Kayda değer bir artış!

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Hatırlanırsa Merkez Bankası 1-haftalık repo faizini 75 baz puan indirdiği Haziran ayı PPK kararında şu ifadelere yer vermekteydi: “Geçtiğimiz yılın ortalarından itibaren gerçekleşen birikimli döviz kuru gelişmelerinin yıllık enfl asyon üzerindeki olumsuz yansımaları kademeli olarak azalacaktır. Baz etkisinin de katkısıyla bu aydan itibaren enfl asyonda “kayda değer bir düşüş” gözleneceği tahmin edilmektedir.” 

Bu toplantıdan sonraki Temmuz toplantısında da MB benzer gerekçelerle politika faizini indirmeye devam etti. Ancak bu süreçte Mayıs ayında %9.66 olan enflasyon Haziran’da %9.16’ya geriledikten sonra (ki baz etkisi dikkate alındığında buna “kayda değer bir düşüş” denilemezdi) Temmuz’da %9.32’ye yükseldi. Halbuki, son 9 senenin Temmuz ayı enfl asyon ortalamasının sadece %-0.05 olduğunu dikkate aldığımızda, bu ay da önemli bir baz etkisi söz konusu idi. Ancak gerçekleşme %0.45 ile beklentilerin çok üzerinde kaldı. 

Açık söylemek gerekirse, MB’nın Temmuz ayı “Fiyat Gelişmeleri” değerlendirmesi bana biraz Pollyannacılık kavramını anımsatmakta. Örneğin, raporun hemen başındaki özet kısmında yer alan “gıda fiyatlarındaki yüksek seyir bu dönemde de sürmüştür” ifadesi pek de doğruyu yansıtmıyor. Temmuz ayında gıda fiyatları %0.3 artarken, 12 ana harcama grubundan 8’indeki artış bu oranın oldukça üzerinde gerçekleşti. (Ancak bu önümüzdeki aylarda gıda fiyatlarında yukarı yönlü riskler bulunmadığı anlamına da gelmiyor.) 

Gene diğer bir “iyimser” bakış açısı da Özel kapsamlı TÜFE Göstergelerinin analizinde görülmekte. Bu göstergelerden çekirdek enfl asyon olarak görülen ve enerji ve gıda gibi para politikasının doğrudan etkisi dışında kaldığı düşünülen harcama gruplarının hesaplamaya dahil edilmediği “H” ve “I” endeksleri yıllık bazda artmaya devam ederken, bu endekslerin “mevsimsellikten arındırılmış, yıllıklandırılmış 3 aylık ortalama yüzdesel değişimleri”ne bakılarak bu göstergelerde iyileşme olduğu iddia edilmekte. (Rakamları evirip çevirip her sonuca varmak mümkün galiba!) Halbuki, son 8 seneye baktığımızda manşet enfl asyonun, son 6 ay dışında, her zaman çekirdek enfl asyonun ortalamada %2 kadar üzerinde seyrettiği görülüyor. Son 6 ayda bu durumun terse dönmüş olmasının tek sebebi ise Hükümetin (KİT’lerin artan zararları pahasına) enerji ve fiyatları yönetilen diğer ürünlere zam yapmaya direnmekte olması. 

Tabii, MB’nın enflasyon gelişmelerine gösterdiği bu iyimser yaklaşımda Hükümet’in faiz indirim baskısını hissetmemek mümkün değil. Nitekim, haftabaşında Ekonomi Bakanı Sn. Zeybekçi bir süredir dillendirdiği yüksek faizlerin “maliyet enfl asyonu” etkisini tekrarladı. 

Peki, nedir bu “maliyet enfl asyonu”? Kabaca üreticilerin üretim maliyetlerinin artması sonucunda nihai mal fiyatlarını artırmak zorunda kalmaları diyebiliriz. Üretim maliyetleri ise öncelikle hammadde, ara malı, işçilik maliyetleri ve finansman maliyetlerinin artmasıyla artar. Hammadde ve ara malı fiyatları ise ya talebin artmasıyla, ya da ithal edilen malların fiyatlarının artmasıyla artış gösterir. İthalat değer endekslerine baktığımızda son aylarda böyle bir durumun olmadığını, aksine Dünya fiyatlarında az da olsa gerileme olduğunu görüyoruz. İşçilik maliyetlerinde de ciddi bir artış gözlemlenmemekte. Ocak sonunda artan TL faizlerin ise nihai mal fiyatlarına etkisi %1’i geçecek düzeyde değil. Burada maliyetleri artıran ana faktör ise hem ithal girdilerin TL maliyetini artıran, hem de firmaların döviz borçlarının TL değerini artıran “döviz kurlarındaki” hareketlerdir. Bu sorunun çözümünün de TL faizlerinin düşürülmesi olduğunu iddia etmek pek de akılcı bir çözüm değil sanki! 

Öte yandan, bu hafta gözlemlediğimiz gelişmelerin (gösterge tahvil faizinde görülen keskin artış, döviz kurundaki sıçrama, Moody’s kararı ile ilgili ortaya atılan söylentiler, artan IŞİD ve Ukrayna riskleri vs.) 27 ağustos’a kadar durulmaması durumunda, MB’nın politika faizini indirmesi zaten “de facto” imkansız bir hale gelmiş gözüküyor. Hatta, gelişen konjonktürde, politika faizini düşürürken ortalama fonlama faizini yükseltmek gibi bir hinlik bile pek mümkün değil.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019