Siyasi rekabet ve demokrasi

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

 

Bugün çok farklı bir tarza kayıyoruz ve “siyasi rekabet nedir?” sorusuna dinamik bir modelde cevap arıyoruz.  Politik malın bir kamu malı (public good) olduğu düşünülebilir: ama tersine bu malın her seçmen tarafından bireysel olarak tüketilecek farklılaşmış sonuçları olduğunu düşünmek de mümkün. Bir modelleme tercihi olarak politik malın özel bir mal (private good) olduğunu varsayıyorum. Partilerin benzer nitelikte oluşunu da modelde politik malın marjinal üretim maliyetinin tüm siyasi partiler için aynı olduğunu varsayarak temsil etmeyi deniyorum. Böylece ortak marjinal üretim maliyetini –marjinal siyasi maliyet- sıfıra normalleştirmekte genel geçerlik kaybı yoktur. Partilerin farklı bir politik malı başka bir seçmen kitlesine beğendirmeye çalıştıkları şeklinde köşeli bir varsayım yapıyorum: aksi takdirde, en az iki mallı bir siyasi platformdan bahsetmek gerekecek. Yâni, burada türdeş (homojen) ve özel olarak tüketilen, meyvelerinden kişisel olarak yararlanılarak fayda sağlanan siyasi mallardan –politik programın gerçekleşmelerinden- bahsediyoruz. 
 
Partilerin arz etmeyi önerdikleri politik malın karşısında politik piyasada o mala yönelik bir siyasi talebin olması gerekir. Kimsenin talep etmediği bir politik malı arz etmeye çalışan siyasi partiler kısa zamanda marjinalleşir. Siyasetin oynak bir zeminde yapıldığı görüşünü benimseyerek piyasadaki siyasi talebin doğrusal olmadığını ve böylece parametre değişikliklerine hassas olduğunu varsayabiliriz. Her malın bir fiyatı vardır ve siyasi malların da bir fiyatı olmak durumundadır. Yurttaşlar fiyatı ödemeye hazır değillerse böyle bir malı talep etmiyorlar demektir. Hotelling-Downs çizgisini uzaktan hatırlatan bir tematik zinciriyle ilerlediğimizi, buradaki kavramların daha çok metafor düzeyinde algılanması gerektiğini ekliyorum. Ama her metafor gerçekliği açıklamaya yardım etmek için çağrılır.

Bana son derece açık görünen bir nokta var: Her durumda siyasi partilerin sayısı az olacaktır ve, özellikle siyasi demokraside, bu partiler politik bir oligopol oluşturacaklardır. Seçmenlerin bir oligopson oluşturarak buna cevap verme şansları pratikte yoktur. Politik oligopol siyasi talebi artırmaya, siyasi piyasayı genişletmeye çalışacaktır. Siyasi partiler kampanyalar yürüterek propaganda yapmak durumundalar. Propaganda, katılımı artırmaya ve kendi partilerine oy verilmesini sağlamaya yöneliktir. Siyasi partilerin bağımsız çabaları bütün siyasi partilere yarıyor: bu anlamda siyasi partiler arasında hem bir rekabet, hem de bir sinerji bulunuyor. Her hangi bir bağımsız siyasi kampanya siyasi duyarlılığı yükselterek diğer siyasi partiler için de uygun bir zemin yaratıyor. Yani, kampanya siyasi partiler için bir kamu malı niteliği taşımaktadır. Ancak bu kadar değil: Siyasi kampanyaların etkileri yüzde yüz kalıcı değildir ve zaman geçtikçe sabit bir oranla değer kaybetmektedir. Propaganda politik piyasayı genişletmekte, ancak zamanla etkisi söndüğü için politik piyasada –siyasi talepte- bir daralma meydana gelmektedir. Başka bir açıdan, kampanya/propaganda faaliyetinin/yatırımının azalan getiriye tabi olduğunu varsaymış oluyoruz.
 
Bir kaç önerme (i) Politik piyasa ne kadar genişse durağan durumda kalmak için siyasi partilerin yapacakları propaganda miktarı/kampanya için harcayacakları kaynaklar o kadar çok olur. (ii) Propaganda maliyeti  ne kadar fazlaysa durağan durumda optimal propaganda miktarı o kadar düşük olur. Bu tema “sert rüzgarların” kitle çalışmasını daralttığı şeklinde de yorumlanabilir. (iii) Politik piyasada propaganda etkisi ne kadar geçiciyse politik piyasanın/siyasi talebin genişliği o kadar azdır ve partilerin optimal propaganda ölçeği o kadar küçük olur. (iv) Siyasi partiler ne kadar sabırsızsa –partiler ne kadar miyopsa- gelecekteki siyasi kazanım beklentisi o kadar önemsizleşir ve bugünkü/cari optimal siyasi talep azalır. Bunu“ileriye kaçan” siyasi partiler için bugünkü optimal cari siyasi talebin de daralacağı şeklinde yorumlayabiliriz. Sabırsız siyasiler büyük işler için beklemeyi kabul etmezken aslında bugün dahi –bilmeden- küçük bir kitleye hitap etmeyi optimal buluyorlar. (v) Çok güçlü bir siyasi talep/geniş politik piyasa siyasi partileri optimal bulacakları bir atalete de sevk edebilir. (vi) Siyasi partilerin sayısı ne kadar çoksa o kadar büyük bir siyasi talep karşısında rekabet etmek daha uygun olacaktır çünkü sayının artmasının rekabeti keskinleştireceği düşünülebilir . Ama bu mutlaka böyle olmayabilir çünkü tekil siyasi partiler diğer partilerin propaganda çabalarının yaratacağı “pozitif dışsallıktan” maliyete katlanmadan yararlanabileceklerini düşünebilirler. Dolayısıyla siyasi parti sayısının politik piyasa ölçeği ve propaganda yoğunluğu üzerindeki etkisi belirsizdir.

Son bir önerme şöyle: Zayıf bir siyasi talep karşısında demokrasi kararlı bir denge olarak var olamaz. Bunu nasıl yorumlayabiliriz? Konkav bir siyasi talep fonksiyonu konveks siyasi tercihleri temsil eder. Konveks tercihler uç olmayan tercihlerdir. Merkezde yoğunlaşan siyasi tercihler dinamik bir politik oligopolde dengenin varlığını ve kararlılığını sağlıyor. Yani, birbirine benzeyen partilerin arzı karşısında merkez/orta yol tercihleri ağır basan bir talebin oluşması gerekiyor. Tamamen Downs’vari olan bu sonucu sağlayan varsayımın pozitif dışsallık varsayımı olduğunu da hatırlatalım.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019