş davranıyor ve geriden geliyor. Başarılı bir dönem (neredeyse 12 yıl) geçti: ama bardağın yarısı hala boş. Peki, tam olarak neredeyiz?

Kapitalizm genelde "piyasa ekonomisiyle" özdeşleştirilir ve piyasa ekonomisinin doğuşu belki de en iyi Karl Polanyi tarafından yaklaşık 50 yıl önce hikaye edilmiştir -"Büyük Dönüşüm" isimli kitapta. Polanyi'ye göre piyasa "kurulan-kurumsallaştırılan" bir süreçti ve doğal olarak ortaya çıkan kendiliğinden var olan bir düzen değildi. Genellikle, fiyat mekanizmasının piyasanın temeli olduğu da düşünülür. Bu noktada da anahtar isim von Hayek olabilir çünkü 1950'den sonra uğramış olduğu "yalnızlaştırma" süreci ne kadar derin olursa olsun ve "mühendis iktisat" ekolü veya neoklasik Ortodoksluk, ya da otomata ve bilgisayar bilimine dayalı siborg (cyborg) tercihlerinden ne kadar uzak düşerse düşsün -yöneylem vd- von Hayek'in "örtük bilgi" nosyonu, bir metaforun etkili olabileceği kadar, tüm neo-Avusturyacı tadına rağmen fiyat mekanizmasını tanımlamada revaçta kalabilmişti. Hayek'in mantık ve matematik konularındaki neredeyse sıfır seviyesindeki bilgi ve ilgisine rağmen bu böyle olageldi. Daha "bilimsel" bir damara dayanmak isteyen iktisatçılar içinse fiyat sistemi bir komünikasyon, komuta ve kontrol sistemi olup enformasyonla desteklenmişti. Siyaset bilimcilerin kapitalizmin "dar anlamda bir bireysel rasyonalite" hipotezini içerdiği saptamasına paralel olarak, fiyat mekanizması bir komünikasyon kanalı açarak bireysel rasyonaliteye dayalı davranışın tek olası yolunu açmış sayılıyordu.

Son krizi ele alalım. Sanki olmayacak şeyler oldu ve sonunda da beklenmedik bir finalle kriz bizde çok düşük tasarruf oranı ve yüksek dış açığa rağmen aşılmış görünüyor. Hatta büyüme hızımızı -elbette dışarıdan bazı uyarılar da var- kendimiz kontrol etmek istiyoruz. Bütün bunların saf ekonomik rasyonaliteyle alakası var mı, yoksa başka şeyler de mi oluyor? Okumamız gereken ve gerekli enformasyonu taşıyan "politik fiyatlar" nerede? Görülenden daha derine giden bir muhafazakarlık liberal ve reformcu rüzgarları yer yer gölgelemeye devam edebilir diyorsak ilerideki süreçlerde neler beklemeliyiz? Yoksa bütün olanların çok daha basit nedenleri mi var?   

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019