Türkiye’nin bu hali bana Gerald Ford’u hatırlatıyor

Güven SAK
Güven SAK DÜNYA İŞLERİ

Amerikan Başkanı Richard Nixon, Watergate skandalından sonra, görevinden ayrılmak zorunda bırakıldığında, yerine yardımcısı Gerald Ford gelmişti. Sene 1974, Gerald Ford hayatında hiçbir seçime girmeden Amerika’nın 38’inci başkanı oluverdi ve Nixon’dan geriye kalan süreyi tamamladı. Ford benim aklımda hep “aynı anda iki işi yapamayan başkan” olarak kaldı. Onun için “hem sakız çiğneyip, hem de yürüyemez” derlerdi. Türkiye, bugünlerde tam da böyle. Hem sakız çiğneyip, hem de yürüyemiyor. Bana sorarsanız, Türkiye bugünlerde aynı Gerald Ford. Neden mi?

1990’larda yine aynı miyopik telaştayken, Çin’in uyanışını ıskalamıştık

Önce meramımı bir açayım: Şimdi ben etraftaki tartışmalara bakıyorum. Varsa yoksa kur-faiz-Hazine ihalesi, başka bir şey konuşmuyoruz. İsterseniz yandaki Arjantin pesosunun dolar karşısındaki değişiminin grafiğine bakın. Aynı şey Arjantin’de de oluyor Türkiye’de de. Ama biz pek seviniyoruz. Hazine ihalelerini iptal etmeyip de yaparsak, satış oldu diye yine pek seviniyoruz. Biz eskiden 1990’larda da böyleydik. Varsa yoksa günü kurtarma, kısa vadede yolda kalmama telaşı. O günlerde de aynı böyle içimize kapanmıştık. Hemen önümüze bakmaktan, ileriye bakmayı ihmal etmiştik. Yine aynı böyle bir miyopik telaştaydık. Bana sorarsanız miyopik telaş, gelecek telaşesinin yerini almıştı. Sonra ne oldu? Bir de baktık ki, biz uyurken, 1990’lı yıllarda, Çin uyanmış ve ortaya yeni bir küresel gerçeklik çıkmış. Çin’in uyanışını o arada ıskaladık bana sorarsanız. Olduktan sonra görüp şaşırdık. Ve hala Çin’in uyanışını bir efsane gibi anlatıp duruyoruz. O günlerde pek dikkatimizi çekmemişti. Şimdi vaziyetimizi pek benzetiyorum o günlere doğrusu. Aynı Gerald Ford dediğim, bundan aslında.

Bu halimizden şikayetçiyim

Bugünlerde neyi unuttuk? Yeni Sanayi Devrimi (YSD-New Industrial Revolution) gündemden düştü sanki. Bir ara harıl harıl dijitalleşemeden, yapay zekâdan filan bahsederdik, şimdi gündemimiz varsa yoksa döviz krizi oldu. Aslında dünyanın gündeminde bu açıdan bir değişiklik yok. Millet yeni küresel düzeni inşa etmek için pazarlık yapıyor. Ama bizim başka bir meşguliyetimiz var bugünlerde. Bakın şimdi neticeye: Ne onu yapabiliyoruz ne de bunu. Hazin bir durum bu.

İşte ben bundan şikayetçiyim.

Aslına bakarsanız yeni teknolojilerin küresel yayılımında bir değişiklik yok. Bu yeni teknolojilerin bizim gibi ülkelere doğru yayılmasını ve bu işin hızını durdurabilmenin neredeyse imkanı yok. Yapay zeka istesek de istemesek de hayatımızı etkiliyor ve de etkilemeye devam edecek. Şirketlerimiz dijitalleşme sürecinin dışında kalmanın, rekabet gücü kaybı olduğunu idrak ediyorlar daha da çok edecekler. Türkiye, şirketlerimize, kurumlarımıza, üniversitelerimize, okullarımıza, herkese yeni döneme intibak fırsatı vermek için, hem ödemeler dengesi krizini yönetip, hem de geleceğini planlamaya aynı anda başlamak zorunda. Ama doğrusu ya, bu iki işi aynı anda yapabileceği konusunda pek fazla umut vermiyor. Bir yapısal reform programını geçtim, siz ortada bir iktisat politikası perspektifi dahi görüyor musunuz? Ben görmüyorum. Onun için, Türkiye, bugünlerde, gözüme, Gerald Ford gibi görünüyor diyorum.

Şirketlere, okullara, bireylere perspektif sunmazsanız, beklerler

Türkiye neden hem önündeki çukura, hem de yakın geleceğine odaklanamıyor? Neden bunu yapamıyor? Ben “memleketin en önemli meselesinin makro iktisadi yönetim olduğunu idrak edemediği için” diye cevaplıyorum bu soruyu. Bir yandan, ödemeler dengesi krizinin banka ve şirket bilançolarında yol açtığı hasarın boyutlarını ortaya koyacak ve bu hasarı nasıl onarabileceğinizi göstereceksiniz, öte yandan da ortaya koyduğunuz programla tüm şirketler kesimine, herkese orta vadeli bir perspektif vereceksiniz. Politika perspektifi yerine “geyik” yaparsanız ne olur? Şirketler, okullar, kurumlar ve bireyler yarına intibak edebilmek için şimdilik adım atmazlar. Ne yaparlar? Beklerler. Üstteki tabloda 2016-2017 ve 2017-2018 dönemlerine ait protesto edilen senet ve karşılıksız çıkan çek sayıları – tutarları ve işsizlik maaşı başvuruları yer alıyor. Bütün göstergeler, toplumca bir bekleme halinde olduğumuzu gösteriyor.

Hepimiz beklersek ne olur? 2019 yılı küçülmesi bütün beklentileri aşar. Ne yapamayız? Yeni Sanayi Devrimi’ne intibak etmek için dahi adım atmayız. Likit kalırız. İyi mi olur? Hayır.

Sanırım ben bu işin ortasını hiç göremeyeceğim. Türkiye ya önündeki çukura bakmaktan, ileriye bakamıyor ya da ileriye bakarken önündeki çukura takılıp tökezliyor. İkisini aynı anda yapamıyor. Ama bu kez, ileriye bakamamanın maliyeti alıştığımızdan fazla olacak gibi geliyor bana doğrusu. Bu yeni teknolojik devrim kimseyi beklemeyecek, önünü görenler hızla değişecek, bugün bekleyenler ise yarın sürprizle karşılaşacak.

Bir zamanlar üst düzey bürokratlardan biri “bütçe kısıtının ne olduğunu bilen bir siyasetçi görmeden öleceğim galiba” derdi. Ben ise Gerald Ford gibi olmayanını görmeden gideceğim galiba. Havada bir iş yapmanın coşkusunu ne çok özledik? Bugün bir iktisadi krizle boğuşuyor olmamız, geleceği planlamanın coşkusunu duymamıza engel değildir. Duymuyorsanız, kabahat sizin değildir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar