Maratonun ilk etabı geçildi

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Türkiye bir seçim maratonuna girdi. Yerel yönetim seçimlerinin ardından cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler gelecek. Maratonun ilk etabında yerel yönetimleri ve yöneticilerini seçtik. Bana kalırsa öyle çok büyük bir değişme olmadı. Seçim heyecanına fazlasıyla kapılmış olanlar hariç buna pek şaşıran olduğunu da sanmıyorum. Özellikle, seçmenin neye oy verdiğini doğru belirleyen ve seçim kampanyalarını bu optikten izleyenler için seçimde ortaya çıkan sonuç en mümkün olasılıklardan birsiydi. O da oldu zaten.

Nereden baktığınıza, neye baktığınıza neyi ölçü olarak aldığınıza bağlı olarak seçimlerde alınan oylara farklı tefsirler getirmeniz mümkün. Örneğin, bir önceki yerel yönetim seçimleri sonucunu değerlendirme kriteri olarak alırsanız iktidar partisi AKP’nin oy oranı yükselmiş gibi görünüyor. Ama şu meşhur “yüzde ellisi benim” söylemi açısından bakarsanız AKP’de ciddi bir gerileme olduğunu söylemeniz mümkün. Benzer bir mantıkla ana muhalefet partisinde oy artışı olduğunu söyleyebilirsiniz. Ama seçim öncesi özellikle büyük şehirler için benimsenen söyleme bakarsanız ana muhalefetin yaya kaldığını söylemek de pek ala mümkün.  İlerideki günlerde daha ayrıntılı değerlendirmelerin sonucu saklı kalmak koşuluyla, kendi adıma marjinal değişmeler dışında durumun eskisinden pek farkı olmadığı kanısındayım. Seçim maratonunun ilk etabında seçmen tercihleri yeni bir işaret vermedi diye düşünüyorum.  Aslında yerel yönetim seçimlerini belki genel seçim havasına soktuk ama yine de yerel yönetim seçimlerinin ana kuralının çok dışına düştüğümüzü söylemek zor. Eski seçimlere kıyasla biraz daha geri planda kalmış olsa dahi kişilikler, bireysel referanslar ve kişisel icraat karneleri yine etkili oldu gibi görünüyor. Bu bağlamda en önemli göstergenin Ankara ve İstanbul seçimleri olduğunu söyleyebilirim. İktidar partisinin adayları önceki dönemlerden kalma icraat karnesine sahipken ana muhalefet partisi adeta kan nakliyle sonuç almaya çalıştı. Sonuç umdukları gibi olmadı.  Bu seçimlerin bir başka özelliği de seçim stratejilerinde yapılan tercihlerin sonucu etkilemiş olması. Yapılan araştırmalar büyüme arzusu ve refah isteği güçlü olan gelişmekte olan ülkelerde seçmenin yolsuzluk vb. gibi unsurlardan ziyade büyüme performansına, refah artışı vaatlerine oy verdiğini gösteriyor. Buna karşılık refah seviyesi zaten yüksek olan gelişmiş ülkelerde seçmenler büyümeyi, daha da yüksek refah düzeyini kovalamaktan çok hukuk düzeni, bireysel haklar, siyasi ahlak vb gibi unsurlara önem veriyor.  Bu açıdan bakarsak muhalefetin seçim kampanyasını, neredeyse bütünüyle, yolsuzluk, usulsüzlük, hukuk ihlalleri vb gibi sade seçmenin geçimle ilgisini kurmakta zorlanacağı unsurlar üzerinde yoğunlaştırmış olmasını, kendi içinde tutarlı bir ekonomi söylemine yer vermesini bir tür strateji hatası olarak yorumlamak mümkün. Kampanya unsurlarının hepsinin görece uzun vadede hem geçimi hem de yaşam standardını mutlak olarak etkileyen olgular. Ancak birkaç aya sıkışan seçim kampanyalarında seçmene bu kadar uzağı göstermenin yanına yarın ne olacağını söylemenin de katılması gerektiğinin doğru olacağı kanısındayım. Seçim tecrübesi en fazla olan muhalefet partisinin bunu görmemesini değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.

AKP’nin seçim kazancı stratejilerinin genellikle gerilim yaratmak üzerine oturtulduğu biliniyor. Bu defa da böyle oldu. Ancak bu defa durum farklı. Tek bir seçim değil belli vadeye yayılmış bir dizi seçim söz konusu. Daha ilk etapta abartılıp, tavana vurdurulan gerilimin sonuna kadar sürdürülmesi imkansız gibi görünüyor. Sürekli gerilimin toplumsal maliyetleri olacağını, toplumu kamplaştıracağını giderek düşman kamplara sürükleyeceğini toplum bilimi söylüyor. Benzer etkilerin hem de saha somut biçimde, daha yüksek maliyetlerle ve çok daha çabuk ekonomide ortaya çıkacağı da biliniyor. Bunun ilk işaretlerinin yerel yönetim seçimlerinde çok belirgin hale geldiği kanısındayım. Yaratılan siyasi gerilimin ve çatışma ikliminin içeride ve dışarıda belirsizlik yarattığını, risk algısını büyüttüğünü, kaynak kasılmasına neden olduğunu ve ekonomide durgunlaşmaya yol açtığını bütün gözlemciler kabul ediyor.  Seçim maratonunun bundan sonraki etaplarında bu gerilim stratejisinin mutlaka yumuşatılması gerekir diye düşünüyorum. Son etaba kadar sürdürülecek gerilim ve çatışma ortamı seçmenin tercihlerinde önde gelen büyüme ve refah artışı değişkenlerini olumsuz etkileyecektir. Bu tür maliyetlerin faturası kaçınılmaz olarak iktidara çıkartılır. Benden söylemesi.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018