Tarımda izinli üretim planlaması

Burcu KÖSEM
Burcu KÖSEM burcu.kosem@dunya.com

Hem Gümrük Birliğinin tarıma ve gıda güvenliğimize doğrudan zarar veren uygulamaları güncellenmeli hem de tarımda markalı ve işlenmiş, ambalajlı yani fiyat cazibesi yaratan katma değerli ürün ihracatı modeline geçiş yapılmalı.

Son birkaç yıldır dünyada ve Türkiye’de artan gıda ve enerji fiyatları hem yaşam maliyetini önemli ölçüde değiştirdi hem de (baştan itibaren arz kaynaklı olduğu ve sistemik bir yapıya sahip olduğu gerekçesiyle enerji ve gıda hariç fiyatlar genel seviyesinin ölçümlendiği) çekirdek enflasyonu öne çıkardı.

Çekirdek enflasyon, küresel merkez bankalarının manşet enflasyondan daha fazla önemsediği bir veri olarak ortaya çıktı çıkmasına da… Geniş halk kesimlerinin özellikle de dar gelirli hane halklarının sofrası doğrudan gıda ve dahi enerji enflasyonundan etkilenmeye devam etti.

Son aylarda düşmeye başlayan Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gıda fiyat endeksine karşın ülkemizde gıda fiyatlarının aylık bazda artış kaydeden en yüksek endeks olması ise artık karnımızı doyurmanın bedelinin sadece bir değil bir çok parametreye hatta sadece bir sektör değil birden çok sektördeki yapıya bağlı olduğunu gösterdi. Üstelik bu durum sadece ülkemize de özgü olmaktan çıkmış, başta arz kaynaklı başlayan bir durumun zaman içerisinde talep kaynaklı bir sorunsala da dönüşmesini beraberinde getirmiştir.

Örneğin bu senenin başında BBC Türkçe’den bir haber: “İngiltere'de enflasyon üst üste ikinci ay da düştü ancak süt, peynir ve yumurta gibi temel gıda fiyatlarındaki artış son 40 yılın zirvesindeki yerini koruyor.”

Bu Ağustos ayında ülkede gıda enflasyonu temel ürünlerde düşüşe geçmiş olsa da yine de hafta sonu FT’da çıkan, “Dalgalanma fiyatlandırmasının yükselişi, eninde sonunda her yerde olacak” başlıklı bir haberde; restoranlarda artan fiyatların arz ve talep destekli algoritmalarla yapılan yapay zeka modellerinden ileri geldiğini açıklıyor.

Yine bu hafta karşılaşılan şu haber: “Kanada Başbakanı Justin Trudeau, ülkesinde artan gıda fiyatlarından süpermarket sahiplerini sorumlu tuttu.

Trudeau, fiyatlara çözüm bulmak için süpermarket sahiplerini toplantıya çağırdı, süpermarketlerden alınan vergileri yükseltme mesajı verdi.” göstermektedir ki; artık gelişmiş ve refah seviyesi yüksek olan ülkelerde bile onca sıkılaşma adımına karşılık gıda enflasyonuyla başa çıkabilmek giderek zorlu bir hal almaktadır.

 Birincil etkeni kuraklık ve tarımdaki yanlış planlamalar olarak- ki bunun içerisine yanlış dış ticaret politikası da girmektedir- tanımlarsam ikincil olarak en büyük etmeni talep enflasyonuyla bozulan fiyatlama davranışları olarak açıklayabilirim. Ülkemizdeki gıda enflasyonunun son birkaç yıllık muhasebesini çıkarmak gerekirse; öncelikle ifade etmem gerekir ki; küresel olarak gıda fiyatlarının yükselmesine neden olan tüm faktörler, ülkemizde de gıda fiyat artışlarına önemli oranda sebep olmuştur. Ancak son birkaç yılda ülkemizde görülen bu alandaki fiyat artışları bir noktadan sonra bu eğilimlerin de üzerine çıkarak, kendine has bir yapı haline bürünmüştür.

İşte bu noktada ülkemizdeki tarım sektörünün mevcut yapısı devreye girmektedir. Geçtiğimiz yıllara bakılınca tarımın en çok girdi maliyetlerinden etkilendiği görmekteyiz.

Bu da gübre, yem ve mazot gibi girdilerdeki bağımlılıktan kaynaklanmaktadır. Bu bağımlılık iki ya da üç faktöre bağlıdır. İlki sektörün kendi üretebileceği gübre ve yem, tohum gibi konularda dışa bağımlı yapısı, ikincil olarak tarım alanlarının etkin dağılmaması ya da üretim planının doğru yapılmaması nedeniyle mazot gibi bir enerji girdisinden tasarruf edilememesi, üçüncül olarak da parasal politikalardan kaynaklanan kur kırılganlığıdır.

Diğer taraftan yine sektördeki uzun vadeli planlamaların doğru yapılmaması neticesinde nüfus artışıyla beraber görülen ihtiyaca bağlı artan doğrudan tarım ürünü ithalatıdır. Burada da çoklu faktörler devreye girmekle beraber yine yakın zamandan çarpıcı bir örnek vermek gerekirse; zeytinyağı konusu ele alınabilir.

Ürünün verilerine bakıldığında; ihracat miktarlarında 2018 yılından bu yana ithalat artışıyla beraber bir azalma görülmektedir. Geçtiğimiz ay bilindiği üzere ürünün dökme ve varilli ihracatına sınırlama getirildi.

Bu kararın alınmasındaki amaç katma değerli ürün ihracatını özendirmektir ve doğrudur. Ancak bu kısıttan sonra karşımıza çıkan haberlere bakıldığında satılamayan ürünün bozulduğu yönünde şikayetler olduğunu görüyoruz. Üretici devletten ambalaj desteği istiyor ve Gümrük Birliği’ndeki ambalajlı ürün kotasının güncellenmesini talep ediyor. Alın size bir muamma… Çıkabilirsek çıkalım işin içinden!

Öncelikle soru şu:

-Biz içeride zeytinyağını marketten kaç liraya alıyoruz?

-Fiyatı son aylarda ne kadar zamlandı?

-Madem ki; Gümrük Birliği’nden kısıtlıyız o halde neden Ortadoğu ya da Afrika, Çin vs gibi yeni pazarlar bulmamış ve kolaya kaçıp bir nevi hammadde satmışız?

-Madem ki; ambalaj desteği verilemiyor ve içeride fiyatlar hızla artıyor, o halde bu kararı alırken ürünü iç pazardaki markalara verip de neden halkın bu ürüne daha az bedel ödeyerek ulaşmasını sağlayamamışız?

Sorular sorular; cevabıysa tek sözcük planlama…

Son OVP doğrultusunda alınan tarımla ilgili kararlar oldukça olumlu… Ayrıca, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanan tarımsal üretimin planlamasına yönelik usul ve esasları düzenleyen yönetmelik Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi. “Bitkisel üretim, hayvansal üretim ve su ürünleri üretiminde tarım havzası veya işletme bazında üretimin planlanmasını kapsayan yönetmeliğe göre çiftçi izin almadan üretim yapamayacak” ve ben bu kararı fazlası ile önemsiyorum.

 Sanırım bu kararla istenilen özlenilen gerçek manada bir planlamaya kavuşmuş olacağız ki; üretimin ikinci ayağını dış ticaret rejimi oluşturacaktır. Hem Gümrük Birliğinin tarıma ve gıda güvenliğimize doğrudan zarar veren bu mevcut uygulamasının güncellenmesi hem de artık tarımda gerçekten markalı ve işlenmiş, ambalajlı yani fiyat cazibesi yaratan katma değerli ürün ihracatı modeline geçiş yapılmalıdır. Çünkü önemli olan tüketicinin hem gıda güvenliği hem de kesesini düşünerek, katkı sağlamak biçiminde olmalıdır.

Tüm bunları düşündüğümüzde, Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın taşıdığı sorumluluk açısından en önemli bakanlıklardan birinin başında olduğunu görüyoruz.

Kendisinin görev teslim töreninde yaptığı açıklamalar o gün nasıl umut verdiyse, bugün uygulamaya soktuğu kararlar da umudumuzu yeşerten cinsten. Sn. Yumaklı devir teslim töreninde "Türkiye Yüzyılı ile üretim yüzyılının başladığının altını çizmek istiyorum. Gıda güvenliğinde her türlü tedbiri alırken tüketicinin makul fiyatlara ulaşmasına yoğunlaşacağız. Tarımı milli güvenliğin parçası olarak değerlendirdik. Vizyonumuzu ve politikalarımızı da bu bilinçle oluşturuyoruz" ifadelerini kullanmıştı.

Göreve geldiği günden bu yana sürdürülebilirliğin sağlanması açısından planlamaya verdiği önemi vurgulayan ve bu konudaki çalışmalara ağırlık veren Sn. Yumaklı’nın yukarıda da altını çizdiğim Resmi Gazetede yayınlanan ve Cumhurbaşkanı kararı ile Tarımsal desteklerin arttırıldığını duyurduğu yazılı açıklaması ile Türkiye Yüzyılı hedeflerinin gerçekleştirmesi yolunda emin adımlarla ilerlenildiğini gösteriyor.

Unutmamamız gerekir ki; günümüz dünyasında gıda da artık bir milli güvenlik sorunudur. Ve tam da bu sebeple ülkemiz halkının çıkarlarını gözeten derinlikli ve uzun soluklu, sürdürülebilir bir tarım ve gıda stratejisi uygulanmalıdır.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar