Trump’ın başı dertte

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ dunyaweb@dunya.com

Amerikan siyasi hayatı insanı hayrete düşürecek bir hızla çatışmaya doğru sürükleniyor. Her şeyden şüphelenenlere göre -belki de gerçekçiler demek uygun olacak- bu gidiş zaten önlenemezdi. Başkan Trump’ın, Ukrayna Başkanı Volodomir Zelenskiy ile yaptığı bir telefon görüşmesinde bu ülkeye yapılacak Amerikan yardımını Demokrat Parti’nin başkan adayı belirleme kampanyasını önde götüren Joe Biden’in oğlu hakkında yolsuzluk soruşturması açılmasına bağladığı izlenimi vermesi, hakkında görevden azil süreci başlatılmasına yol açtı. Daha sonra elde edilen bilgilerden, olanların, Trump’la birlikte içinde şahsi avukatı Rudy Giuliani’nin de yer aldığı, Trump’ın siyasal rakiplerine ilişkin kirli bilgileri toplamak amacıyla başta Çin olmak üzere yabancı ülke hükümetlerine baskı yapılmasını öngören kapsamlı bir kampanyanın parçası olduğu görülüyor. Üstelik Trump ve Giuliani alenen ve pervasızca davranarak, demokrasi normlarına, hatta hukuk devletine saygıları olmadığını ortaya koymuş bulunuyorlar.

• Önce soruna tepeden, genel düzeyde bakalım. Bu skandal bize dünyada demokrasinin vardığı nokta hakkında ne söylüyor?

İlkin demokrasi kavramına eğilelim: Kökenleri itibariyle, demokrasi sadece toplumların yöneticilerini seçme yönteminden ibaret değil, aynı zamanda bir değerler setidir. Bu değerler, kısaca ifade edecek olursak, ifade, örgütlenme, v.b. özgürlükleri kapsıyor. Ancak, son yıllarda demokrasi, özellikle popülist liderliğin yükselmesi ile birlikte, diğer boyutlarının ihmal edilmesi pahasına, sadece bir iktidarı elde etme aracına dönüşmüş bulunuyor. İster Trump, ister Macar lider Viktor Orban veya benzerleri olsun, popülist liderler demokrasinin kendilerini iktidara getirmesini seviyorlar ama demokrasinin diğer parçası olan özgürlüklerden pek hazzettikleri söylenemez.

Siyaset alanında ikinci bir değişme daha görüyoruz ki, bunu Trump’ın davranışlarında saptamak diğer bazılarınınkine göre daha kolay. Trump kendisinin başkan olarak sahip olduğu kamusal rolü ile vatandaş konumundaki rolünü birbirine karıştırıyor. Yeniden seçilmesinin de içinde yer aldığı kişisel çıkarlarını gerçekleştirmek uğruna devlet başkanının uyması gereken kuralları ihlal ediyor. Mesela, bir devlet başkanı, kendi siyasi ihtiraslarını gerçekleştirmek için, yabancı ülke liderlerinden ülkesinin iç politikasına karışarak yardımcı olmalarını talep edemez.

• Fakat bu olgu, yani iktidar sahiplerinin kendi öz çıkarlarını kollamaları, asırlardır siyasetin doğasının bir parçası değil mi?

Ancak günümüzde buna yeni bir boyut eklenmiş gibi görünüyor: tüm dünya birbirine çok sayıda bağla bağlanmış olduğundan, özel çıkarların küresel çapta güdülmesi, böylece jeopolitiği dahi etkilemesi söz konusu. Bu temayülü önleyici dengeleme ve denetleme mekanizmaları yok mu?

Haklısınız. İdeal bir sistemde bu tür mekanizmaların bulunması ve işlemesi gerekir. Fakat, bu mekanizmalar da zayıflıyorlar. Mesela Trump Kuzey Kore sahillerine bir nazar atfedip, plajların çok güzel olduğunu, bu sahillere Trump otellerinin yakışacağını söylemiş. Eğer başkansanız, böyle bir cümleyi telaffuz etmemeniz lazım. Amerikan siyaset geleneği ve yasaları, yüksek düzeydeki kamu görevine seçilen bir kişinin işini tasfiye etmesini ya da yönetimine karışamayacağı bir kayyuma devretmesini öngörüyor. Kural bu ama uygulamada gözetilmiyormuş gibi gözüküyor.

Dünya entegrasyonunun vardığı nokta ve dış politikanın yürütülüş biçimi sorunu daha da yoğunlaştırıyor.

Günümüzde uluslararası alanda bir olay cereyan ettiği zaman, olaya dış işleri bakanlıkları yerine başkanlar veya başbakanlar bizzat müdahale ediyor. Liderler birbiriyle doğrudan kişisel görüşmelere yönelince, siyasal gücün devlet kurumları ve usulleri aracılığıyla kullanılması geleneği zayıflıyor; böylece kamu görevinin kişisel amaçlar için kullanılmasının kapısı da açılmış oluyor. Bu karmaşık yapıya bir de insan tabiatını ve zaaflarını eklediğiniz zaman, insanların kamu görevlerini kişisel çıkarlarına, hatta kişisel zenginleşmelerine alet etmeleri önlenemez oluyor.

Kuralların bütünüyle ihlal edilmesinin yarattığı sorunlar bir yana, kural dışı davranışlar liderleri şantaja da açık duruma getiriyor. Trump-Zelenskiy ilişkisine bakacak olursak, telefon görüşmesinin aslında gizli kalmış olması gerekirdi. Sizinle ilgili sırlara vakıf olan bir yabancı lider, tavizler koparmak için size her zaman şantaj yapmaya yeltenebilir.

• Tüm dünya liderlerinin konuşmalarının kayıt altında olduğu ve bunların şantaj amaçlı kullanılabileceğini düşünmek bile korkutucu. Bu olgu uluslararası siyasetin makul biçimde işleyişini de yozlaştırıyor.

Aslında her şeyin kaydının tutulmasının anlaşılabilir olduğu, devletlerin hafızasının her türlü bilgiyi arşivlemekten geçtiği ileri sürülebilir. Üstelik artık kayıtların elektronik olarak tutulmasının çok kolay olduğunu hatırlayabiliriz.

• Sırların ortaya dökülmesinin de yeni bir olay olmadığı malum. Başkan Nixon’ın danışmanları ile yaptığı görüşmelerin kamuya sızması sonucunda istifaya mecbur kaldığı hatırlardadır. Günümüzde, çağımızda sırların saklanması adeta olanaksızlaştı. Acaba bunun demokrasinin korunması açısından bir güvence oluşturduğunu söyleyebilir miyiz? Kanunsuz işler yapıldığında, bunların da kayıtları tutulmuş oluyor. Bu belgeler ilerde suç işleyenleri cezalandırmak için kullanılabilir.

Suç işlenmiş olduğunun kanıtı olarak belgelerin varlığının yararlı olduğuna şüphe yok. Her ne kadar kayıt tutmanın ilk amacı bu olmasa da, belgeler demokratik yönetişimin işlemesine katkıda bulunuyor. Tabii, Başkan Trump olayında başka bir unsurun da etkili olduğunu görüyoruz: konumları itibariyle başkanın eylemlerinden haberdar olan ve bunların demokrasiyi ihlal ettiğini düşünen bir vatandaşın yetkililere ihbarda bulunması. Nitekim telefon görüşmesi konusunda düdüğü kim olduğu bilinmeyen bir yetkili çalmıştır.

• Yani, bir anlamda, denge ve denetleme sistemi işlemiş. İhbarı yapan kişi, ülke kanunlarına uygun olarak, siyasal gücün kötüye kullanıldığını bildirmiş. Bunun başka örnekleri de var. İngiltere’de Boris Johnson’un parlamentoya devre dışı bırakıp, İngiliz demokrasisinin altını oymasını, İngiliz Yüksek Mahkemesi durdurdu. Demek ki, ümidimizi tamamen yitirmemiz için bir neden yok.

Demokrasinin her hafta yeni bir sınavdan geçmesine ihtiyaç kalmamasını dilerim. Her hafta sınav yaşaması, demokrasiyi uzun dönemde zayıflatır. Demokrasi, siyasal sistemde yer alan tüm aktörlerin bunun iyi bir yönetim biçimi olduğu üzerinde mutabakata varması ve herkesin kurallara uyması sayesinde işler. Sistem sık sık zorlanacak ve direnci sınanacak olursa, zamanla zayıflaması mukadderdir. Özellikle kutuplaşmanın hüküm sürdüğü siyasi ortamlarda insanlar olağan dönemlerde hoş görmeyecekleri kural ihlallerini hoş görmeye başlıyorlar. Maalesef, muhalefetin canına okuyalım duygusu ağır basmaya başlıyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019
Mütehavvil dostluklar! 08 Ağustos 2019