İşyerinde nasıl yas tutulur?
Sevdiğiniz insanları kaybetmenin işinizdeki performansınıza ve davranışlarınıza etkisini hiç düşündünüz mü? Kaybetme hissinin gidip gelmeleri vardır, dalgalar halinde, iniş çıkışlar göstererek hatıralarımıza bağlı olarak farklı ortamlarda ve anlarda karşımıza çıkar.
Bir yakınımızı kaybettiğimizde üzüntü, yalnızlık, çaresizlik gibi olumsuz duygular yaşarız ve bu duyguları kişiliğimiz doğrultusunda farklı dışavurumlarla dış dünyaya gösteririz. Facebook COO’su Sheryl Sandberg, eşini Meksika seyahatlerinde aniden kaybetmesinin etkilerini samimi bir dille anlattığı kitabında; hepimizin sevdiğini kaybetme duygusunu farklı formlarda yaşadığına değinir. Bu, sevdiği en yakını insanı kaybetmek olabilir, aşık olduğu insandan ayrılmak, işini kaybetmek veya çok sevdiği köpeğini kaybetmek olabilir.
Mashable’da yayınlanan makalede, Sandberg erken yaşta kaybettiği eşinin yasını tutmaktan hiçbir zaman vazgeçemeyeceğini bildiğini ancak ölümünden 1 ay sonra, kendisiyle uzun uzadıya yüzleştikten sonra “yaşamı” seçtiğini yazar en samimi şekilde yazdığı Facebook postunda şu ifadelere yer verdi: ‘Başınıza korkunç bir olay geldiğinde size bir seçim hakkı doğar. Ya kendinizi bu korkunç olayın seyrine bırakır; kalbinizi, ciğerlerinizi, beyninizi kasıp kavuran boşluğun içinde kaybolmayı kabul edersiniz ya da anlam arayışınıza devam edersiniz.’
Bu iletiyi takip eden yazısında yaşamayı ve anlamı seçmesinde kendisine yardımcı olan şeyleri anlatır. Yas tutmak son derece kişisel bir konudur ancak kendi kayıplarını ve yas tutma deneyimlerini anlatma cesaretini gösteren yakınları korkunç bir boşluk içinde olduğu bu dönemde onu bu boşluktan çekip çıkarma gücüne sahip olmuştur. Yakınlar ve yabancılar kendi kişisel hikayelerini esirgememişler, kişisel olarak veya Facebook mesajlarıyla Sandberg’e bu trajedinin ardında anlam aramasına yardımcı olmuşlar.
Sandberg 30 günde 30 yıl yaşlandığını yazar… 30 yıl daha yaşlı, 30 yıl daha bilge olmuştur. Anne olmanın ne olduğunu daha derinden anlamış, hem kendi çocuklarının acılarını dindirme çabalarıyla hem de her gece sarılarak uyuduğu kendi annesinin sıcacık desteğiyle ayakta kalabilmiş…
Bu acıyı yaşamadan önce acı çeken insanlara nasıl davranması gerektiğini hiç mi hiç bilmediğini fark etmiş. Umut vermenin en iyi şey olduğunu düşünmenin ne büyük bir hata olduğunu görmüş. Son evre kanser hastasına “her şey daha iyi olacak” demenin bir kandırmacadan ne farkı var ki? Bir şey söylemiş olmak için söylenen ve hiçbir anlama gelmeyen sözler o kadar... Gerçek empati her şeyin iyi olacağına ısrar etmek değil, bir şeylerin gerçekten kötü gittiğini kabul etmektir. “Tekrar mutlu olacaksın” yerine, “Yeni bir normal olacak ama hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak” diyebilmek.
Sandberg dayanıklılık ve esnekliğin öğrenilebileceğini gördüğünü dile getirir. Wharton İşletme Okulu Profesörü Adam M. Grant dayanıklı olmak için üç kriterden bahseder:
İlki, kişiselleştirme-hatanın kendisinde olmadığını anlamak. Grant, Sandberg’e “özür dilerim” sözcüklerini yasaklamış ve kendi kendine tekrar tekrar “bu senin hatan değildi” demesini istemiş. İkincisi, devamlılık-sonsuza kadar böyle hissetmeyeceği gerçeği. Herşey gerçekten zamanla daha iyiye gidecek. Ve de son olarak, yaygınlık. Bu acının, hayatın her alanına yayılma zorunluluğu yok. Hayatı kompartmanlara bölmek sağlıklı bir şey. Örneğin, işe dönmek ve bir süreliğine şalteri kapamak, başka şeyler düşünmek… Tekrardan kendini yararlı hissetmek, üretiyor olmak, iş çevresinde bağlantı kurmak. Tabii hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını bilerek…
Sandberg iş arkadaşlarının gözlerinde farkı görür. Gözlerinde korku vardır, yardım etmek isterler ama nasıl yapabileceklerini bilemezler. Sizinle konuştuklarında konuyu dile getirmeli midirler, yoksa hiçbir şey yokmuş gibi davranmak en iyisi midir? Ne söylemek uygundur? Sandberg her zaman dürüst sorulara açık olduğunu ve bu sorulara cevap vereceğini söyleyerek ortamı rahatlatır. Takımına kendi acısıyla ilgili ne hissettiklerini sorar ve onlardan dürüstçe duygularını paylaşmalarını ister. Yokmuş farz edilen, rahatsızlık veren konu konuşulunca daha az rahatsızlık vermeye başlar, herkes paylaşmış olmanın huzurunu yaşar.
Kaybetme hissinin evreleri vardır
Kaybetme hissinin gidip gelmeleri vardır, dalgalar halinde, iniş çıkışlar göstererek hatıralarımıza bağlı olarak farklı ortamlarda ve anlarda karşımıza çıkar. Özel yaşamımızda kaybetme hissini yoğun bir şekilde yaşarken pek tabii ki işimiz de etkilenir. Kalbimiz kırıkken, beynimizin tam kapasite çalışması mümkün olmaz. NUS (National University of Singapore) İşlerme Fakültesi öğretim görevlisi Johan Sulaeman’a göre, duygularımız bu denli etkilendiğinde, karar alma mekanizmamız hasar alır. Finans sektöründe fon yönetimi yapan yöneticilerin yakınlarını kaybettiklerinde, yönettikleri fonların performansının da düştüğü çalışmalarla kanıtlanmış.
Çalışma arkadaşınızın arkasından yas
Harvard Business Review (HBR) Sheryl Sandberg’ün eşi Survey- Monkey CEO’su Dave Goldberg’un ani ölümü farklı bir açıdan ele almış. Anna Ranieri’nin makalesi SurveyMonkey çalışanlarının perspektifine yer vermiş. Liderlerinin ölümü onları nasıl etkilemiş? İşyerinde beraber çalıştığınız kişinin kaybı, hele ki bu kişi değerli bir üst düzey yöneticiyse, takımını nasıl etkiler? SurveyMonkey çalışanları birbirlerine sıkı sıkıya kenetlenmiş. Kendilerinden birini kaybetmek ortak acılarını dile getirerek, paylaşmada rahatlama bularak yaşanmış. Acı, her bir çalışan tarafından özgürce baskılanmadan hissedilmiş.
Yazı grup olarak yas tutmanın dört evresine değinmekte: Durumu kabullenmek; izin vermek; kutlamak ve seçmek. Durumu kabullenmek takım içinde ve dışarıya karşı iletişimle mümkün. Bir iş arkadaşımızı kaybettik, yastayız. Takım olarak çok üzgünüz, aynı duyguda birleşiyoruz ve başsağlığı mesajlarını kabul ediyoruz. İnsani yönlerimiz soğuk kurumsal gerçeklerin önüne geçiyor, hepimiz ölüm karşısında biraraya geliyoruz. İşyerinde yas tutmaya izin vermek sağlıklı bir yaklaşım. Bir çalışan öldüğünde beraber çalıştığı arkadaşlarını anmak, paylaştıklarını hatırlamak önemli. Kimse kapalı kapılar ardında yasını tutmamalı, insanlar birbirleriyle daha da yakın bağlar kurmalı. Farklı konumlardaki ofisler birbirleriyle video konferans yapmalı, duygular, anılar paylaşılmalı. Ölüm, kaybedilen bir hayatı kutlamak için önemli bir fırsat yaratmakta. O insanın hayatını, başarılarını, günlük alışkanlıklarını anmaktan resmi bir anma töreni düzenlemeye kadar birçok kutlama imkanı yaratılabilir. Belki de hatırlamak ve çalışanlarla paylaşmak için doğru bir yöntem ve ortam seçmek. Kişiyi hikayeleriyle anmak ve aramızdan ayrılmış olsa da onun liderlik niteliklerini paylaşmak, projelerini yaşatmak için her sene bir organizasyon düzenlemek. Yaşarken sıklıkla unutsak da ölüm hayatın değişmez sonu. Profesyonel ve özel yaşamımızda ölümü kabul etme ve hayatı seçme stratejileri geliştirmek hepimiz için gerekli.
İşyerinde yasla nasıl başa çıkmalı?
Huff ington Post’ta yayınlanan makalede yasın normal bir süreç olduğunun altı çizilmekte. Yas tutan kişinin kendisiyle ve çevresindekilerle dürüst olması gerek. Henüz yakınınızın ölümü tazeyken her şey çok zor. Hayat durmuş gibi hissedilir. Üzerinden bir süre geçince, o boşlukta kaybolmamak için birçok kişi işe dönmeyi, kendini meşgul tutmayı tercih eder. Mümkün olduğu kadar normalleşme süreci başlar. Ölen kişi hiçbir zaman geri gelmese de, yakınları zaman içinde bir yaralarını sarma ve iyileşme süreci içine girer. Bu süreye zaman biçmek zordur, kimsenin kimseyi yastan zorla çıkarmaya veya acele ettirmeye gücü yok. “Herkes şu kadar zamanda toparlanır” diye süreyi belirlemek de mümkün değildir. Bazıları birkaç günde normal hayatlarına dönerken, diğerleri için yas tutmak aylar hatta senelerce sürebilir.
1. İş yapmaya odaklanın
Doğal olarak hiçbir şey yapmak içinizden gelmez. HİÇBİR ŞEY yapmak istemezsiniz. Ancak üretken olmanın size faydası vardır. Kendinizi birden iyi hissetmeyi beklemeyin ancak kafanızı meşgul etmenin o anı kurtarmaya ve üzüntü, acı, stres düzeyinizi o an için azaltmaya etkisi olacaktır. Amacınız ilk etapta mutlu olmak değil, stabil olmaktır. Anlık meşguliyetlerle acınızı geçiştirmeyi karıştırmayın, ikisi çok ayrı şeyler. Yasınızı yaşamalısınız, geciktirmek, yok saymak uzun solukta yarar sağlamayacaktır. Kendinizi gün içinde meşgul etmeniz acılarınıza sadece biraz olsun yardım edecektir, sağlıklı düşünmenize olanak sağlayacaktır.
2. Başkalarından yardım alın
Yardım almaktan utanılacak birşey yok. Bir yakınınızın acı haberini bir başka yakınızla beraber yaşayın. Herkes kayıp duygusunu o veya bu şekilde yaşamakta. Sizi anlayan birinin yanınızda olmasının size sadece faydası olacaktır, sizin istediğiniz ölçüde. Kendinizi kapamayın, rahat hissettiğiniz ölçüde açın. Böyle durumlarda yerine getirmeniz gereken sorumluluklar çok daha ağırlaşacak ve dikkatinizi toplayamadığınızdan daha uzun zamanınızı alacaktır. Çevrenizdekilerden yardım isteyin. Bırakın iş arkadaşınız haftalık satış raporunu sizin için hazırlasın.
3.İnsanların garip yorumlarının kusuruna bakmayın
Çevrenizdeki insanlar sizin acınıza nasıl tepki vereceğini bilemeyebilir, size nasıl davranacağını da… Sevecen ve duyarlı insanların bile ölüm karşısında dilinin tutulduğunu, pek de uygun olmayan şeylerin ağzımızdan çıktığını görürüz. Ya da daha da kötüsü ne diyeceğini bilemediğinden saçma sapan bir şekilde konuyu tamamen yok sayarlar. Canınızı sıkan bir şey söylerlerse, onlara söyleyin. Bu hareketiniz, sağlıklı diyalogların geliştirilmesine sebep olabilir.
4. Kurumsal haklarınızı bilin
Birçok uluslararası firmanın personellerine tanıdığı bir takım yan haklar mevcut. Bunların arasında yakınınızı kaybettiğinizde yararlanabileceğiniz haklar olabilir. Sorun, öğrenin. En kötü ihtimalle böyle bir hakkınız yoktur. Eğer böyle durumlarda şirketinizin anlaşmalı olduğu psikologtan ücretsiz danışmanlık alabiliyorsanız, neden bu hakkı kullanmayasınız? Araştırın, ihtiyacınız olan yardımı alın.
5. Sakin bir yer bulun
Rahatlayabileceğiniz, yalnız kalabileceğiniz sakin bir köşe bulun. Uzmanların sıklıkla ifade ettiği gibi, acı dalga dalga gelmekte. Bir dakika önce iyi olup, hemen ardından dibe vurabilirsiniz. Duygularınızı kontrol edemediğiniz noktada saklanabileceğiniz, sadece kendiniz olup duygularınızı serbest bırakıp ağlayıp bağırabileceğiniz bir yeriniz olsun. Bu kendi ofisiniz de olabilir, her akşamüstü yürümeye çıktığınız park da. Gözlerinizden yaşlar geleceğini hissettiğiniz anda soluğu orada alın. Sakinleşene kadar da orada kalın.