Obama’ya neden kızıyoruz?

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF dunyaweb@dunya.com

Barack Obama’nın, Nükleer Güvenlik Zirvesi’nden sonra yaptığı basın toplantısında NATO üyesi ve önemli bir stratejik ortak olarak tanımladığı Türkiye’de demokrasi ve özgürlükler konusundaki gelişmelerden rahatsızlığını dile getirmesi eskinin tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Açık oturumlarda kimileri Amerika’yı eşkiya devlet olarak nitelendirecek kadar ileri giderken, kimileri de Batı’nın Türkiye’yi bölmek istediğini ileri sürüyor. Tartışılan bir diğer konu ise Amerika’nın Türkiye’den vazgeçip vazgeçmeyeceği. Sami Kohen, bir müttefik olarak Türkiye’ye ne kadar güvenilebileceğinin Amerika’da bazı çevrelerde sorgulandığını, Türkiye’de artan Amerikan aleyhtarlığı ve hükümetin buna yeterli tepkiyi vermemesinden duyulan rahatsızlığı taa 2005’de kaleme aldığı yazısında belirtmiş (S. Kohen, Amerika Türkiye’den vazgeçer mi?, Milliyet, 16 Mart 2005). Kohen’in o zaman edindiği izlenimler, Türkiye’nin ABD’deki eski görünümünü kaybettiği yönünde. Yazının kaleme alındığı tarihten bu yana geçen 11 yılda meydana gelen gelişmeler, söz konusu sorunlarda azalma bir yana artma olduğunu gösteriyor. Televizyon ekranlarında eleştiri dozunu kaçıran ifadelerin halkta çok daha farklı tepkilere neden olması normal. Obama’nın Türkiye’ye yönelik eleştirilerinde artan Batı karşıtı söylemlerin etkisinin olduğu söylenebilir. İlişkilerimizin iyi olduğu ülkelerin sayıca az olduğu düşünüldüğünde Amerika’yla olan siyasi, askeri ve ekonomik ilişkilerin hayati önemi haiz olduğu açık. Amerika, Türkiye için herhangi bir ülke değil; dünyada büyük değişimler olmadığı müddetçe ileride de en önemli ülkelerden biri olmayı sürdürecek. Bundan dolayı, iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi her iki taraf için de yararlı.

***

Dış politikası zaman zaman başarısızlıkla sonuçlanmış olsa da, Amerika lafta olmayıp fiilen ileri demokrasiyle yönetilen bir ülke. Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın resmi web sitesinde temel insan haklarının ülkenin temel taşlarından biri olduğu; ülkenin dış politikasının hedefinin insan hakları evrensel beyannamesinde belirtilen insan haklarına saygının teşvik edilmesi olduğu görüşüne yer veriliyor. Şu ifade özellikle dikkat çekici; Amerikan yönetimi insan haklarına saygıyı, ifade ve basın özgürlüğünü, kadınlar, çocuklar ve azınlıkların haklarının korunmasını teşvik eder. Bu ilkelerle hareket eden bir ülkenin Türkiye’yi bölmek istediği yönündeki düşünceyi bırakmak herhalde doğru olur. Zira, bu varsayım üzerinden yürütülecek ilişkiler hiç bir tarafa yarar sağlamayabileceği gibi var olan ilişkilerin zedelenmesi riskini de taşıyor. Güvenmediğiniz; sizi parçalamak istediğini düşündüğünüz ülke veya ülkelerle ilişkilerinizi uzun vadede sağlıklı biçimde nasıl sürdürebilirsiniz? Askeri, siyasi ve ekonomik açılardan Batı’yla yakın ilişkiler içinde olan bir ülkeyi Batı neden bölmek istesin? Batı ülkelerinin içinde bu doğrultuda düşünenler muhtemelen

vardır. Ancak, hakim düşüncenin bu olduğu doğrulanması güç bir iddia.

***

Osmanlı’nın son dönemlerinde başlayan modernleşme hareketleri Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte ivme kazanmıştır. Obama, Türkiye’nin bilgiyi baskı altına alan, demokratik tartışmaya son veren bir siyasetin değil; geçmişten bu yana İslam inancı ile modernleşmeyi birlikte yaşatan mirasın takipçisi olması gerektiğini söylerken laik, demokratik temellere dayalı cumhuriyete gönderme yapıyor. Türkiye’yi diğer Müslüman ülkelerden farklı kılan, eksikliklerine karşın 60 yıldan bu yana çok partili demokratik hayata bağlılığıdır. Belçika Kraliyet Askeri Akademisi’nden Cihatçı örgütler konusunda uzman Didier Leroy, Türkler arasında radikalleşmenin az olmasının sebebini Atatürk’ün bıraktığı seküler miras ve Avrupa’daki camilerin Diyanet’in kontrolünde olmasına bağlamış (Milliyet, 25 mart 2016). Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze kalan bu mirasların şimdiye kadar Türk halkını radikal hareketlerden uzak tutmasında etkisi yadsınamaz.

Ancak, son günlerde polis baskınlarında ard arda yakalanan IŞİD militanları bu değerli mirası tüketmekte olduğumuzu gösteriyor. Türkiye’nin iç istikrarı kadar, dünya ile ilişkilerini de ciddi biçimde etkileme potansiyeline sahip bu gelişmelere karşı hükümetin etkin önlemler alması şart. Radikal hareketler ve terörizmin panzehiri laik eğitim ve demokrasinin güçlendirilmesidir. Türkiye’nin ekonomik hedeflerine ulaşmasının yanı sıra dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olmasının yegane yolu da galiba bu.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016