“Sürdürülebilir tarım için bakliyat sektörüne muhtacız”

AHBİB Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Arslan, artan gıda tüketimini karşılayabilmenin tek yolunun sürdürülebilir tarım olduğunu söyledi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Dünyanın gıda ihtiyacının giderek arttığı ve üretime her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulduğu bir dönemden geçtiğini belirten Akdeniz Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamülleri İhracatçıları Birliği (AHBİB) Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Arslan, artan gıda tüketimini karşılayabilmenin tek yolunun sürdürülebilir tarım olduğunu söyledi. Arslan,sürdürülebilir tarım için ise dünyanın bakliyat sektörünemuhtaç olduğunu ifade etti.
Birleşik Milletler (BM) verilerine göre önümüzdeki 40 yılda üretmemiz gereken gıda miktarının insanlık tarihi boyunca üretilen gıda miktarının toplamına tekabül ettiğini ve bu tehlike karşısında üretimin her alanda artırılması gerektiğini dile getiren Hüseyin Arslan, “Sürdürülebilir tarım bilincinin artırılması gerekiyor. Bu noktada bakliyat sektörünün de hak ettiği değeri görmesi lazım. Dünyada tarımın sürdürülemediği bir nokta insanlık için bir felaket anlamına geliyor. Ancak dünya olarak maalesef o noktaya doğru koşuyoruz” dedi.

Giderek daha önemli hale gelen başka bir sorunun ise israf olduğuna dikkat çeken Hüseyin Arslan, günümüzde üretilen her gıdanın üçte birinin çöpe gittiğini kaydetti. Gelişmiş ülkelerin üretim aşamasında israf olan ürün kayıplarının daha az olmasına karşın, gelişmemiş ülkelerin üretim aşamasında kayıplarının çok daha fazla olduğunu vurgulayan Arslan, ancak ürün masaya geldiğinde rollerin değişerek gelişmiş ülkelerin masada yarattığı israfın daha az, gelişmemiş ülkelerin ise daha çok olduğunu söyledi. Bu noktada üretimin bilinçli bir şekilde devam etmesi ve gıda israfının önlenmesinin elzem olduğuna değinen Arslan, “Aynı zamanda uzun ömürlü ve sürdürülebilir tarımın önünü açacak üretimin desteklenmesi gerekiyor. Bakliyat tüketim ömrünün çok uzun olması nedeniyle gıda ihtiyacını karşılama noktasında önemli bir yere sahip. Tüm dünya bu ihtiyacın farkında. Türkiye’nin de bu noktada bilinçli ve duyarlı tarım politikaları geliştirmesi lazım” ifadelerini kullandı.

“Bakliyat, maliyetleri düşürürken karbon salınımını azaltıyor”

Buğday ekiminin tarlalarda sürekli hale gelmesinin toprağın azot ve mineral dengesini bozacağının altını çizen Hüseyin Arslan, bu durumun gübre ihtiyacını sürekli artıracağını belirtti. Gübre ihtiyacının iki anlamı olduğunu bildiren Arslan, “Birinci anlamı, arazi konusunda ihtiyacımız olan doğallık. İkinci olarak ise karbonprint dediğimiz gübrenin üretilmesi için dünyaya salınan sera gazı miktarının çok yüksek olması. Bakliyat üretimi ile sera gazı miktarını azaltarak karbon salınımını dengeleyebiliyorsunuz. Gübre ihtiyacını artırmak için bakliyat ekimini artırmak gerekiyor. Bu şekilde hem maliyet düşüyor hem de karbon salımı azalıyor” diye konuştu.

“Tarımda sözleşmeli çiftçilik geliştirilebilir”

Dünyada yaşanacak olan bir diğer tehlikenin ise küresel ısınma sebebi ile hızla sürüklendiğimiz susuzluk sorunu olduğunu kaydeden Hüseyin Arslan, dünyada su sıkıntısını en çok yaşayacak ülkelerin Ortadoğu ve Avrupa’nın güneyi olduğunu, bu alanlarda az su isteyen ürünlerin üretimine öncelik verileceğini söyledi. Bakliyatın, ekiminde en az su isteyen ürünlerden biri olması nedeniyle bu sorun karşısında hayati öneme sahip olduğunu aktaran Arslan, “Bakliyat; gübre kullanımında etkili olması, toprağın azot ihtiyacını karşılaması, az su isteyen bir üretim olması ve protein oranı yüksek ürünlerden oluşması sebepleri ile sürdürülebilir tarımın vazgeçilmez unsurlarından biri” değerlendirmesinde bulundu. Türkiye’de TİGEM’in yürüttüğü tohum politikalarında yanlış bir uygulama bulunmadığını ancak tohumculuğun serbest piyasaya uygun bir şekilde geliştirmesi noktasında daha etkili adımlar atılması gerektiğini dile getiren Hüseyin Arslan, şöyle konuştu: “Birçok sektörde üreticinin satış noktasında geliştirdiği inisiyatif ve fikir değiştirebilme şansı tarım sektöründe bulunmuyor, bu da sektörü zora sokuyor. Sektörümüzde çiftçi ürününü ekiyor ve bir sene bekliyor. Senede bir kez karar verebiliyor ve bu kararın da doğru olması gerekiyor. Çiftçi bu kararı önündeki dönemin fiyatlarını bilmeden alıyor. Bu durum tüm dünyada böyle. Bununla ilgi sözleşmeli çiftçilik geliştirilebilir. Sözleşmeli çiftçilik ile çiftçinin öngörüsünü yükselten, zararını aza indirgeyen bir yapıya ulaşılabilir.”

“Tarımda hukukun doğru ve hızlı işletilmesi önemli”

Sözleşmeli çiftçilikte sözleşmenin çeşitli şekilleri olduğunu açıklayan ve bu noktada Kanada örneğini veren Hüseyin Arslan, şunları söyledi: “Örneğin sözleşme gereği çiftçi ürettiği ürünün yüzde 30’unu belli bir fiyattan belli bir firmaya satıyor. Geri kalan yüzde 70’i içinse firmaya piyasa koşullarında aynı fiyatlar devam ederse ürünü aynı firmaya satacağını, ancak fiyatlar değişirse ve daha iyi bir teklif alırsa ürünü başka bir firmaya da satabileceğini söyleyebiliyor. Sözleşmeli çiftçilikte, çiftçinin satışla ilgili sorunu olmuyor ve satacağı ürünü hangi fiyattan satacağını biliyor. Bunun için de her iki tarafı korumak adına ürünün yüzde 30’unun satılıp yüzde 70’inin serbest bırakılması belki çiftçiyi biraz daha rahatlatabilir. Ama Türkiye’de bu sistem hiç uygulanmadı. Sözleşmeli tarım uygulamaları çiftçinin öngörüsünü artırır ve ekime cesaretlendirir.” Türkiye’de karşılaşılan en büyük sorunun hem alan hem de satan tarafın sözleşme kaidelerini yerine getirmesiyle ilgili yaşanan sıkıntılar olduğuna dikkat çeken Hüseyin Arslan, gelişmiş ülkelerin bu sıkıntıyı yaşamadığını, ticaret kanunları çerçevesinde sözleşmeleri düzenleyerek gerekli hukuki süreçlerin doğru ve hızlı bir şekilde işletildiğini iletti. Tarım sektöründe gerçekleştirilecek hukuki düzenlemelerin, tarımda yaratılacak yeni sistemlerin önünü açacak güce sahip olduğunun altını çizen Arslan, “Tüm bunlar hukukunun yerleşmesi ile ilgili bir olay. Örneğin Kanada’da bu tip çok az dava görülüyor ve görülen davalar hemen neticelendiriliyor. Türkiye’de çok uzun süreceği için bu sistemi oturtamıyoruz. Karşılıklı kaidelerin yerine getirilmesi ve çıkan sorunların hukuki sürecinin hızlı yürütülmesi gerekiyor. Biliyorsunuz ki geç gelmiş adalet, aslında gelmiş sayılmaz” dedi.

“Dış piyasadaki üretim değişimi iç piyasada fiyatları etkileyebilir”

Hüseyin Arslan, Kanada Amerika, Rusya, Ukrayna, Hindistan ve Orta Asya ülkelerinde yaşanan bakliyat üretimi artışı nedeniyle bugüne kadar bakliyat fiyatlarının düşük seviyelere seyrettiğini ancak bu sene özellikle Avustralya ve Hindistan’da kuraklık sebebiyle bakliyat üretiminin azalmasıyla iç pazardaki bakliyat fiyatlarında artış yaşanabileceğini söyledi. Türkiye’de dolar kurundaki hareketliliğe rağmen bakliyat fiyatlarında bir yükselme olmadığına hatta kimi ürünlerin iç piyasa fiyatlarında düşüş yaşandığını vurgulayan Arslan, “Yaşanan kur hareketliliği, hatta bazı ürünlerdeki ihracat yasaklarına rağmen bakliyat fiyatları yükselmedi. Bunun sebebi dış piyasadaki üretim ve fiyatlarla ilgili. Dünyada da bakliyat fiyatları şu anda arz fazlası nedeniyle düşük seyrediyor. Ancak dış piyasadaki üretim düşüşü şubat ayından sonra fiyatlara yansıyacaktır. Bu durum nedeniyle bakliyat fiyatlarının çok düşük seviyelerden yukarıya çıkma olasılığı artmaktadır. Bu fiyat yüksekliği panik yaratan bir durumdan ziyade sektörün rahatlamasını sağlayacaktır” ifadelerini kullandı.

“Bakliyat piyasası enflasyonda düzenleyici bir rol üstlendi”

2018 yılında bakliyat üretiminde yaşanan artışa rağmen fiyatların yükselmediğini, hatta yıl bazında bazı ürün fiyatlarında düşüş bile yaşadığını kaydeden Hüseyin Arslan, “Bu noktada bakliyat piyasası enflasyonda düzenleyici bir rol üstlendi diyebiliriz” açıklamasını yaptı. Arslan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Her alanda avantaj sağlayan bakliyat sektöründe daha çok üretim yapılabilmesi için tohumun doğru bir şekilde üretilmesi ve bakliyat sektörü teşviklerinin artırılması gerekiyor. Türkiye gibi nüfusuna göre ekim alanı sınırlı bir ülkede arazilerin küçük olması nedeniyle maliyeti zaten yüksek olan çiftçinin desteklenmesi lazım.”

“Organik ürün ihracatındaki engellerin kaldırılması sektörün önünü açacak”

Son dönemde belli başlı ürünlere getirilen ihracat yasaklarının organik ürün ihracatını da etkilediğini vurgulayan Hüseyin Arslan, ancak yapılan son düzenleme ile organik ürün ihracatının önündeki engellerin kaldırıldığını söyledi. Organik ürünlerin ihracatındaki engellerin kaldırılmasının sektörün önünü açacağını ifade eden Arslan, “İç pazarda organik ürüne dair çok bir talep olmasa da, Türkiye organik ürün ihracatı noktasında önemli ülkelerden biri. Yeni düzenleme ile engellerin kaldırılması çok olumlu bir gelişme oldu” şeklinde konuştu.

“Eximbank kaynakları artırılmalı"

Türkiye’de devlet bankaları da dahil olmak üzere tüm bankaların kredileri azalttığını belirten Hüseyin Arslan, “Krediler kesildiği takdirde Eximbank kaynaklarının artırılması lazım” dedi. Eximbank kaynaklarının da gerekli oranda artırılmadığını vurgulayan Arslan, “Biz Türkiye’deki tüm İhracatçı Birlikleri olarak yedek akçeleri Eximbank’a kaynak olarak verdik. Akdeniz İhracatçı Birlikleri (AKİB) olarak 50 milyon lirayı yedek akçe olarak verdik. Akdeniz olarak ciddi bir kaynak aktardık. Bunun amacı Eximbank kaynaklarının artırılması ve ihracatçıya yönlendirilmesiydi. Piyasa koşularının altında faiz oranları uygulanmalı. Kaynak kullanım koşulları değiştirilmeli” ifadelerini kullandı.