Terör otoriter rejimlerde daha yaygın

Terör dünyada arttı. Türkiye, Pakistan, Avrupa, Amerika hiç fark etmiyor. Canlı bombaların ne zaman nerede patlayacağı belli değil. Brüksel’de 30 kişinin katledilmesiyle sonuçlanan havaalanı saldırısından sonra, Pazar günü Pakistan’da bir lunaparka yapılan saldırıda 70 kişi ölürken, 300 kişi yaralandı. Taliban kaynaklı eylemin, Paskalya’yı kutlayan Hristiyanlara yönelik olduğu söyleniyor. Basına yansıyan haberlere göre, Türkiye’de de Paskalya ayini öncesinde polis gayrimüslim vatandaşlara yönelik muhtemel saldırılara karşı çeşitli illerdeki kiliseler çevresinde yoğun güvenlik önlemleri almış. Öyle anlaşılıyor ki, çok yakında Türkiye’de farklı inanışlara sahip olanlar için ibadet özgürlüğü kalmayacak. Bunun kağıt üzerinde olmasının hiç bir önemi yok. Vatandaşın kafasına bir defa korku yerleşmeye görsün, ondan sonra ne kadar aksi iddia edilirse edilsin hiç bir önemi olmaz. Yarı-teokratik Osmanlı Devleti'nin hoşgörülü yönetiminde bundan beşyüzyıl önce ibadetlerini hiç bir baskı altında olmadan rahatça yapan gayrimüslim vatandaşların 21. yüzyılın Türkiye’sinde bundan çekinir hale gelmeleri düşündürücüdür. Sayıları giderek azalan yaşlı gayrimüslim Türk halkı dışında gençler artık Türkiye’de yaşamak istemiyor.

***

Soğuk Savaşın sona ermesiyle ortaya çıkan boşluğu, İslam adına hareket ettiklerini iddia eden gerçekte ise İslamla alakası olmayan teröristler dolduruyor. 2001’de 3000’e yakın insanın yaşamını yitirmesine yol açan 11 Eylül saldırısından bu yana eylemlerde artış var. Londra’da 2005’de 56 kişinin, Hindistan’ın Mumbai kentinde 2008’de 160 kişinin ölümüne neden olan eylemler çoğunlukla El Kaide bağlantılı örgütler tarafından gerçekleştirilen eylemler. Terör Avrupa’yla da sınırlı değil; Asya’dan Amerika’ya karşı uzanan çok geniş bir coğrafya teröristlerin hedefinde. Almanya’nın önde gelen gazetelerinden Die Welt’de “Selefilik zamanımızın en kötü tehdidi” başlıklı yazıda (Salafismus ist die schlimmste Bedrohung unserer Zeit, 28 Mart 2016) yazar, sorunun bir entegrasyon veya dışlanmışlık sorunu olmadığını; kökten dinci görüşe mensup teröristlerin meslek sahibi kişiler olarak yaşadıkları toplumlara entegre olduklarını belirttikten sonra, asıl amacın Batı uygarlığının çökertilmesi olduğunu söylüyor. Batı’da mevcut sisteme karşı cihat ilan edildiği; asıl hedefin şeriata dayalı bir düzen getirmek olduğu düşüncesi yayılıyor. Terör eylemleri 1 milyarlık islam dünyasında çok küçük bir azınlık tarafından gerçekleştiriliyor olsa dahi fatura tüm Müslümanlara kesilmektedir. Avrupa’nın birçok şehrinde sağcı radikal örgütler öncülüğünde düzenlenen İslam karşıtı gösteriler terör eylemleriyle uzaktan yakından ilgisi olmayan Müslümanların, özellikle de Türklerin hayatının ileri ki yıllarda zorlaşacağının kanıtı.

***

Washington’da bu hafta gerçekleşen Nükleer Güvenlik Zirvesi artan terör olaylarından dolayı

büyük önem taşıyor. 2010’dan bu yana düzenlenen Zirve’nin amacı, nükleer malzeme ve silahların terörist grupların eline geçmesini önlemek için alınacak güvenlik önlemlerinin belirlenmesi dışında ülkeler arasında nükleer güvenliğe ilişkin işbirliğini geliştirmek. IŞİD terörü Esad’ın iktidardan uzaklaştırılmasını ikinci plana itti. Terör örgütü tarafından harap edilen edilen Palmira antik kentinin Suriye yönetimine bağlı güçler tarafından geri alınması Amerika’da olumlu karşılandı. Cumhuriyetçi başkan adaylarının hepsi Esad’ın iktidardan gitmesi gerektiğini ama, bundan önce Suriye’nin IŞİD’ten temizlenmesi gerektiğini söylüyor. Amerikan yönetimi de aynı düşüncede. Bölge IŞİD’den temizlenmeden Suriye’de bir iktidar değişikliği imkansız. Tüm bu olup bitenlere bakınca insan, Huntington’ın tezini düşünmeden edemiyor. Dünya gerçekten bir medeniyetler çatışmasına mı gidiyor? Freedom House’ın araştırmasına göre terörle en iyi mücadele yolu demokrasinin güçlendirilmesi. 2013’de terör olaylarının yüzde 90’ından fazlası otoriter ve kısmen demokrat ülkelerde meydana gelmiş. Demokrasiyi tüm kurumlarıyla çalıştırmadan terörün önlenmesi zor.