Türklerin yarısı bir önceki gün hayatından memnun değilmiş

Güven SAK
Güven SAK DÜNYA İŞLERİ

Gallup Araştırma şirketi, 2017 yılı Küresel Duygular Raporunu (Global Emotions Report) geçenlerde yayımladı. 2016 yılında 142 ülkeden 149,000 kişiyi kapsayan bir anket yapmışlar. İnsanlara, bir önceki gün pozitif ya da negatif tecrübeleri ile ilgili sorular sorarak, ruh hallerini tespit eden bir endeks hazırlamışlar 142 ülke için. Türkiye için sonucu hemen özetleyeyim: Türkler hayatlarından memnun değil. Bu benim yorumum tabii. Gelin size de anlatayım. Kendi kararınızı kendiniz verin.

Hayatından memnun olmayanların oranına göre ilk üç ülke: Yemen, Türkiye ve Irak.

Öncelikle Türkiye hayatından memnun olmayanların oranının en yüksek olduğu ilk 10 ülke içinde yer alıyor. Birinci Yemen, ikinci Türkiye, üçüncü ise Irak. Buralarda hayatından memnun olmayanların toplama oranı en yüksek. Bu yıl ankete Suriye'yi yeniden eklememişler. Geçen yıl da biz sıralamada aynı yerdeydik. Yemen daha burada değildi. Yedinci sıradaydı. Sonra Suudi destekli iç savaş alevlendi. Kolera salgını başladı. Böyle oldu. Ama eskiden birinci Suriye'ydi, hayatından memnun olmayanların oranı açısından bakınca. Üçüncü sıradaki Nepal'de büyük deprem daha yeni olmuştu o vakit. Etrafımız değişti. Biz Seddülbahir bataryası gibi aynı yerde kaldık. Hala en mutsuzlar listesinde ikinci sıradayız.

Ne demek hayatından memnun olmak ya da olmamak? Ortalama bir dünyalıya göre daha az gülümsüyor, kendimizi daha az saygın, daha fazla yorgun, daha fazla mutsuz hissediyoruz. Ve hayatımızı ilginç bulmuyoruz. Ruh halinin pozitif olduğunu ya da hayatından memnun olduğunu söyleyenler, toplamın yalnızca yüzde 52'si Türkiye'de. Yüzde 48, hayat yorgunu. Yüzde olarak bakıldığında hayatından memnun, pozitif ruh hali içerisindeki insanların oranı Paraguay'da yüzde 84'e vuruyor. Orası liste başı. Norveç milletinin ise yüzde 81'i hayatından memnun, pozitif bir ruh hali içerisinde. İşte, Türklerin yarısı bir önceki gün hiç gülmemiş diye özetleyebileceğim ruh hali bu.

Ne demek memnun olmak ya da olmamak?

Geçen yıl Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) milli gelirin hesaplanma yöntemini değiştirmişti de, kişi başına milli gelirimiz 11 bin doların üzerine bir gecede fırlayıvermişti. İşte bakın o sıçrama, yüzlerimizi pek güldürebilmiş gibi durmuyor doğrusu. 2015'ten 2016'ya değişen pek bir şey yok. Ama bu anket tam da kişi başına milli gelirden bağımsız milletlerin ruh halini, duygularını ölçmek için tasarlanmış zaten.

Çalışmayı yapanlar, insanlara "Hayatınızdan memnun musunuz?" diye sorduklarında aldıkları cevapların, kişi başına milli gelir düzeyi ile yakından bağlantılı olduğunu görmüşler. Soruyu böyle sorarsanız, hayatından memnun olanların tamamı Danimarka'dan, İsveç'ten filan çıkıyormuş. Bunun üzerine, insanlara o an içinde bulundukları ruh hali ile ilgili sorular sormaya karar vermişler. Pozitif ruh halini tanımlayan 5 adet soruları var bu çerçevede: "Bir gün önce hiç gülümsediniz mi?", "Dün kendinizi iyi dinlenmiş hissediyor muydunuz?", "Dün bütün gün saygıyla muamele gördünüz mü?", "Dün ilginç bir iş yaptınız mı ya da bilmediğiniz ilginç bir şey öğrendiniz mi?" ve "Dün eğlendiniz mi?" Bu soruları sorunca genellikle Latin Amerika ülkelerindeki insanlar hayatlarından daha memnun çıkmışlar. Meksika'yı da sayarsanız, en yüksek oranda hayatından memnun insanın yaşadığı ilk 10 ülke listesinde tam 7 adet Güney Amerika ülkesi var. Latin Amerika'nın bizim coğrafyayla hiçbir ilgisi olmaması, komşuları filan acaba ne kadar etkili? Bir önceki günkü deneyimleri en çok pozitif olan insanların yaşadığı ilk 10 ülke ile en az pozitif olan son 10 ülke listesi yanda. Siz de bakın.

2006-2016 arasında Türklerin yarısı hep hayat yorgunuymuş.

Peki, şimdi de yandaki grafiğe bir bakın isterseniz. İnsan bu endekslerin yıllar itibariyle nasıl olduğunu gayri ihtiyarı merak ediyor. Ben de internetteki raporda göremeyince, Gallup'u arayıp sordum. Grafik, hayatından memnun olanların pozitif ruh hali içinde olanların oranını, Türkiye, Avrupa Birliği ülkeleri ve Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri için 2006- 2016 arasında gösteriyor. Ne çıkıyor? 2006 yılında da Türklerin yarısı hayat yorgunuymuş. Hala da öyleler. Hayatından memnun olanların oranı açısından bakarsanız, Türkiye en altta yer alıyor. 2006-2016 arasında hep en altta. AB ülkelerinde hayatından memnun olanların oranı yüzde 70'lerde dalgalanırken, Arap ülkelerinde bu oran yüzde 60'larda dolanıyor. Türkiye'de ise dalgalanma yüzde 50 etrafında.

Milletin heyecana, şevke, adam yerine konulmaya, var olan halin değişmesine, bir reform sürecine ihtiyacı var.

Şimdi bir reform döneminden bahsediyoruz. Reform demek ne demek? Var olan hali, yeni bir hal ile değiştirmek demek. Reform yapmak neden zor? Kaybedenlerin olmaması düşünülemeyeceği için. Her reform yarını kurtarırken, bugüne bir yük daha ekler. Yarın için doğru tahkimat yapacağım diye, bugün yaşayanları, oy verenleri rahatsız eder her reform. Onun için reform yapmak zordur. "Bak sen bu ayakkabıları yanlış giyiyorsun, bundan böyle sağ teki sol ayağına, sol teki de sağ ayağına giyeceksin." demektir reform. Şimdi gelin bir düşünelim. Bu kadar hayatından memnun olmayan bir toplum ile reform olur mu? Doğrusu bana olurmuş gibi geliyor. Milletin heyecana, şevke, adam yerine konulmaya, var olan halin değişmesine, bir reform sürecine ihtiyacı var sonuçta.

Reform olmadan potansiyel yıllık yüzde 5,64 büyüme oranına ulaşılabilir mi?

Bu hafta, Harvard Üniversitesi Uluslararası Kalkınma Merkezi (CID)'de kendi büyüme beklentilerini açıkladı. CID tahminleri Dünya Bankası, OECD ve IMF tahminlerine benzemiyor. Uluslararası kuruluşlar bu yıl bu hükümetler bu ülke ne kadar büyür diye bakarken, CID bu potansiyelle bu ülke (hani gereken reformları da yaparsa) 2025'e kadar nasıl büyür diye bakıyor. CID'nin Türkiye tahmini yıllık yüzde 5,64 civarında bir potansiyel büyüme oranı.

Merkez, bu çerçevede, ülkeleri üçe ayırmış. Birincisi, Bangladeş, Ekvador, Gine gibi üretim imkânları çok sınırlı olan, ne yaparlarsa yapsınlar büyüme süreçleri sınırlı olan ülkeler. İkincisi, Hindistan, Türkiye ve Endonezya gibi imkân setleri geniş olup, bu imkânı daha iyi kullanmaya yönelik politikalar tasarlayarak potansiyellerini değerlendirebilecek ülkeler. Üçüncüsü, Japonya, Almanya, Amerika gibi zaten üretilebilecek her malı üretebilen bundan sonra büyümek için teknoloji-inovasyon sınırını ilerletmek zorunda olan ülkeler.

Nedir? Türkiye'nin, hükümet reformları ihmal etmezse, göreli daha rahat büyümeye imkân veren bir imkânlar seti var. Millet, hayatından zaten memnun değil. Nedir? Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal. Ülkenin 2025'e kadar potansiyeli yıllık ortalama yüzde 5,64 büyüme diyor Harvard Üniversitesi. Misal, bu yıl, bu oranın altında kalırsak işte o aradaki fark, yanlış atılmış politika adımlarının, ihmal edilen reformların yol açtığı bir kayıp olacak. Müsebbibi de belli olacak. Gelin birlikte izleyelim. İdareye beceri notu vermeniz için, işte, size, benden, bir kerteriz noktası.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar