Son 10 yılda Amerikan şirketleri gençleşince, Türkler yaşlı kaldı

Güven SAK
Güven SAK DÜNYA İŞLERİ

İstanbul Sanayi Odası (İSO) 1993’ten beri Türkiye’nin en büyük 500 kuruluşunun listesini yayımlıyor. 1997’den beri ise ikinci 500 kuruluşunu da listeliyor.  Önemli bir hizmet yapıyor. Veri derleme işine girmeye karar vermek kendi başına zaten önemli. Ama İSO bir de başladığı işi 24 yıldır devam ettiriyor. Ben “takip fikrinin zayıf olduğu” Türkiye’de, başlanan bir işi yapmaya devam etmek konusunda gösterilen bu ısrarın önemli olduğu kanaatindeyim doğrusu. İşi başlatanları da aksatmadan devam ettirenleri de kutlamak isterim.

Her yıl İSO Birinci ve İkinci 500 serisi yayımlandığında, genellikle bir önceki yıla göre bu yılı nasıl geçirdik diye bakıyoruz. Ama İSO 1000 veri tabanı, Türk ekonomisi hakkında daha uzun vadeli olarak düşünmemize de yardım ediyor. Türk ekonomisinin 25 yıllık serencamı üzerine düşünmek isteyenler için ortada sağlam bir kaynak var doğrusu. Sayfadaki ilk tablo, 1997’den 2017’ye, son 20 yılda, Amerikan borsalarında işlem gören ilk 10 büyük şirketin nasıl değiştiğini gösteriyor. İkincisi ise İSO Birinci 500’den bakınca, 1997’den 2016’ya Türkiye’de neyin değiştiğini gösteriyor.

Benim gördüğüm şudur: Amerikan borsalarındaki en büyük şirketlerin ortalama yaşı 1997’de 56’ymış. 2017’de ilk 10’daki şirketlerin ortalama yaşı 40 olmuş. 1997’de Türk şirketlerinin ilk 10’da ortalama yaşı 42’ymiş. 2016’da 43 olmuş. Şimdi buradan birkaç sonuç çıkartayım. Birincisi, 1997 yılında Türk şirketleri Amerika’daki şirketlerden daha gençmiş. Ama 2017’ye geldiğimizde onlar hızla gençleşmiş. Türk şirketlerinin ortalama yaşı ise olduğu yerde kalmış. Sonuçta, Türkiye’nin ilk 10’u, hisse senetleri Amerika’da işlem gören ilk 10’dan daha yaşlı olmuş. Biz 43’te kalırken, onlar 56’dan 40’a doğru gençleşmiş. Orada bir şey var burada ondan yok. Bu ilk nokta.

Peki, nasıl olmuş? Amerikan ilk 10’unda 1997’den 2017’ye 2 şirket sabit kalmış. Türkiye’de ise 4 şirket ilk 10 listesinde kalmaya devam etmiş. Nedir? Her iki listede de değişim var. Ancak Amerika’daki değişim daha hızlı. Amerika’da ilk 10’da, 1995 yılından sonra kurulan 4 firma var, Türkiye’de ise hiç 1995’den sonra kurulan firma yok. En yakını Hyundai. Kuruluş yılı 1990. Bu da ikinci nokta.

Üçüncü nokta ise ilk 10’da değişen şirketlerin niteliği ile ilgili. Amerikan örneğinde, ilk 10’a yeni gelen 8 firmanın 6’sını start-up olarak kabul edebiliriz sanırım: Apple, Google (Alphabet), Facebook, Amazon, AliBaba, Tencent. En sonuncusu Whatsapp’ın rakibi WeChat’i geliştiren Çinli Tencent. O da Çinli AliBaba gibi Amerikan borsasında. Artık şirketin nereli olduğunu saptamak giderek güçleşiyor. Ama görünen o ki start-uplar 2017 Haziran sonu itibariyle Amerikan ilk 10’unda yüzde 60 ağırlıkla temsil ediliyorlar. Orada KOBİ politikası KOBİ’lerin büyümesine, hem de bir an önce büyümesine odaklı. Biz start-uplarımızı kuluçkada tuta tuta öldürüyoruz. Onların eko sistemi çalışıyor ve yenilik üretiyor. Biz burada inovasyon dedikodusu ile vakit öldürerek start-upları büyütemiyoruz. Bu da olsun üçüncü nokta.

Dördüncü nokta ise şudur: İSO 500’de ilk 10’a giren 6 yeni firmadan 4’ünü Tofaş, Renault, Toyota ve Hyundai gibi otomobil üreten firmalar oluşturuyor. 1997’de de listede olan Ford’la ilk 10’da 5 otomotiv firması oluyor. Mercedes Benz ise ilk 10’dan düşüyor ama ilk 20 içinde. Türkiye, otomotiv ile orta teknolojili bir sanayi ülkesi oluyor. Ayrıca Türkiye’de ilk 10’a iki tane inşaat demiri üreten firma giriyor. Türkiye Avrupa Birliği sayesinde otomobil ve yüksek büyüme volatilitesi nedeniyle ekonomi bir durup bir kalktığı için ancak inşaat yapıyor. Bakınız İSO Birinci 500 ilk 10’un 7’si. Ne kadar ekmek o kadar köfte bir nevi. Bu da olsun dördüncü sonuç.

Beşinci çıkarımım da şöyle olabilir: İSO İkinci 500 listesinde yer alan firmalar ise sürekli değişiyor ama firma isimleri değiştikçe, İkinci 500 listesinde ilk 10’da şirketler gençleşmiyor. 1997 yılında ikinci 500 ilk 10’da ortalama şirket yaşı 19 iken, 2016’da 37 oluyor. Türk şirketleri nedense hızla yaşlanıyor. Türkiye’nin bir gençleşememe meselesi bulunuyor.

Onların orada start-uplar en büyük ilk 10 içine kısa sürede girebiliyor. Bizim burada öyle bir şey olmuyor. Neden? Aslında üniversitelerimizde yurt dışındakilere çok benzeyen konularda çalışan ve aynı teknolojiyi kullanan bir sürü start-up bulunuyor. Ama bizim buradakiler büyüyemiyor. Oradakiler büyüyor. Bizim eko sistemde belirginlik bir gariplik olduğunun altını çizeyim şimdilik. Nasıl Sibirya kaplanları hayatlarını idame ettirmek için bir ortama ihtiyaç duyuyorlarsa, start-uplar da büyümek için uygun bir ortam arıyor. O ortam bizim burada bulunmuyor.

Memleketin hastanesi neyse postanesi de öyle olur. Türkiye’de her alanda bir gençleşememe meselemiz var. Değişim bizim burada sanki daha bir sancılı oluyor. Bir şey yaşlıların, bir gün önceden gelmiş olanların, yaşam süresini uzattıkça uzatıyor. Eskinin yerini alacak olan yeni, bir türlü filizlenmek, kök salmak için uygun ortam bulamıyor. Hemen tırpanı yiyor sanki.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar