Roma İmparatorluğu’nun çöküşü ve Trump

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com

M.Ö. 200'de Roma İmparatorluğu vatandaşı olsaydınız, siz de diğer tüm Romalılar gibi, imparatorluğun sonsuza dek yaşayacağını düşünürdünüz; çünkü o dönemde Roma, hem insanlık tarihinin en büyük imparatorluğu idi, hem de olabilecek en korkunç istilalar ve yıkımlardan güçlenerek çıkmıştı. Yaklaşık 100 yıl sonrasında ise işler değişmeye başladı ve M.Ö. 27'de Roma İmparatorluğu tamamen çöktü.

İmparatorluğun çöküşünün bir çok nedeni var. Devletin çok büyük ve kaotik bir yapıya ulaşması; para ve kişisel çıkarların tüm kurumları ele geçirmesi; sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin artması ve bunun sonucunda vatandaşların sisteme olan inançlarını kaybetmeleri bu nedenlerin başında geliyor.

California Üniversitesi Tarih Profesörü Edward Watts, Mortal Republic (Ölümlü Cumhuriyet) isimli kitabında, eski Roma'nın çöküşünün ardındaki nedenleri sorguluyor ve ABD'nin bu nedenlerden ders alabileceği çağrısını yapıyor.

ABD ve İsrail’in UNESCO’dan ayrılmasının üzerine, vox.com yazarlarından Sean Illing’in Edward Watts ile bir söyleşisi yayınladı. vox.com dünyada yaşanan gelişmeleri derinlemesine analiz eden ve aslında yaşanan bilgi kirliliği içinde, temiz bilgi sunmaya çalışan bir haber sitesi. Röportaj, Roma İmparatorluğu’nun çöküşü ile bugün yaşanan siyasi ortam arasındaki paralelliği net bir şekilde ortaya koyuyor.

Roma tarihi dersi vermeye başladığında, öğrencilerden gelen temel sorulardan birinin, Roma İmparatorluğu ile ABD’yi karşılaştırmak, olduğunu söylüyor Watts. Ve bu sorunun her zaman Irak savaşına bağlandığını ekliyor. Watts’ın dediğine göre, öğrencilerin bugün en fazla merak ettiği konu ise; ABD’nin sonunun da Roma gibi olup olmayacağı. Watts’ın bu konudaki yorumları oldukça ilginç. Kısaca özetlemeye çalıştım: “ABD’nin temsili demokrasi olduğunu hatırlayalım. Oysa bugün yaşadığımız siyasi sistemde ‘temsili’ bir durum söz konusu değil. Roma imparatorluğu gibi, ABD’de de doğrudan demokrasi olduğunu söyleyemeyiz. Her iki sistemde de, liderler seçmenler tarafından seçilir ve kararları onlar alır. Eğer alınan kararların sonuçları kötü olursa, sorumlusu da onlardır. Fakat, geldiğimiz noktada halkı temsil edenlerin ilkeli kararlar almayı durdurması veya popüler görüşün etkisi altında karar alması, sistemi başka bir boyuta taşımaya başladı. Bu durumu Roma’nın çökmeye başladığı dönemde görmüştük. Bu noktada, kurumlarını koruyup korumamak ABD halkına kalmış bir durum.” “Roma halkının yapması gereken, sistemlerinin temellerini anlamak olmalıydı: Bu sistem, uzlaşma ve konsensüs üzerine kurulmuştu. Sonuçta, kötü bir karar vermektense, karar vermemek daha iyidir. Temsili sistemlerin felaketi önlemek için yapması gereken, herkesi masaya oturtup, uzlaşma aramak olmalıdır. Roma’da bu sistem 300 yıl boyunca başarılı bir şekilde çalıştı; fakat son yüzyılda tüm iletişim imkanları uzlaşma sağlamak yerine, siyasi düşmanları engellemek veya cezalandırmak için kullanıldı. Bu da sistemdeki iyi niyetin sonunu getirdi; seçmenlerin düşüncelerini zehirledi.”

“Roma’da M.Ö. 2. yüzyılın ortalarında yaşanan bir ekonomik devrim sonucunda, aristokrat sınıfa ait çok sayıda insan, zenginliğini kaybetti. Bu insanlar kendilerini bir anda ‘orta sınıf’ta buldular. Bu ekonomik devrimden kazançlı çıkanlar ise, elde ettikleri geliri ne pahasına olursa olsun korumaya odaklandılar. Bunun sonucunda da siyasi engellemecilik arttı, seçimlere sahtecilik karıştı, uzlaşma kültüründen iyice uzaklaşıldı.”

Uluslararası barış için uzlaşma kültürünün gelişmesi çok önemli. Donald Trump’ın nükleer anlaşma, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA), PasifikÖtesi Ortaklık (TPP) ve Paris İklim Anlaşması'nın ardından, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü - UNESCO’dan da resmen ayrıldığını açıklaması, uzlaşma kültürüne gerçek anlamda zarar veren yeni bir adım. Bu noktada, UNESCO’nun “Savaş, erkek ve kadınların zihninde başladığından; barışın korunması düşüncesi de erkek ve kadınların zihinlerinde oluşturulmalıdır” felsefesini hatırlamakta fayda var. Önce zihnimizdeki “savaş” düşüncesini yok edelim ki, “barış” içinde bir gelecek inşa etmemiz mümkün olsun.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar